Paylaş
Daha lise yıllarında genetik alanına duydukları merakla, eğitim hayatlarını da öngörüleriyle planlayan Hüseyin Taş ve Murat İşbilen ile okudukları şehir olan Bursa’da bir araya geldik. Söyleşimizde TÜBİTAK desteğiyle uygulamaya koydukları, DNA teknolojilerinde dünyadaki en kapsamlı eğitim gelişim projelerini ve hedeflerini konuştuk.
Hüseyin Taş - Sibel Bağcı Uzun - Murat İşbilen
- Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Genetik alanına ilginiz nasıl başladı?
Hüseyin Taş (H.T.): 1989 doğumluyum. Murat İşbilen arkadaşımla da 2003-2007 arasında Bursa Fen Lisesi’nde beraber yatılı okuduk. Ben İnegöl’den, Murat ise Kocaeli’nden gelmişti. Toplumda başarı ölçütü gibi görülen doktor ya da mühendis olmak dışında, geleceğin mesleği olarak görülen genetik mühendisliğine ayrı bir ilgi duymaya başlamıştık. Bugünden başlarsak geleceğimizi şekillendirebileceğimizin farkındaydık ve bu alan hakkında dünyada neler yapılıyor sorularını sormaya başladık. Devlet lisesinde okuduğumuz için sınırlı imkânlarla kaynak araştırmaları yapıyorduk. Çevremizdekiler, inanmadıklarını gösteren ifadeler kullansa da biz yurtdışındaki kişilere bile ulaşmaya çalıştık. Her şeyden önemlisi merakımız vardı; doğru yolda olduğumuza inanıyor ve başarmak istiyorduk.
- Bölüm tercihinizi ne yönde yaptınız?
H.T: Türkiye’de genetik mühendisliği bölümü henüz yoktu, şu anda da çok az üniversitede var. Ancak bu alanı kapsayan lisans eğitimimi Sabancı Üniversitesi Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik alanında burslu tamamladım. Birinci sınıftan itibaren normal ders akışının dışında üniversitedeki hocalarımla görüşerek gönüllü olarak laboratuvarlarına girmeye çalıştım. İkinci sınıfın sonunda Almanya’da bir araştırma enstitüsünde zorunlu olmayan bir staj, üçüncü sınıfın sonunda da Harvard’da staj yaptım. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde University of Illinois Urbana-Champaign’de Biyofizik ve Hesaplamalı Biyoloji üzerine yüksek lisans yaptım. Şu anda İspanya Ulusal Biyoteknoloji Merkezi’nde doktora yapıyorum.
Murat İşbilen (M.İ.) : Ben de lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi’nde burslu olarak Moleküler Biyoloji ve Genetik üzerine tamamladım. Yüksek lisans derecemi de aynı üniversitede ‘biyoinformatik’ üzerine yaptım. Şu anda Gebze Teknik Üniversitesi’nde Sistem Biyolojisi ve Biyoinformatik üzerine doktora yapmaktayım.
Fotoğraf: Duygu Özbekçi MİLLİ
FARKLI DİSİPLİNLERDEN DERSLER ALDIK
- Eğitim alırken geleceğinizi şekillendirmek adına nasıl bir yol haritası çizdiniz?
H.T.: İleri görüşlülüğü başta sergiliyorsanız planınızı da ona göre yapıyorsunuz. Dünya görüşümüzü açabilmek için sadece genetik mühendisliğinde sınırlı kalmayıp diğer disiplinlerden de kendi çabamızla dersler aldık. Yurt dışında işleyen ve başarıya gittiğini gördüğümüz bir sistem vardı; biz de eğitimimizde bize sağlanan esneklik içinde genetikten yazılıma, matematikten kimyaya, sanattan dil derslerine kadar farklı alanlarda dersleri eklemeye çalıştık.
M.İ.: Lise dönemimizde gerçekten zor şartlarda eğitim gördük. Nereye ulaşmak istediğimizi çok iyi bildiğimiz için, kabuğumuzu kırıp dışarıya açılmaya çalıştık. Bunu kendimize bir yol haritası belirleyerek kısmen başardık. Hocalarımız da bizi olması gerektiği gibi yönlendirdi. Üçüncü sınıfın yazında ben de Amerika’da staj yaptım. Üniversiteden mezun olmadan son teknolojilerin kullanıldığı projelerde, bilimsel çalışmalarda yer almaya başladım. Makalelerimiz yayınlandı. Bize olan güvenle bazı sorumluluklar verildi.
