Paylaş
- Müzik eğitimine 12 yaşında başlamışsınız, yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Aslında çok da farkında olduğumu söyleyemem. Babam amatör olarak gitar çalardı onunla şarkılar söylerdim ama ilkokuldayken müzik öğretmenim çok kibar ve dost canlısı biriydi. Gülfem öğretmenimle birlikte müziğe karşı bir merak oluştu ve onu etkilemek için blok flüt çalmaya başladım (gülerek). 10 yaşındaydım; hatırlıyorum babamla Ankara’da Evrensel Müzik’e gidip bir Yamaha markalı blok flüt almıştım ve akşamında bütün notaları çözmüştüm. 2 hafta sonra da hem İstiklal Marşı hem de bizim okulumuzun marşını çalabiliyordum. Sonrasında daha fazla zaman ayırmaya başladım ve okulda kurulan blok flüt korosunda da baş blok flütçüsü gibi bir pozisyondaydım.
- Öğrenim hayatınız boyunca öğretmenlerinizden yana hep şanslı olduğunuzu belirtiyorsunuz. Sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
Öncelikle iyi iletişime çok inanıyorum. Benim de öğrencilerimle aramdaki sistem bunun üzerine kurulu. Önce iyi insan olabilmek adına, sonrasında bildiğim doğru şeyleri öğretmek için çalışıyorum. Eğitim hayatıma Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda solfej eğitimiyle devam ederken, yine şans eseri bu alanda en iyi müzisyenlerden değerli Prof. İlhan Baran’ın sınıfına denk geldim. 12 yaşındaydım ve yarı zamanlı gitmeme rağmen bu vizyon açma durumu İlhan Baran ile devam etti. Çünkü kendisi solfejden olduğu kadar, güneş sisteminden, kara maddeden de bahsederdi. Beni ekstradan pazar günkü derslerine de çağırdığı gibi, her hafta kendi koleksiyonundan İngilizce National Geographic dergilerinden de verirdi. İşte eğitimin bir parçası olan bu sosyal ve de kaliteli yaklaşım, size o yükselişi getiriyor ve de hayal gücünüzü destekleyerek vizyonunuzu açıyor. Özetle dünya insanı olmanızı sağlıyor.
TAM BURSLU OKUL KAZANDI
- Sonrasında uzun soluklu bir eğitim hayatınız başlamış, enstrüman olarak flütü seçmeye nasıl karar verdiniz?
Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi sınavlarına girerken aslında hiçbir şey bilmiyordum. 13 yaşındaydım ve blok flüt çalmıştım. Sınavda da zaten kulağınıza ve sesleri düzgün verip vermediğinize bakarlar. Okulu tam burslu kazandım ve Stiliana Stavreva’nın flüt sınıfına kabul edildim. Hayatımın önemli insanlarından anne yarısı dediğim biri oldu benim için. Sonrasında bana, ‘seni ilk gördüğümde flüt çalacağını biliyordum’ demişti. Ben yine çoğu şeyin farkında bile değildim. Çünkü o zamana kadar bulunduğum iyi ortam ve öğretmenlerim sayesinde sorgulama gereği duymamıştım. Zaten çocuk aklı genelde hoşuna gitmeyen şeyden kaçmaz mı? Onun dışında güzel olan her şey tamamdır onun için.
YETENEK BİR YERE KADAR
- Okulunuzdan onur derecesiyle mezun olmuşsunuz ve Türkiye’de ilk kez düzenlenen ‘1. Cahit Koparal Flüt Yarışması’nda da birincilik ödülünü kazanmışsınız. Sizin hikayenizde başarı için sadece yeteneğin yeterli olmadığını görüyoruz, ne dersiniz?
Yetenek, genetik yatkınlık önemli ama sonraki bir 9 yılım var ki çok sıkı bir çalışmayla geçti. Bugün öğrencilerime de söylüyorum, toplumda da genel görüş olarak geçerli olan yetenek bu işin en küçük kısmıdır. En büyük kısmı yoğun çalışmaktan geçiyor.
