Paylaş
Hatice Doğan Sevinç, Sevilay Çınar, Özlem Doğuş Varlı, Sibel Bağcı Uzun, Burcu Karadağ, Mercan Erzincan.
Fotoğraflar: Recai Güler
Geçtiğimiz hafta Etnomüzikoloji Derneği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen bu özel konser sonrası Dernek Kurucu Başkanı Özlem Doğuş Varlı ile bir araya geldik. Doğuş Varlı’dan projenin amaç ve hedeflerini dinlerken, konser için Bursa’da bulunan kadın enstrümanistler Burcu Karadağ (Ney), Hatice Doğan Sevinç (Üç telli Klasik Kemençe), Mercan Erzincan (Bağlama) ve Sevilay Çınar (Bağlama) ile sanat alanlarındaki var oluş hikâyelerini konuştuk. Sanatçılar röportajımızda toplumdaki ön yargıları yıkabilecek en büyük gücün yine kadınlarda olduğunu belirttiler.
Projenin fikir sahibi olarak, “Kadınlar Dünyayı Çalıp/Söylüyor” adıyla neye dikkat çekmeyi amaçladınız?
Özlem Doğuş Varlı: (Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Ana Sanat Dalı Başkanı ve Etnomüzikoloji Derneği Kurucu Başkanı)
Bu ifade fırsatı ve gücü kendilerinde keşfeden kadınların dünyayı sanat yoluyla güzelleştirip, yaşanır kılacaklarına, cinsiyetlerinden kaynaklı yaşadıkları dezavantajları metaforik bir biçimde çalıp/söyleyerek ortadan kaldıracak gücü elde edeceklerine dair bir gönderme özelliği taşıyor. Kadınların kültür ve sanat alanında var olabilme mücadelelerini toplumsal algı ve toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinden değerlendiriyoruz. Aynı zamanda özellikle geleneksel müziklerde (halk müziği) kadın enstrümanist sayısının azlığının da altının çizilmesi hedeflerimiz arasında. Etkinliğimizde bu alanda rol model olan kadın enstrümanistler var oluş mücadelelerini anlatırken ayrıca enstrümanlarıyla icrada bulunuyorlar.
MÜZİSYEN KADINLAR BİLDİRGESİ
Etkinliğinizin en önemli aşamalarından birini ise yayınlayacağınız “Müzisyen Kadınlar Bildirgesi” olarak açıklıyorsunuz?
Yurdun dört bir yanından müziğin içinde yer alan profesyonel ve amatör 60’ın üzerinde kadın müzisyenin imzasıyla bir bildirge hazırladık. Kadınların müzisyen olma hatta müzikle ilişkili akademik dünyada dahi varoluşlarında yeterliliklerinin gelişmesi, sürekliliği, var oluşu sürecinde cinsiyete dayalı zorluklara karşı farkındalık yaratmak ve liyakat ihlaline dikkat çekmek gerektiğini düşünüyoruz. Kadınların müzisyen olarak yalnızca çalgı veya sesleriyle var olmaları için her türlü arzu nesnesi haline getirilmesini şiddetle karşısındayız ve kınıyoruz. Kadınların ötekileştirmesinin önüne geçecek bilincin oluşturulması için önümüzdeki süreçte soruna yönelik somut çözüm önerilerinin hayata geçirileceğini bildiriyoruz.
Mercan Erzincan, Sevilay Çınar, Hatice Doğan Sevinç, Burcu Karadağ, Özlem Doğuş Varlı.
MOR CEPKEN DİRENCİN SİMGESİDİR
Etkinlikte Mor Cepkenliler Müzik Grubu ile sahneye çıktınız. Grubun özelliği nedir?
Özlem Doğuş Varlı: Solist olarak eşlik ettiğim topluluk bu yıl teşvikimle, özellikle bu etkinlik için kuruldu. BUÜ Devlet Konservatuvarı’nda müzik eğitimi almakta olan Bengisu Aydoğdu (Kanun), Kübra Sümbül (Bağlama), Melis Aktaş Tohumcu (Ud-Gitar), Seda Yıldırım (Bağlama), Rana Çubukçu Turkan’dan (Ud) oluşuyor. İsmi ise yörük kadınlarının çeyiz sandıklarında muhakkak yer alan özgürlüğün, erkek baskısı ve zulmüne karşı direncin simgesi mor cepkenden gelmektedir.
NEYZEN OLARAK KABUL EDİLMEM UZUN SÜRDÜ
Kadınların sanat alanında var olma mücadelesinde toplumsal algı hakkında görüşlerinizi almak isteriz?
