Paylaş
Türkiye’de unutulmaya yüz tutan zanaatı meslek olarak yapmaya karar verdikten sonra özel sektördeki işinden istifa eden Yıldırım, son beş yılda kurduğu alt yapısıyla sanatında verdiği eğitimlerin yanı sıra azmiyle yurt dışına kukla üretecek bir yeterliliğe ulaştı. Nilüfer Agora Çarşı’da yer alan atölyesinde çok farklı alanları bir araya getirerek yaratıcılıkta sınır tanımayan Ata Yıldırım ile Kuklabaz’da mesleği kadar renkli röportaj gerçekleştirdik.
- Kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Kukla sanatına ilginiz nereden geliyor?
1977 Ankara doğumluyum. Bütün öğretim hayatım Ankara’da geçti, profesyonel iş hayatım ise Bursa’da başladı. İlgim aslında Ankara’da Cebeci Ortaokulundaki iş teknik derslerine kadar dayanıyor. Sürekli bir üretimin içerisindeydim. Lisede ise tiyatro ve sahne sanatlarıyla tanıştım ve benim için bir milat oldu diyebilirim. Tiyatrodan ticari olarak bir beklentim olmadı. Özel sektörde bir iş sahibi olduğum için akşam 6’dan sonra profesyonel ve amatör gruplarda oyuncu, dekor tasarımcısı ya da teknik ekipte yer aldım. İşin mutfağında her türlü kolektif çalışmanın içinde yer aldım. Hala da buna inanıyor, ortak bir şeyler yapılabileceğine dair umudumu koruyorum.
EVDE YAPARAK BAŞLADIM
- Peki bunu profesyonel anlamda meslek olarak yapma aşkı nasıl başladı?
Çok masum bir şey ile başladı; Türkiye şartlarında ek gelir olsun düşüncesiyle (gülerek). Ama kısa sürede doğru projelerde bulunup, mesleki yeterlilik anlamında doğru insanlarla çalışınca iş ciddiye bindi. 4 ay boyunca Türkiye’de unutulmaya yüz tutan meslekler ve zanaatlara dair ustalar yetiştirmeyi amaçlayan, Bir Usta Bin Usta projesi kapsamında her hafta İstanbul’a gittim. Sonradan öğrendim ki kukla yapımı ve oynatımı atölyesine ilk başvuran benmişim. Projeyi duyduğum an sabaha karşı başvurumu yapmıştım. Çünkü bunu bir zanaat olarak görüp tam zamanlı meslek olarak yapmak istiyordum.
Önce evimde bir odada siparişler alıp kuklalar yapmaya başladım. Sonra iş başka bir boyuta taşındı, okullarda çocuklarla beraber kukla atölyesi yapmaya başladım. Ciddi sayılara ulaşmaya başlayınca işin ticari kısmından çok kurumsal tarafı da ağır bastı ve kuklanın çocuk gelişimi üzerindeki etkisi ile ilgili de çalışmalara başladım. Bir dernek bünyesinde verilen yaratıcı drama liderliği programının 5’inci aşamasına kadar geldim. Son aşamada kuklanın çocuk gelişimi üzerine etkisi ile ilgili tez yazarak tamamlayacağım. Bu konuda kitap yazma hayalim de var.
- Atölyeyi ne zaman açmaya karar verdiniz?
Babayım aynı zamanda, 4 yaşında Atlas adında bir oğlum var. Bir süre eşimle birlikte yaptık bu işi ve sanırım işimizi iyi yaptığımız için kısa sürede yol alabildik. Bir gün özel sektördeki işimde bir müşterimden çıktığımda istifamı yazmaya karar verdim. 5 yıldır altyapısını hazırladığım işimi son 1 yıldır atölye ortamında yapıyorum. Özellikle kuklacılık gibi sahne sanatları, plastik sanatları gibi alanlarda hizmet verirken, maalesef yüzde 18 KDV, gelir vergisi ödeyen ve üretirken de özgür olmaya çalışan insanlarız. Hayatınızı idame noktasında sevdiğiniz işi yaparak para kazanmak bu anlamda çok daha değerli. Bir Usta Bin Usta projesi kursu bittikten üç yıl sonra, 23 Nisan şenlikleri kapsamında oraya atölye yapmak üzere katılmak, mesleğimi hayata geçirmiş olmak ise benim için ayrıca bir gurur kaynağı.
FARKLI DİSİPLİNLER BİRARADA
- Kuklabaz adını nasıl seçtiniz?
Klasiktir önce oğlumun adı ile yola çıktım ama bir süre sonra içinde atölye, tiyatro, yaratıcı drama ve masal atölyelerini barındırmaya başladığı için bir çatı oluştu. Kuklabaz kelime anlamı olarak kukla oynatan kişi, usta anlamına geldiği için bu ismi koyduk.
