Paylaş
Aynı zamanda İstanbul Gedik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde Öğretim görevlisi olan Asil Özbay, kilometrelerce yol kat ederek edindiği yol hikayelerini ‘Anın İçinde Rutinin Dışında’ kitabında bir araya getirdi. Daha önceki röportajlarımızda ilham veren hikayesini paylaştığımız Özbay ile bu kez cesaretini ve özgürlüğünü besleyen ufuk açıcı deneyimlerini konuştuk.
Önce ‘kadınlara özgürlük’ dedin sonra ‘kitaplar yola geldi’ diyerek çocuklar için yolculuğunu sürdürdün. Son sekiz yıldır motosikletle dünya turu yapmaya devam ediyorsun biz de seni takip etmeye. Nedir bu azmin sırrı?
Tutku eylemle birleştiğinde inanılmaz bir şey ortaya çıkıyor. Maalesef birçok insan tutkuyla yapmadıkları işler için eylem halindeler. Ya da tam tersi tutkuları göğü delecek kadar yüksek olan birçok kişi de harekete geçmekten korkuyor ya da göze alamıyor. Tutku ve harekete geçmek bir insanı diğer insandan ayıran müthiş bir ikili. Hayatta beni neyin mutlu edeceğini ve ömrümün sonuna kadar da yapmak istediğim şeyi çok genç yaşlarda buldum; öğrenmek, keşfetmek, öğretmek, aktarmak, ilham olabilmek, harekete geçirebilmek, güzel bir iz bırakabilmek. Bu yüzden hep öğretmen olmak istedim.
KÖPRÜ OLMAKTAN MUTLUYUM
Seni en çok ne motive ediyor? Yeni hedefler mi koyuyorsun sürekli?
Yaşamdaki en büyük motivasyonum yaşadığım dünyayı, farklı kültürleri ve insanları anlamaya çalışmak. Hayatta köprü görevinde bulunabilmekten hep mutluluk duydum. Kültürleri bağlayan bir köprü gibi hissediyorum kendimi bazen gezerken, eskiden bilgi aktarmayı severdim o yüzden yıllarca farklı yaş gruplarında öğretmenlik yaptım. Şimdilerde ise salt bir bilgi aktarımının ötesinde deneyimleri ve deneyimlerden çıkardığım dersleri aktarmaktan çok keyif alıyorum. İnsanların hayatlarını kolaylaştırabilecek bir eforum olmasını diliyorum. İleriki yaşlarımda nihai hedeflerimden biri de çocukların, gençlerin eğitimlerine katkı sağlayacak ya da potansiyelleri doğrultusunda iş olanakları sunabilecek bir topluluğun parçası olmak.
YENİ HİKAYELERE YER AÇALIM
En son yolculuğun olan Afrika kıtasını ‘Afrika Notları’ belgesellerin ile takipçilerine aktarmıştın. Şimdi de ‘Anın İçinde Rutinin Dışında’ kitabınla yol hikayelerini paylaşıyorsun. Bu kez farklı bir heyecan var sanırım?
Yapmaktan en çok keyif aldığım iki şeyi birleştirdim: Motosiklet sürmek ve seyahat etmek. Motosikletle dünya turu yapabilme fikri benim için eşsiz bir buluştu. Birçok kişinin hayal kurduğu yaşam artık benim hayatımdaki rutinlerden biri oldu. Son zamanlarda heyecan duyduğum yeni başlangıçlarımdan biri de kitap yazmak oldu. İlk kez motosikletimle yurt dışına hazırlandığım Balkanlar’dan Avusturya’ya süren yolculuğum gibi heyecan duydum. Yolculuğun ilk kitabı Moğolistan’dan Dünyanın Çatısı’na kadar uzanıyor. Afrika yolculuğunu da paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Motosikletiyle dünya turu yolunda olan bir kişi olarak söylüyorum, en çok da kendime; küçük de olsa hayatımızda yeni başlangıçlara, yeni hobilere, bizi geliştirecek yeniliklere alışık olmadığımız fakat seveceğimiz hikayelere yer açalım.
UZUN BİR YOLCULUĞA ÇIKIN
Bir yandan öğretim görevlisi olarak mesleğine devam ettiğin öte yandan söyleşilerle de gençlerle bir araya geldiğin için onlara özellikle verdiğin bir tavsiye oluyor mu?