Burcu Karadağ (Neyzen, Haliç Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı Ney Öğretim Üyesi): Uzun yıllardır bilinenin aksine aslında kadınlar sadece erkeklerle değil kendi hemcinsleriyle de savaşmak zorunda kalıyor. Bunun tam tersini ispatlamamız gerekiyor. Kadın kadının kurdu değil dostu olursa toplum da ileriye gider ve o zaman önümüzde hiçbir engel kalmaz. Çünkü kadın toplumun ve ailenin temel taşıdır. Bizim de sanatçılar olarak bir araya gelerek birbirimize destek verdiğimizi halka göstermemiz, birlik ve beraberlik duygusunu halka aşılamamız gerektiğini düşünüyorum. Sözün özü toplumdaki yargıları yıkabilecek en büyük gücün yine kadınlar olduğunu düşünüyorum.
Uluslararası alanda profesyonel anlamda ney icra eden tek kadın sanatçımızsınız. Siz mücadelenizde nasıl zorluklar yaşadınız?
Burcu Karadağ: Kadın neyzen olarak çok büyük sıkıntılar yaşadım çünkü daha önce toplumda varlığı olmayan bir iş yaptım ve üzerine de iddialı bir şekilde müziğimle, albümümle ben varım dedim. Söyleyecek sözüm vardı. Bunun kabul edilmesi çok uzun zaman aldı hatta kabul edilmedi, yurtdışından aldığım olumlu tepkilerle memlekete döndüğüm zaman biraz daha kabul edildiğini gördüm. Başarının takdir edilmesi ülkemizde her anlamda zor bir de kadın olup da başarılı olunca takdir edilmemeye alışmanız gerekiyor. Tasavvuf müziğinde icra edilmiş bir enstrümanla kadın müzisyen olarak sahnede var olmanız çok zor. Enstrüman çalmak isteyen kadınlar için bizim Türk toplumunda var olan kendinden önce başkasını düşünme hastalığından kurtulmalarını öneririm. Çünkü önce sen mutlu ve sağlıklı olmazsan ne ailen ne çocuğun sağlıklı olabilir. Dolayısıyla toplum da sağlıklı olmaz. Önce kendimizi sevmemiz ve kendimize saygı duymayı öğrenmemiz gerekiyor. Sonra gerisi zaten gelecektir.
FELSEFEM VARLIĞIMIZI DAHA İLERİYE TAŞIMAK
Bir kemençe sanatçısı olarak cinsiyetten kaynaklı yaşanan dezavantajlar için neler söylemek istersiniz?
Hatice Doğan Sevinç (Kemençe Sanatçısı, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi ): Öncelikle, “kadınlar dünyayı çalıp söylüyor” gerçekten güçlü ve güzel bir söylem. Beni de buraya bir güç getirdi. Bir sanatçı, icracı olarak kadın erkek ayrımı yapmadan yaptığımız iş çok önemli. Bir kemençe icracısı olarak pek sorun yaşamadım ancak bunun sebebi daha önce bu enstrümanla varlığımızın ispatlanmış olması. Ama bunun öncesi de var! Dolayısıyla benim felsefem; bu çalgıya kattığımız artılar, olmayan şeyleri oldurmak, geleneksel müziğe yeni bir şeyler katmak ve de bu şekilde varlığımızı daha ileriye götürmek yönünde. Bütün icracılar için söylüyorum herkesin bir yolu, belli bir çizgisi var, bizi farklı kılan öne çıkaran ise yaptığımız işler. Ben de sanatımda daha iyisini yapabilmek için çalışıyorum.
Bu proje için özellikle seçtiğiniz eserler var mı?
Hatice Doğan Sevinç: Bütün sanatçı arkadaşlarımla dinleyicilerimize duygularımızı aktarmaya çalışıyoruz. Eserlerde özellikle bir ninni bir de kadın besteciye ait ağıt seçtim. Genel olarak çok sevdiğim eserlere yer verdim ama tematik olarak da içinde yine kadınla ilgili olan eserler var.
OKUDUĞUM ESERLERDE DİRENÇ GÖSTERDİM
Sanatınızla var olma adına kendinizi ve yaptığınız müziği nasıl ifade edersiniz?