2007 yılında onur derecesiyle mezun olduktan sonra da yine Stiliana Stavreva’nın yönlendirmesiyle 40 dakikalık bir kayıt yaparak Almanya’da DAAD kursuna başvurmuştum. Türkiye’den bir kişiye burs veriliyordu. Hem Hannover hem de Münih’deki yüksek müzik okulunun sınavlarını kazandım ama Münih’te çok okumak istediğim hocaların hocası Prof. Andras Adorjan olduğu için orayı tercih ettim. Emekliye ayrılacağı için son okuttuğu öğrencilerinden biri olmak da benim için ayrıca bir onur oldu.
FLÜT, ENGİN BİR ALAN SUNUYOR
- Enstrümanınızla aynı zamanda 150’nin üzerinde eserin ilk seslendirilişini gerçekleştirmişsiniz. Flüt sizin için ne ifade ediyor, öğrenmek isteriz?
Her müzisyen kendi enstrümanı övmeyi sever çünkü hepsi aslında içten içe enstrümanına âşıktır. Ben de tabii ki (gülerek). Flüt diğer üfleme enstrümanlarının aksine açık havayla üflenen, bol hava ile çalınan, kendisi küçük olmasına rağmen belki en çok havayı tüketen enstrümandır. Müzikal açıdan çok fazla değişik renkler bulmanıza sebep oluyor ve engin bir alan yaratıyor. Flüt, batı müziğindeki karşılığı gibi düşünülebilir.
MÜZİK EĞİTİMİNDE ÇOK İYİYİZ
- Eğitimci olmaya nasıl karar verdiniz? Böyle bir hayaliniz hep var mıydı?
Almanya’ya burs için başvururken amaç mektubumda bu işi en iyi seviyede öğrenip, ülkeme dönüp gençlere aktarmak istediğimi de yazmıştım. Türkiye’ye dönmek ve öğretmenlik yapmak benim için hep önemliydi. Döndüğümde de Bilkent’te yine doktora çalışmalarıma başladım, ardında da 2015 yılında Doçent unvanımı aldım. Türkiye’de bulunan pek çok üniversitede eğitimci olarak çalıştım. Halen Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuarı ve İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde de flüt sanat dalı dersleri veriyorum.
- Ülkemizdeki müzik eğitimi ve yeterlilik anlamında görüşlerinizi alabilir miyiz?
Türkiye’deki konservatuar sistemi çok sağlam ve bizim ülkemizdeki sanatçılar enstrüman çalış seviyesi açısından gerçekten gelecek vaat ediyorlar.
İlkokuldan başlayarak ya da yarı zamanlı devam ederek gerçekten bir meslek öğreniyorsunuz. Dolayısıyla bu mesleğe küçük yaşta yatırım yapıyorsunuz. Birçok ülkede üniversiteden önce bu imkân yok. Meslek olarak yapmanın dışında mutlaka ailelere hayatlarının bir döneminde ilgileri varsa çocuklarını müziğe yönlendirmelerini tavsiye ediyorum; çünkü hiçbir şey öğrenmezse planlı ve sistemli çalışmayı öğrenirler. Bu bile başlı başına bence çok önemli.
KÜLTÜREL ANLAMDA EĞİTİM EKSİK
- Peki iyi bir müzisyen olmanın sizin açınızdan kıstasları nelerdir?
Genç müzisyen adaylarının profesyonellerle tam zamanlı çalışmasına imkân veren, bir gıpta ile bakılacak bir eğitim sistemimiz var. Ancak kültürel anlamda da kendimizi eğitmemiz çok önemli. Sizi iyi müzisyen yapan aslında piyanoda ne kadar iyi notaları çaldığınız ya da flütü 10 saat mi çalıştığınız değil. Dünya insanı olmak o noktada devreye giriyor. Müzisyen olmakla sanatçı olmak arasında bir fark değil, çok önemli bir uçurum var. Bu da ülkemizdeki herkes tarafından eleştirilen, ezbere dayalı eğitim sisteminden kaynaklı bir sıkıntı. Eğitim modeli yaklaşımının değişmesi lazım ki daha başarılı mezunlar verelim.
ODA MÜZİĞİ FESTİVALİ VE YARIŞMASI
- Ayrıca Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Üfleme ve Vurma Çalgılar Anasanat Dalı Başkanı olarak görevinizi sürdürüyorsunuz?
