Paylaş
Yakın zamanda kirliliğin sebep olduğu oluşumu, Gemlik Körfezi’nin altında dalış yaparak da görüntüleyen ve “Esas trajedi suyun altında” açıklamasıyla 17 Mayıs tarihli Hürriyet Bursa gazetesine manşet olan Tahsin Ceylan, suyun altındaki trajediyi bu kez ayrıntılarıyla anlattı.
Ceylan, tanık olduğumuz gerçekliğin doğanın bir haykırışı, gözyaşları olduğuna dikkat çekerek, “Marmara Denizi uzun zamandır tehlike sinyalleri veriyor. Buna karşın, sessiz dünyanın bu cılız sesi suyun yüksek iletkenliğine rağmen maalesef duyulmuyor. Ancak doğa intikamını mutlaka alacaktır” dedi.
Su altı fotoğrafları: Tahsin Ceylan
Yakın zamanda Gemlik, Mudanya sahillerinde çekimler gerçekleştirdiniz. Marmara Denizi’ndeki son durumu siz nasıl açıklarsınız?
Soluduğumuz havanın içindeki oksijenin yüzde 70’ini denizlere borçluyuz. Bunun yüzde 50’si de tek hücreli canlılar dediğimiz fitoplanktonların fotosentezinden geliyor. Fitoplanktonların büyük bir bölümünü dinoflagelat dediğimiz türler oluşturuyor. Bunlar organik maddeyi sindiren türler. Öldükleri zaman bakteriyel parçalanma yaşıyorlar ve ortamdaki oksijeni hızla tüketiyorlar. Bu tüketimin sonunda anoksik bir alan oluşuyor ve o bölgede yaşayan canlıların yaşamı risk altına giriyor. Son günlerde Marmara Denizi’nde yaşadığımız olay tam da budur. Gerçekten suyun altı görünmüyor. Suyun üstünden bakanların “bu ne biçim kirlilik” dediği olayı suyun altında gördüğünüz zaman daha büyük bir “trajedi” yaşandığını anlıyorsunuz. Tanık olduğumuz gerçeklik doğanın bir haykırışı aslında, doğanın gözyaşlarıdır. Doğa intikamını mutlaka alacaktır.
Bu görüntülere alışmalı mıyız?
Kıyısal alana sıkışmış bu kadar yaşam söz konusu iken Marmara Denizi’nin kendini toparlama şansı yok denenecek kadar azdır. İstanbul, Bursa, Kocaeli gibi nüfusun yoğun olduğu bölgelerin baskısı sürdükçe bu görüntüleri göreceğiz.
YAŞAM “DİREN MARMARA” DİYOR
Marmara’nın ekosistemi tamamen bozuldu mu?
Bir ekosistemin parçalarını tek tek ve tam olarak anlayabilmek için, bu parçaları daha büyük bir bütünün bölümleri olarak değerlendirmek gerekir. Bir ekosistemdeki bütün parçalar, kendi kendini ayarlayan döngülerden, geri besleme çemberlerinden ve besin zincirinin farklı bölümleri arasındaki bağlantılardan oluşan karmaşık bir düzen yoluyla birbirine bağlıdır. Ekosistemin bir bölümü zarar görürse, diğer bölümler de aynı sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bir hayvan türünün nesli tüketilinceye kadar avlanma suretiyle yok edildiğinde besin zinciri baştan aşağı değişecektir. Yok olan canlının yediği bitki ve hayvanların nüfusu artarken, bu canlıyla beslenen diğer canlıların nüfusu azalacaktır. Marmara Denizi uzun zamandır tehlike sinyalleri veriyor olmasına karşın, sessiz dünyanın bu cılız sesi suyun yüksek iletkenliğine rağmen maalesef duyulmuyor. Tüm olumsuzluklara inat, yaşam, “Diren Marmara” diyor…
ATIK MERKEZİ HALİNE GELDİ
Diğer denizlerle karşılaştırdığımızda öne çıkan özelliği nedir?
En derin yeri bin 270 metre olan Marmara Denizi’nde görülen akıntı tipi, normal deniz ve okyanuslardaki dairesel tip yerine, doğu batı yönünde bir akıntıdır. Denizin yüzeyi Karadeniz kökenli, dibi ise Ege-Akdeniz kökenlidir; tuz, sıcaklık ve oksijen oranı bakımından farklı su kütlelerinden oluşur. Alt tabaka suyunu Akdeniz’den gelen yüksek yoğunluklu tuzlu su tabakası oluşturur ve zemine bağlı yaşayan canlılar için suda çözünmüş oksijeni taşır. Marmara’da yüzey suları oksijen açısından daha zengindir. Haliç, İzmit Körfezi ve Gemlik Körfezi gibi akıntıların az olduğu bölgelerde çözünmüş dip oksijeni çok düşük düzeydedir.
Marmara Denizi’nin kirlenmesinde başlıca etkenler neler?