ÇÖLDE ELMAS ARAMAYA BENZİYOR
- Aynı zamanda farklı bir alanda da uzmanlaşmışsınız. Nedir biyoinformatik?
M.İ.: Üniversitede biyoinformatik alanında kendimi yetiştirmek istedim, çünkü genetik temel biliminin ürettiği verilerin işlenmesi, bilgisayar üzerinde analiz edilmesi, çeşitli yöntemlerle modellenmesiyle ilgileniyor. Bugün laboratuvarlarda çok fazla bilimsel çalışma yapılıyor, ancak çıkan verileri işleyecek insan sayısı çok az. Çölde elmas aramaya benziyor bu iş. Bu yüzden Bilkent’te böyle bir bölüm olmamasına rağmen matematik bölümünden lineer cebir dersi, muhasebe bölümünden istatistik dersi, bilgisayar mühendisliğinden programlama dersi alarak kendimi geliştirdim. Bu sayede kendime çok rahat biyoinformatik uzmanıyım diyebiliyorum.
KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ DNA TEKNLOJİLERİ
- Lise yıllarında başlayan öğrenme merakınız, daha sonra sizi nasıl bir girişime taşıdı?
H.T: Mezun olduktan sonra ülkemizde bir şeyler yapma isteğimizi artık yerine getirmek istedik. İlk girişimimizde araştırmacılara yönelik disiplinler arası analizleri yapabilecekleri bir platform oluşturmuştuk. Zaman içerisinde Türkiye’nin henüz buna hazır olmadığını gördük. Ticari anlamda bir başarı elde edemesek de iletişimden alanın ihtiyaçlarının tespitine kadar önemli tecrübeler elde ettik. Bu deneyimle birlikte ikinci iş fikrimiz; ‘Kişiselleştirilmiş DNA Teknolojileri’ doğdu. Çünkü bizim yapabildiğimiz en iyi şey; insanların DNA’sına bakıp onlara kendileri hakkında söylenebilecek her şeyi, anlayabilecekleri şekilde rapor haline getirebilmekti. Bu zamana kadar akademik anlamda gerçekleştirmek istediklerimizi gerçekleştirdik; şimdi dünyada her geçen gün gelişmekte olan DNA`nın hayatımıza etkisi anekdotunu toplumumuzla buluşturarak, faydalarından azami bir şekilde yararlanılmasını sağlamayı hedefliyoruz.
YATIRIMCILARDA ÖN YARGI HAKİM
H.T.: Bizim yaptığımız işe derin teknoloji deniyor. Know-how açısından yatırımcılar açısından iyi bir durumdayız. Ancak bu süreçte önümüze birçok fırsat geldiği gibi yol ayrımları da geldi. Çünkü yurt içindeki ve yurt dışındaki yatırımcılar böyle bir girişimin Türkiye dışında kurulması gerektiğini söylerken, kullanıcılar da ürünü bu şekilde kullanabilecekleri görüşünü bildiriyordu. Maalesef Türkiye’den ileri teknoloji ürünlerin çıkmayacağı yönünde bir inanç var ve kendi toplumumuza güven noktasında da sıkıntı yaşanıyor. Biz geleceğin mesleğini ülkemizde yapacağız derken geldiğimiz noktada “Ya yurt dışında yapın ya da yapmanızın anlamı yok!” deniliyordu. Ancak biz kendimize söz verdik ve bu markayı Türkiye’de yaratmak adına yurt içinde yapma kararımızdan hiç dönmedik. 2014 yılında adımlarını attığımız ve geliştirdiğimiz girişimimiz, TÜBİTAK’ın da desteğini alarak 2018 Ağustos ayından bu yana uygulama aşamasında devam ediyor.
700 BİN FARKLI NOKTAYA BAKILIYOR
- Kişiselleştirilmiş DNA Teknolojileri içerisinde neler yer alıyor?