Bursa’da bu eğitim sezonu ikinci yılım olacak. Öncelikle Uludağ Üniversitesi Konservatuarı’nın Türkiye’de gerek değerli hocaları gerekse altyapısı itibariyle çok önemli bir okul olduğunu düşünüyorum. Genç, dinamik, alanında başarılı ve gerçekten gelecek vaat eden gençler yetiştiriyor. 20 senelik bir kurum olmasına rağmen gerçekten köklü işler yapıyorlar.
OSMANGAZİ BELEDİYESİ İLE PROTOKOL
Bursa’nın da çok iyi bir Senfoni Orkestrası var ve halkı da sanatsal faaliyetlerle çok ilgili. Uludağ Üniversitesi Konservatuarı’nın Osmangazi Belediyesi ile yapmış olduğu protokol de Bursa’ya katkı anlamında çok umut verici. 2019 yılı içinde de bu protokol çerçevesinde Osmangazi Oda Müziği Yarışması ve Festivali düzenlenmeyi planlıyoruz. Bu çalışmanın adımlarının müjdesini de söyleşimiz vasıtasıyla duyurmak isterim.
KLASİK MÜZİK DİNLEMEMİŞ HALKTAN BİRİNE ULAŞIYORUZ
- Yurt içinde ve yurt dışında çok fazla konser veriyorsunuz. Ülkemizde ‘Klasik Batı Müziği’ dendiğinde bir önyargı olduğu gerçeğine katılıyor musunuz?
Bu ön yargı hala var ve yaptığımız müziğe ‘Klasik Batı Müziği’ demek yerine ‘Çok Sesli Müzik’ demeyi daha doğru buluyoruz. Bu önyargıyı konserlerimizde de doğru anlatarak kırmaya çalışıyoruz. Ayrıca neresi doğu neresi batı, neye göre batı? Çok sesli müzik demek lazım ve biz çok sesli müziği yaymaya çalışıyoruz. Dünyada Türk müziği de bilinmeli. Bunu da dünyanın anladığı şekilde tanıtarak yayabiliriz. Nasıl Arjantin tangosu tüm dünyada biliniyorsa, doğru pazarlama ile Türk müziği de tüm dünyada sevilerek dinlenebilir. Tüm çabamız bu yönde.
ANADOLU NEFESLİ BEŞLİSİ
- Yurt dışı ve yurt içi festivallerine katılarak yoğun bir konser programı ile de dinleyicilerinizle buluşuyorsunuz. Çok sesli müziği halkın bütün kesimlerine tanıtmak adına kurduğunuz “Anadolu Nefesli Beşlisi” grubunuz hakkında da bilgi alabilir miyiz?
Senfoni, opera orkestraları belli bir kitleye hitap eder gibi gözüküyor ama aradaki iletişim eksikliği giderildiği zaman her kesimin düşünce yapısını değiştirecek etkiye sahip olduğunu görürsünüz. Eğitimle sanatın iç içe olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Anadolu Nefesli Beşlisi’ni de bu adımla kurduk. Benimle birlikte değerli sanatçı arkadaşlarım Ufuk Soygürbüz (obua), Kıvanç Fındıklı (klarnet), Ozan Evruk (fagot) ve Hüseyin Uçar (korno) ile amacımız; modern batı enstrümanları ile yeni bir anlatım biçimiyle buluşturduğumuz ülkemizin kültürünün ve müzik geleneğinin zengin eserlerini yurt dışında paylaşmak ve aynı şekilde Anadolu coğrafyasında bulunan en küçük köylere kadar giderek ulaştırmak. Konserlerimizin sonunda müzik eğitimi alan bir öğrenci kadar hayatında daha önce hiç klasik müzik dinlememiş halktan birine de dokunduğumuzu görmemiz, projemizin hedefine ulaştığını gösteriyor bize. Aynı çalışmaları sosyal medyada da kısa videolarla yapmaya başladık. Anadolu Nefesli Beşlisi YouTube sayfamızdan da bizi dinlemek isteyenlere ulaşıyoruz.
Paylaş