Gençlere yaşamlarının bir döneminde tek başlarına uzun bir yolculuğa çıkmalarını tavsiye ederim. Bence bu çok önemli. Çok geliştiren ve olgunlaştıran bir süreç. Karşımıza çıkacak olan seçimlerde ya da başımıza gelen olaylarda tüm sorumluluğu ve inisiyatifi alabileceğimiz bir zaman dilimi. Gençler için sunulan birçok gençlik programı var. Bir sürü seçenek; gönüllü ya da harçlıklarını çıkarabilecekleri çalışma programları vs. Hiç sermayeniz olmasa bile müthiş bir deneyim yaşayabiliyorsunuz… Gerçekten bunu tutkuyla istediğinizde ve sadece bir araştırma bile olsa çaba gösterdiğinizde mutlaka bir seçenek gelip kapınızı çalacaktır.
ÇOK OKUYAN MI ÇOK GEZEN Mİ BİLİR?
O zaman hepimizin mutlaka münazaralarda tartıştığı şu meşhur soruyu sana sormak şart oldu: ‘Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?’ Cevabını bulabildin mi?
Evet senin de bildiğin gibi kitabımın ilk bölümü de bu soruyla başlıyor (gülerek). Ben yolculuğuma okuma yazmayı öğrendikten sonra kitaplarla başladım. İlk uzun yola çıkma deneyimim de bisikletimle on üç on dört yaşlarındayken olmuştu. O günlerden itibaren deneyimleyerek öğrenmenin insanı özgürleşmeye yönlendirmesine ve özgüvenimize olan katkısına şahit oldum. Okumak ve gezmek, birbirini besleyen, yükselten çok daha ileriye taşıyan iki ayrı yolculuk. Kitaplarla başlayan serüvenim olmasa gezdiğim coğrafyalar toz toprakla bütünleşen yerler olurdu. Düşünsel anlamda kendime bir yatırım yapmasaydım eksik kalacaktım, tek gözle anlamaya çalışacaktım dünyayı. Ancak Moğolistan’da uçsuz bucaksız bozkırlarda sürerken bu soruya kendimce bir cevap daha buldum. Karakterime yön veren, bende iz bırakan sahneleri düşündüğümde ilkinin annemle diğerinin ise babamla ilgili olan bir anım olduğunu fark ettim. Kalbimizi ve ruhumuzu açtığımız insanlarla gerçekleşiyordu asıl etki ve dönüşüm. Bir insan kendini ancak ve ancak başka bir insanda tanıyordu. Çok okuyan mı çok gezen mi bilir sorusuna cevabım; bence çok seven ve sevilen bilir ve bu en değerli süreç.
Birçok ülke gezmiş biri olarak iklim karakterleri şekillendirir mi sorusuna nasıl yanıt veriyorsun?
Coğrafi koşulların toplumların rutinleri ve kaderleri üzerinde etkili olduğu çok açık. Seyahatlerim süresince, en belirgin gözlemlerinden biri de o ülkenin ikliminin, insanların karakterlerine ya da yaşam tarzlarına nasıl nüfuz ettiği oldu. Yaşadığımız topraklar bizi asıl şekillendiren etken belki de. Her gittiğim ülkede daha çok vakit geçirebilmek ve o ülkeyi daha çok tanıyabilmek adına çoğunlukla bir şehirde birkaç gün kalıp diğer şehre doğru yola çıkıyorum ki, o ülkenin daha fazla şehrini görebilme şansı bulabileyim. Fakat mesela İran turumda Şiraz’da takılı kaldım diyebilirim. Sebebiyse yalnızca uykuya doyamamak. Yaklaşık bir hafta hiç yola çıkmadan sürekli uyumak istediğimi hatırlıyorum. Şiraz’da beni bir aile misafir etmişti. Yine uzun bir gündüz uykusundan sonra uyanır uyanmaz özür diledim. Bu konudaki şaşkınlığımdan, mahcubiyetimden bahsedince gülmeye başladılar. Evin babası ‘Şiraz tembelliğiyle bilinir dünyada’ dedi. Elbette 45 dereceyi bulan sıcaklığın bu duruma etkisi vardır. Şiraz’a giderseniz tavsiyem; az gezin, çok uyuyun ve güzel enerjiyi içinize çekin (gülerek).
ZEYTİN AĞACI DİKECEĞİM
Yolculuklarında sürdürdüğün ritüellerin oluşmuş. Bunlardan biri de dünya topraklarını biriktirmek. Sonraki hayalin nedir?