Şu anda kişinin sadece tükürüğünden DNA’daki 700 bin farklı noktaya bakarak, en son teknoloji ve yapay zeka algoritmaları ile elde edilen analizlerle insanlara 10 farklı alanda tavsiye hizmeti verebiliyoruz. DNA`mızın yüzde 0,1`lik kısmını oluşturan ve diğer insanlardan bizi farklı yapan bölgelerin, spordan diyete, cilt bakımından alerjilere, uygun meslek seçiminden doğru çalışma programlarına kadar geniş bir yelpazede genetik eğilimlerini belirleyebiliyoruz. Test sırasında elde edilen DNA verisi yüzde 99.99’un üzerinde doğruluk oranına sahiptir.
- Sizin en iddialı olduğunuz nokta ise eğitim alanı?
Yurt dışında ağırlıklı hastalık analizi üzerine yoğunlaşmış şirketler var. Karakter testi ve eğitim üzerine de açılmaya başladı. Ancak DNAFect olarak dünya üzerinde eğitim üzerine bu kadar kapsamlı çalışma yapan tek girişim olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kapsamda genetik testlerinin sadece bilgi vermek amaçlı olduğunu ve test sonuçlarının tıbbi bir öneri, genetik danışmanlık, teşhis ve tedavi özellikleri taşımadığını hatırlatmak isteriz.
EĞİTİMİN KİŞİSELLEŞTİRİLMESİ GEREKİYOR
- Genetik eğilimi özellikle erken yaşta bilmek neden önemli?
M.İ: Kişinin özelliklerini, davranışlarını, temelde iki faktör belirliyor. Birincisi insanın doğuştan gelen özellikleri ki biz buna genetik faktörler diyoruz. İkincisi ise insanın dış ortamla etkileşimleri sonucunda edindiği kazanımlar yani çevresel faktörler. Bu noktada kişi bu test sayesinde doğuştan gelen özelliklerini belirleme ve geliştirme yetisine sahip. Bununla birlikte bu gelişimi maksimize etmek için çevresel faktörleri kendisine göre uyarlayabiliyor. Testlerle çocuğun genetik avantajlarını belirleyip körelmeden geliştirilmesine yardımcı oluyoruz.
H.T.: Artık, çocuğunuzun daha 3 aylıkken bile doğasına inmeniz, kişilik ve zeka türü, yetenekleri, beyin gelişimi ve meslek eğilimini DNA’sından öğrenmeniz, ona en uygun çalışma sistemiyle destek olmanız mümkün. Erken yaşta belirlenen bu özellikler sayesinde, ailelerin ve öğretmenlerin çocuk ile nasıl iletişim kurmaları gerektiğini ve nasıl bir kişiselleştirilmiş eğitim alması gerektiğini uzmanlarımız vasıtasıyla söyleyebiliyoruz. Amacımız eğitimin kişiselleştirilmesinin önemi noktasında tüm toplumda farkındalık yaratmak. Çünkü gerçekten başarıyı yakalamak istiyorsak, tek tip eğitim modelinden vazgeçmeli ve ileri teknolojinin imkânlarından faydalanmalıyız. Çocuklarımız için geleceği bugüne taşımalıyız. Okullarımıza ve velilerimize de, yenilikleri mutlaka talep edin diyoruz.
ÇEVRESEL FAKTÖRLERLE BAŞARI ARTTI
- Bizimle paylaşacağınız özel bir rapor hikâyeniz var mı?
M.İ.: Çocuk gelişim testimizden doğa-çevre kombinasyonuna örnek rapor sonuçlarından birini paylaşabiliriz. DNA analizine göre matematikte yeteneği olduğunu tespit ettiğimiz bir öğrencinin ders notu olması gerekenden daha düşüktü. Farklı özelliklerine baktığımızda ise sabah algısının kapalı olduğunu, odaklanmasının düşük olduğunu gördük. Ailesi ile konuştuğumuzda çocuğun ödevlerini sabah erken saatte yaptırdıklarını, sınıfta da arka sırada oturduğunu söyledi. Hemen çevresel faktörlerde önlemler aldırarak, sınıfta ön sıralara oturmasını sağlayıp odaklanma problemini çözerken, ödevlerini akşam yapmasını sağladık ve algı sorununu ortadan kaldırdık. İlk dönem düşük notlar alan öğrencimizin notları ikinci dönem en yüksek notlara ulaştı. Proje çocuklar yerine onların doğasında olan yeteneklerinin geliştirilmesine destek olmak bizim için de en büyük mutluluk kaynağı.
Paylaş