- Nasıl tanımlarsınız sanatınızı?
Bir hikâye anlatmanın binlerce yolu var, biz kuklayı seçtik. Ayrı bir kulvar olduğunu düşündüğüm kukla tiyatrosunda çok farklı teknikleri ve disiplinleri bir araya getirerek hikayemizi anlatıyoruz. Kukla- tiyatro- drama yani 3 ayağımızı hem atölyemize hem oyunlarımıza yansıtıyoruz. Teknik olarak ipli kukla formuna daha yakınız. Bir perdenin arkasına gizlenip bir şeyleri oynatmaktansa oyuncu olarak da içinde rol alıyoruz. Oyunlarımızın interaktif olmasına, seyirciyi de içine katmaya özen gösteriyoruz. Bu farklı bir etkileşim yaratıyor. Örnek vermek gerekirse Çirkin Ördek Yavrusu masalını sahnelerken, oyun öncesinde daha önceki derslerimizden beni tanıyan 6 yaşındaki seyircim, sessizce “Ata ağabey yılan geliyor, dikkat et” demişti. Yani bu çok sıcak, yakınlık yaratan bir durum.
YURT DIŞINA KUKLA ÜRETİYORUZ
- Atölye kapsamında neler yapıyorsunuz?
Yeterlilik dâhilinde kukla tiyatrosuyla yaptığımız ya da yöntem olarak sergilediğimiz şey Kuklabaz’ın mutfağından çıkmış oyunları insanlarla tanıştırmak. Hem kendi oyunlarımızın kuklalarını üretiyoruz hem de masalları uyarlıyor ya da yeniden kaleme alıyoruz. Bursa dışında çocuk ya da kukla tiyatrosu yapanlardan da kukla siparişleri alıyoruz. Aynı zamanda uluslararası anlamda birkaç projede kukla üreten bir atölye konumuna geçtik. Bu projeler bizi de olumlu anlamda zorlayarak gelişimimize katkılarda bulundu. Yaptığımız her kuklaya ruh katmak durumundayız. Benim için en önemlisi bu. Bazı kuklalardan bu yüzden ayrılmak zor oluyor ya da gönderemiyoruz. Kralı mesela başka tiyatro ekibine yapmıştık ama çok beğendiğimiz için kendimize de yaptık (gülerek).
ÇOCUK GELİŞİMİNİ DESTEKLİYOR
- Çalışmalarınız sadece çocuklara mı yönelik?
Özellikle 4-12 yaş ağırlıklı çalışıyoruz, çocuğun gelişimini de destekleyen iyi bir araç olduğu için bu çok değerli. Hem bir baba olarak hem de kukla sanatını icra eden birisi olarak benim için de şans. Ama her yaş grubuna hitap ettiğimiz oyunlarımız ve atölyelerimiz de var. Atölyelerde temel mantık kukla ya da masal atölyesinde ailenin üretim içinde olmasını sağlamak. Bireysel ya da grup çalışmalarında zamanı beraber planlıyoruz ve ufak teknikler gösterip onları yalnız bırakıyoruz. Drama üzerine, kitaplar üzerine sohbetler ediyoruz. Masal atölyelerinde ise atık materyallerle üç boyutlu kitaplar yapıyoruz. Bu çocuğa geri dönüşümle yenileme mantığını da kazandırıyor. Benim oğlumun çok fazla elektronik oyuncağı yok. 2 metre ip veriyorum eline, onunla neler yaptığını inanamazsınız.
Öğretmenlere yönelik de eğitimde kukla nasıl kullanılır, basit materyallerle kukla yapımını içeren atölyeler yapıyoruz. Bu da benim için ayrıca bir kilometre taşıdır.
BİR ELİN PARMAĞINI GEÇMİYOR
- Kendinizi geliştirme anlamında neler yapıyorsunuz. Ülkemizde bu anlamda yeterli çalışmalar mevcut mu?
Türkiye’de çok iyi yerel ve uluslararası festivaller düzenleniyor. Biz de UNİMA (Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği) üyesiyiz. Bursa’da da her yıl Kültür Sanat ve Turizm Vakfı (BKSTV) tarafından Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali düzenleniyor. Tabii hep kendi imkânlarımızla festivaller kapsamında hem oyunla hem de kukla yapım atölyesi ile katılım gösteriyoruz. Mesleki olarak bu fırsatları değerlendirmemiz gerekiyor. Örneğin İzmir kukla günlerinde Amerikalı bir sanatçı ile obje tiyatrosu konusunda çalışma fırsatı bulduk. Onun olaya nereden ve nasıl baktığını incelemek, kendimize bir şeyler alabilmek adına şanstı bizim için. Yine İstanbul’da yakında Çağlayan Sevinçer’in liderliğinde, dünyada sayılı isimlerden biri olan Natacha Belova’nın bir atölyesi gerçekleşecek. Mesleki olarak çok şey katacağına, bizi bu topraklarda daha çok üretime sevk edeceğine inanıyorum. Çünkü bu işin okulu ya da ustasının yanına gidip öğreneceğimiz bir mecrası yok. Kukla sanatı sayesinde keşfettiğimiz bu işin duayenleri ise bir elin parmağını geçmiyor. Sosyal medya yeni insanlarla tanışmak adına inanılmaz etkileşim yaratan bir alan oldu.