Marmara Denizi ekolojik yönden büyük tahribata uğradı ve maalesef bir atık merkezine dönüştürüldü. Geçmişte balinaların dahi cirit attığı rivayet edilirken şu anda ciddi tehdit altında. Özellikle denizin kuzeydoğusundaki İstanbul ve İzmit gibi yoğun nüfuslu şehirlerin atıkları ile İzmit Körfezi etrafındaki ağır sanayi tesisleri, deniz kirliliğinin en önemli nedenleri arasında. Günde yaklaşık 0,3 milyon metreküp sanayi, 2,1 milyon metreküp evsel atık denize bırakılıyor. Küresel ısınmayla değişen deniz yapısı ve istilacı türler de Marmara Denizi’ne yönelik yeni tehditler. Bunları artık derinliklerde de görüntüleyebiliyoruz. Sualtı yaşamını uzun yıllardır fotoğraflayan ve görüntüleyen biri olarak diyebilirim ki güneş ışığı ilk 15 metrenin altına çok az inebiliyor. Bu da bu derinlerde yaşam süren pek çok canlının fotosentez imkânını kısıtlıyor.
ARITMA TESİSLERİ YETERSİZ
Pandeminin de etkisi oldu mu kirliliğin çoğalmasında?
Tabii ki yaşanan bu olumsuz süreçte pandeminin payı çok büyük oldu. İnsanlar çok fazla evde kaldı ve normalden fazla besin tükettiler, daha fazla bulaşık yıkadılar. Nüfus yoğunluğu ve aşırı tüketim de bu olayı tetikledi. Marmara dalışlarımızda çoğunlukla ilk 10 metrelik alanın bir yeşil alg türü olan “Ulva lactuca” ile kaplı olduğunu gördüm. Kirlilik indikatörü (belirleyici) olan bu türün fazlalığı, ortamdaki azot ve fosfor kaynaklı. Azot ve fosfor mikroorganizmalar ve deniz algleri için önemli bir besin kaynağı. Marmara’da da evsel, endüstriyel ve tarımsal ilaçlamadan dolayı azot ve fosfor miktarı oldukça fazla. Bu biyolojik kirliliği tetikleyen önemli bir faktördür. Alglerin aşırı çoğalmasına, habitatın büyük bölümünün bunlar tarafından kaplanmasına, sudaki oksijenin azalmasını ve çeşitli zehirlerin açığa çıkmasına neden oluyor.
Bölgelerimizdeki arıtma tesisleri, yapılan yatırımlar, artan nüfus baskısı karşısında yetersiz kalıyor. Kıyısal alanların yüzde 82’inde ise hala arıtma sistemi bulunmuyor. İnsanlık bu şekilde kendi sonunu hazırlıyor.
Bulanıklığa neden olan bu maddeler, canlı yaşamını nasıl etkiliyor?
Balıkların yüzme hareketlerinin kısıtlanmasına, solungaçlarının tıkanmasına ve hastalıklara karşı dirençlerinin azalmasına neden oluyor. Zamanla çöken bu maddelerden dolayı balıklar yumurta bırakmak için bu tür sediment yoğunluklu alanları tercih etmez ve bu suları terk ederler. Katı maddeler ayrıca sudaki ışık geçirgenliğini önemli ölçüde azaltır. Bu durum sualtı bitkilerinin büyümesini ve planktonların çoğalmasını engeller. Dolayısıyla bunlarla beslenen canlıların besin kaynaklarını azaltır. Planktonik bulanıklık, sularda planktonların aşırı üremesinden kaynaklanıyor. Sayıları artan planktonlar suyun renginin kahverengi, kızıl gibi renklere dönmesine neden olur. Planktonların gereğinden fazla olması oksijen azalması gibi sorunları beraberinde getiriyor.
CARETTA CARETTA BİZİ TERK ETTİ
Canlı türlerinde değişim ne yönde seyrediyor?
1950’lerde İstanbul kıyılarında bile görülebilen Akdeniz fokları, denizde yaşayan, durumu en kritik canlı türlerindendir. Tüm dünyada 400 bireyin kaldığı düşünülen bu memelilerin Marmara popülasyonu, Kapıdağ Yarımadası ve civar adalardadır. Caretta caretta türü deniz kaplumbağalarının günümüzde Marmara’da, Kazanağzı Mevkii’nde yaşayan popülasyonu ile ilgili yapılan çalışmalar, türe ait bireylerin tespit edilememesiyle sonuçlandı. Bu da türün Marmara Denizi’nde yok olduğunu düşündürüyor. Zaman zaman rastlanan tek bireylerin akıntıyla sürüklendikleri varsayılıyor. Karadeniz ekosisteminde yunuslara ve Marmara ekosisteminde köpekbalıklarına, nadiren de olsa rastlanıyor.
BALIK MİKTARI HIZLA DÜŞÜYOR
Balıkçılık da Marmara’da önemli bir uğraş. Balık stoklarını nasıl etkiliyor bu kirlilik?
2010 yılında denizde avlanan balık miktarının, Türkiye balıkçılığın yüzde 8,36’sını oluşturduğu belirlenmiş. Bu oran, 1970’li yıllarda yüzde 20 olarak kayıtlara geçmiş. Aynı dönemleri irdelediğimizde avlanan balık türleriyse 66’dan 30’lara gerilemiş. Diğer deniz ürünlerinde de ciddi düşüş söz konusudur. Av gücü olarak baktığımızda da yüzde 21’in yüzde 16’lara indiğini görüyoruz. Günümüzde aşırı avlanma, kirlilik gibi faktörler Marmara’daki balık stoklarını tehdit ediyor. Ticari değere sahip tür sayısı ve avlanan balık miktarı hızla düşüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2004’te Marmara’da avlanan 68 bin ton balığa karşı, 2009’da 31 bin ton balık avlanmış.
Paylaş