Mercan Erzincan (Türk Halk Müziği ve Bağlama Sanatçısı, Bağlama Eğitmeni) :
Müzik hayatıma profesyonel olarak başladığım andan itibaren özellikle toplumun kadın müzisyenlere bakışı nedeniyle hep görünmezmişiz gibi davranılması beni her zaman üzdü. Dolayısıyla, müzik geleneğinin üstünde hâkimiyet kurmuş insanların daha güzel daha sevgi dolu işler yapılacağını hayal eden biri olarak, kadın müzisyenlerin etkinliklerine nerede olursa olsun ayrı bir heyecanla giderim. Yaptığım işi bir meslek olarak hiç görmedim, benim yaşam biçimim çünkü. Ancak müzik piyasasının koşulları zaten zor olduğu için, daha çok müziğimin yakıştığı ortamlarda icra etmeyi tercih ettim. Okuduğum eserlerde ise kendi adıma bir direnç gösteriyorum, işin kolayına kaçmadan duyulmamış eserleri arayıp bulmayı görev edindim. Biraz da inançsal müzik yapınca bu tarz eserler daha çok dikkatimi çekiyor. Ülke olarak çok zengin bir kültüre sahibiz ve hiç ummadığınız bir yerden çok kıymetli eserler çıkabiliyor. Hikâyesi olan eserler beni daha çok cezbediyor ve ben arada köprü olmalıyım diye düşünüyorum.
Eşiniz Erdal Erzincan ile de aynı meslekten biri olarak nasıl bir dayanışma içindesiniz?
Mercan Erzincan: Aynı okulda okuduk ve birlikte bir yaşama imza atarken ikimiz de ne istediğimizi ve hedeflerimizi biliyorduk. O da benim ailemin bana çok destek verdiğini, çocuk yaşlarda Divriği’den İstanbul’a niye taşındığımı bildiği için bana hem işimde hem de ev hayatımızda hep destek verdi. İkimiz de çok şanslıyız diye düşünüyorum. O da gece gündüz elinde bağlama ile gezse “bir dakika durur musun” dediğimi hiç hatırlamam. Bilirim ki çalışıyor. Öte yandan dershanemiz, öğrencilerle paylaştığımız o bilgi aktarımı, bizi heyecanlandıran gençlerin coşkusu hayatımın en kıymetli noktası diyebilirim. Niye sahnede değilim diye hiç endişem olmadı, oradaki manevi tatmin beni üretkenlik ve sanatsal anlamda çok mutlu ediyor.
ROL MODELLERE İHTİYACIMIZ VAR
Etkinlikte “Aşık Müziği’nin Kadın Temsilcileri” üzerine bir sunumunuz var. Geleneksel müziklerde enstrümanist kadınlar üzerine çalışmalar yapıyorsunuz, bilgi alabilir miyiz?
Sevilay Çınar (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı Öğretim Üyesi ve Bağlama Sanatçısı)
Kadınların sanat içindeki varlığının farkındalığı ve görünürlüğünün kazanılması anlamında kadına özgü projeleri çok önemli buluyorum. “Kadın Aşıklar” üzerine bir doktora tezim var ve daha fazla kadına ulaşmak için genişletmiş durumdayım. Ancak kadın aşıklar üzerinden konuşacak olursak en önemli problem ve benim için en önemli soru; kadınların varlığından neden haberdar değiliz? Bu soru aynı zamanda durumun bir göstergesi. Sorunun cevaplarını almaya çalışırken de sebeplerini görmek yani “kadın olmak mı?” diye sormak da biraz hazin. Öte yandan hayranlıkla tanık olduğum çok fazla yaşam hikâyesi var. Çünkü söz konusu kadınlar imkânsızlıklar içerisindeki çabalarla var olmayı başarmışlar.
Bu alanda çalışan bir akademisyen biri olarak farkındalık adına neler söylemek isterseniz?
Bizim toplumumuzun, kadınlarımızın, kız çocuklarımızın rol modellere ihtiyacı var. Halk müziğinin önemli bir kolunu temsil eden aşık kadınlar gibi. Tabii genel olarak baktığımızda kadın sanatçıların hepsi sorun yaşıyor çünkü kadına biçilmiş olan rollerin, sorumlulukların bir ağırlığı var. Ama biz diyoruz ki hepimizin belli rolleri ve sorumlulukları var, biz bunlardan korkmuyoruz. Bizi rahatsız eden bir kadının sorumluluklarının olması demek kendini sadece bir şeye adamak değildir. Hepimiz aynı evde, aynı toplumda yaşıyorsak birbirimize destek vermemiz gerekiyor. Sanat alanı içindeyse içimiz bir derya deniz. Siz buna ket vurduğumuzda ben mutsuz olursam, herkes mutsuz olur.
Paylaş