DÜNYADA İLK OLACAK
- Ve bir ilk daha gerçekleştiriyorsunuz Gılgamış Destanı’yla?
Gılgamış Destanı insanlığa armağan edilmiş en görkemli destandır. Biz de Altuğ Görgü uyarlaması ve yönetmenliğinde, Ayşe Selen anısına bu evrensel yapıtın her yaş için kukla oyununu yapıyoruz. Masa üstü kukla formunda dünyada bu yöntemde daha önce yapılmayan bir şey. Gölge tekniği de var, hikaye anlatıcılığı da. Kukla tasarımının dışında ben de hem kuklayı oynatıyorum hem de oyunculuk yapıyorum. Hikâyenin içinde gölge de var, hikaye anlatıcılığı da.
- Sanatınız adına neler hayal ediyorsunuz?
Şöyle ki Japonya’daki bir kuklayı kafa, ayak, ve el olmak üzere üç kişi oynatıyor. Ayaklarını manipüle eden bir kişi disiplin olarak 30 yıl sonra kafaya geçebiliyor. Bizim de kendimizi geliştirme adına öğrenciliğimiz hep devam edecek. Aklımızda çok proje var, keşke daha fazla olsak da ortak çalışmalar yapsak, kukla günleri, kukla çalıştayı düzenleyebilsek. Ama zamanla olacak, inanıyoruz. Ben kendi hayalimin peşinden giderek, gerçekleştirdim. Umarım herkes sevdiği işi yapma gücünü kendinde bulur.
YENİ KUKLABAZLAR ÇIKSIN DİYE...
- Siz de bu işi öğrenmek isteyenlere güç veriyorsunuz, ne mutlu size.
Hayatlarında kuklayı bir yere koymak isteyen insanlarla tanışıyoruz. Böyle bir misyonda yüklendik şimdi. Hep ben çalayım ben söyleyeyim olmaz zaten. Bu bir kolektif çalışma. Neden kendi içimizden iyi bir kostümcü, yönetmen, iyi bir ışıkçı ve kuklacı çıkmasın! Şu an tam zamanlı olmasa bile destek veren arkadaşlarımız da var. Kukla atölyesi ortamı yarattığımız tüm kurumlarda da, insanlar grup enerjisiyle kendi kuklalarını üretiyorlar ve kendilerini onunla besliyorlar. Çocuklara da keşke ileri de bana rakip olsanız diyorum (gülerek). Buraya gelen herkese benden daha iyi kuklalar yapacaklardır gözüyle bakıyorum. Çünkü benim böyle bir ortamda çalışma şansım olmadı. Charlie Chaplin kuklasını yaparken yurt dışından aldığım 3 kiloluk bir malzemeyi çöp ettim ama deneyerek öğrendim. Akademik bir eğitimden ziyade alaylıyım. Güzel sanatlar ya da plastik sanatlar okumadım. O yüzden kendimi yetiştirme konusunda biraz daha hızlı koşmam gerekiyor.
KUKLABAZ’IN ÇIRAĞIYIM
- Ekibinizin kostümcüsünü de tanıyalım isterseniz?
İsmim Sadi Dağgeçer.1975 Bursa doğumluyum. Ben Kuklabaz’ın çırağıyım (gülerek). Uzun yıllar özel sektörden çalıştıktan sonra bir gün işten çıkartılınca yıllardır ilgilendiğim sahne sanatları ve tiyatroyla yola devam etme karar aldım. Okullarda kendi çapımda eğitmenlik de yapıyordum. Geçtiğimiz yıl Ata ile Bursa’dan çok uzaklardayken tanıştık. Siirt Eruh Belediyesi ile Bursa Yıldırım Belediyesi’nin Eruh’ta ortak düzenlediği bir festivalde ikimiz de yaklaşık bin çocuğa sanatımızı icra etmek için oradaydık. 2 hafta süren festivalde manevi anlamda da çok şeyler kazandık ve buluşmamızı da sağladı. Sonra neden birlikte bir şeyler yapmayalım dedik. Çocuklara sanatı sevdirmek anlamında kukla hep aklımda vardı ama nasıl olur diye düşünüyordum. Böyle bir mutfağın içinde olmak benim için artı bir avantaj oldu. Şu anda oyunlara veya projeler kapsamında daha çok kostüm dikiyorum.
Paylaş