Yıllardır her gittiğim ülkeden ayrılırken bir avuç toprak parçası alırım yanıma ve küçük küçük poşetlerin içine saklarım. Yolculuklarımın hepsinde yaşamdaki hiçbir sınırın bizi engelleyemeyeceği fikrinden hareket ediyorum. O zaman o ülkelerin hepsinin dünya denen bu güzel gezegenin bir parçası olduğunu, topraktaki köklerimizin ülkelerin sınırlarına aldırmadan bu gezegene sarıldığını anlatmam gerekiyordu. Bu hislerim üzerine bir gün Sunay Akın ile sohbet ederken o toprak parçalarıyla ne yapacağıma karar verdim. Hepsini birbiriyle karıştırıp bir saksı içinde biriktirecek ve o toprağa bir zeytin ağacı dikecektim. Ve her gittiğim ülkeden bir avuç toprak parçasıyla dönmeye devam ediyorum. Hayalim evime gelen dostlarıma o zeytin ağacında yetişen zeytinlerden ikram edebilmek.
Böyle bir ağacın beni de heyecanlandırdığını söylemeliyim. Çekirdekleri ile de yeni zeytin fideleri oluştuğunu ve dünyanın dört bir yanında yetiştiğini hayal ettim sen anlatınca.
Bu fikri de çok beğendim, çok teşekkür ederim. Bunu da değerlendireceğim.
‘UZUN İNCE BİR YOLDAYIM’
Türkiye’de hangi topraktan aldığını merak ettim açıkçası?
Türkiye turu yaptığım bir zamanda tıpkı o meşhur türküdeki gibi ‘uzun ince bir yol aşarak’ Sivas Şarkışla’daki Aşık Veysel’in evine gitmek beni inanılmaz etkilemişti. Yaşadığı, büyüdüğü evi ile mezarı yan yana. Evinin bahçesindeki elma ağacının altından toprak almıştım. Toprak her koşulda kıymetli bir şey fakat dünya topraklarında yetişen bir besin benim için kıymetli olacak. Hayatım boyunca saklamayı ve korumayı arzu ettiğim tek hatıra sanırım bu toprak parçaları olacak. Her koşulda barışı yeşertmek ister gibi… Moğolistan bozkırları, Nepal tapınakları, Afrika’da Ekvator çizgisi, Sah,ra Çölleri, Berlin duvarı yakınları, Dünyanın Çatısı, Afrika kıtasının en güney noktası, gelecekteki çocuğuma mektup bıraktığım deniz fenerinin toprağı gibi tarihte yer edinmiş bölgelerin topraklarının yanına büyük ozanımızın ruhu da katıldı. Uzun ince bir yolda gidiyoruz bakalım gündüz gece…
GELECEKTEKİ ÇOCUKLARIMA MEKTUP BIRAKIYORUM
Bir ritüelin daha var az önce söylediğin gibi. Dünyanın farklı noktalarından gelecekteki çocuklarına mektup bırakıyorsun. Onlara vermek istediğin mesaj nedir?
Son zamanlarda fikrim epeyce değişti, bir çocuğu bu şekilde değişen bir dünyaya getirebilir miyim henüz karar vermiş değilim. Kim bilir bir gün belki de bir evlat edinirim, gerçekten hiçbir fikrim yok. Ama yine de seyahat ettiğim sürece bu ritüeli devam ettirme arzusundayım. İleride çocuk sahibi olursam onlara bırakmak istediğim miras, hayatı ve insanları anlayabilme arzusu yani seyahat etme alışkanlığı… Benim için ilişkilerimde özel ve eşsiz bağlar kurabilmek çok değerli. Eğer mektuplarımdan bir tanesi bile çocuğumun eline geçebilirse ikimiz için eşsiz bir hikâye olacak. Türkiye’de, Balkanlarda, Avrupa’da Asya’da ve Afrika’dalar. Son bıraktığım yerlerden bir tanesi Nepal rotamda ulaştığım noktalardan biri olan ‘Dünyanın Çatısı’ denilen yerde. Diğer bıraktığım mektuplardan bir tanesi de Ekvator çizgisi. Kenya’nın Nanyuki kasabası elbette tüm dünya için önemli bir koordinat. Bu keyifli kasabaya çocuklarım için bir not bırakmasam olmayacaktı çünkü dünyanın tam orta çizgisi. Çocuklarım olmasa da kelimelerimin ruhunu dünyaya serpmiş olmaktan mutluyum. ‘Buradan bir Asil de geçti’ der gibi…
Dünyayı motosikletiyle dolaşan ve de birçok hikâyeye tanık olan bir kadın olarak, bir hikâyeyi unutulmaz kılan en önemli şey için ne söylersin bize?
Cesaret bir insanın hikayesini eşsiz yapan yegâne şey bence bu hayatta. Her şey taklit edilebilir fakat cesaret asla… Ve yaşamın da cesur insanları ödüllendirdiğini düşünüyorum.
Paylaş