Paylaş
Prof. Dr. Uğur Batı ile uzmanlık alanı olan iletişim bilimleri alanında korona virüs salgını sürecinin zihinsel yansımalarını ve gelecek beklentilerini konuştuk. İnsanın dünyanın kendisi için yaratıldığını ve her daim mantıklı olduğunu kabul ettiğini anlatan Batı, aslında insanın sürekli duygularının tehdidi altında olduğunu söyledi.
Uğur Batı, röportajımızda dünyanın bundan sonra ‘korona öncesi’ ve ‘korona sonrası’ olarak anılacağının altını çizerken, bizim daha fazla doğaya baktığında biyolojik çeşitlilik gören, bunlara saygı duyan tekamül sahibi insanlara ve karar vericilere ihtiyacımız olduğunu belirtti.
Sibel Bağcı Uzun - Uğur Batı
Öncelikle kendi uzmanlık alanınızdan korona virüs salgınının ülkemizde yankılanma sürecini nasıl değerlendirirsiniz?
Birçok konu gibi anlaşılamadı! Lakin anlamak için sadece psikoloji yetmez, davranış bilimi ve iletişim de gerekli... Başlangıçta aslında devlet ve bürokrasi mekanizmaları erken önem aldı. Süreç iletişim açısından hızlı, yerinde ve şeffaf yürütüldü. Sağlık Bakanlığının tutumu preaktif olmaları itibariyle takdire şayandı. Doğrusu ise biz çok gariptik! Kanaat önderi diye ismi geçenler, medya kuruluşları, özelikle TV’ler, genel kitlede “bana birşey olmazcılar”! Yani bol bol dezenformasyon hali… Böyle davrandı toplum. Gerçek bilim insanlarını, konu uzmanlarını, bilim kurulu üyelerini ancak iki hafta sonra TV’lerde görebildik. Trajikomikti doğrusu. Öncelikle en iyi bildiğimiz şey, bilimsel olarak çok da bir şey bilmediğimiz. Sorun da buradan çıkıyor zaten. Belirsizlik toplumları yıpratıyor, dedikoduları, komplo teorilerini alevlendiriyor ve ‘hadi oradan bize bir şey olmazcı’ları arttırıyor. Çözmeliyiz bunu.
ZİHİNSEL HİJYENİNİZİ KORUYUN!
Hızla yayılmaya devam eden yanıltıcı haberlerden, komplo teorilerinden kendimizi nasıl koruyacağız?
Dezenformasyon, yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgidir. Öncelikle her konuda yüksek oranda dezenformasyona uğradığımız için bireylerin bilinçlenmesi ve dijital medya okuryazarlığı seviyelerinin arttırılmasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Öte yandan bizim yapmamız gerekenler ise baştan beri çok basit. Ben buna “zihinsel korona” diyorum. Dezenformasyondan uzak duracağız. TV’lerde sadece konunun farklı olduğu ancak aynı yüzler, aynı mantıksızlık ve ön yargıların yer aldığı bu kadar çok tartışmayı izlemek zorunda değiliz!
Çevrimiçi platformların medya kanallarına dönüşerek gündelik hayata birdenbire entegre olmasının nasıl bir etkisi var?
Özellikle bu süreçte sosyal medya mecraları, uygulamalar üzerinden dolaşıma giren bilgi/ haberler, objektif- doğru haberler aracılığıyla oluşması gereken kamuoyu idealini çok kötü etkiliyor. Bazen ortamı karikatürüze ediyor. Bazen olgunun önemini azaltıyor, bazen panik, bazen kaygı yaratıyor. Bakın sorunla başa çıkmak için, Instagram, Facebook, Twitter, Whatsup sadece bu konuda bilgi filtreleri getirdi. Bilgi kaynaklarının güvenilir olması, insanları spekülasyonlardan ve komplo teorilerinden koruyacaktır. Taşınan bir koronanın bize bulaşabildiğini ve belli kuralları öğrendik. Ama bu bilgi bize yetmedi. Arkasını kurcaladık. Yanıltıcı bilgi oluşturduk, yaydık, çoğalttık. Ben diyorum ki; siz zihinsel hijyeninizi koruyun. Unutmayın sosyal medyada espri yapacağım diye mesajlar yollayan, kötücül amaçları ile ortamı zehirleyen troller korona kadar tehlikelidir. Açıkça sosyal medya kullanımınızı denetleyin, hatta sınırlandırın.
SÜRÜ PSİKOLOJİSİNE GİRMEYİN
Asılsız bilgi kanıtlandıktan sonra bile insanların fikir ve inanışlarını etkilemeye devam edebiliyor, sebebini nasıl açıklarsınız?
En kaba haliyle “sürü psikolojisi” diyebiliriz buna. İnsanlar, çoğunluğun yaptığından etkilenirler. Attığımız adımın sebebini bildiğimiz sürece sürüye uymanın bir mahsuru yoktur. Ancak, sürüye uyulan durumlarda atılan adımın sebebi pek aranmaz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi insan beyni tembeldir. İnsanlar kararsız kaldıklarında, kendilerinden önce aynı konuda çoğunluk ne yaptıysa aynını yapma eğilimine girerler. Bu sebeple, sürü psikolojisinin birinci güzel yanı, düşünerek beynimiz yormak yerine çoğunluğun yaptığını yapmanın beynimize kolay gelmesidir. Zihnimiz düşünmekle yorulmaz. Bu tür salgın durumlarında çokça yaptığımız şey budur. İmrenme duygusuyla tuvalet kağıtlarını, dezenfektanları tüketiyor, market rafı boşaltıyoruz. Bu bizi yeni tür bir bağımlılık ve korkuyla tanıştırıyor. Bunu yapmayalım.
ORGANİK BİR KRİZ YAŞIYORUZ
Son süreçte topluca, yaşamla ilgili farkındalık mesajları veriyoruz sürekli. Sizce ne kadar samimiyiz?
Zaman gösterecek! Karar bilimi disiplininde hep söyleriz: İnsanlar sonsuz derecede ilginç ve karmaşıktır! Ama çıktıları son derece basittir. İptidaidir. Nasıl bu kadar basit olabiliyoruz? Akıllı insanlar nasıl aptalca hatalar yapabiliyorlar? Nasıl bu kadar kolay ikna oluyoruz, kandırılıyoruz? Bakın kötülük ötekini yok saymakla başlar. Dünya bürokrasisinde liderlik problemi var. NATO; Birleşmiş Milletler ya da DSÖ farketmez, güçlülerin hukuku çalışıyor. Açıkça dünya uzun zamandır organik bir kriz yaşıyor, insanların birbirleriyle olan bağı ciddi anlamda çökmüş durumda. Savaşları, şiddeti, ganimet kültürünü fazla ciddiye almadık sanırım şimdi ciddi bir virüs bize yeniden hatırlatıyor.
Etik Danışmanı Lee McIntyre’ın hakikat-ötesi olarak adlandırdığı kapitalist modernite çağında kişisel kanaatlerin, inanışların ve duyguların, olguların objektif gerçekliğin yerini aldığı dillendirilmekteydi. Uyarı niteliği taşıyan bu görüşe katılıyor musunuz?
Katılıyorum tabii ki. İnsanın mizacıdır, dünyanın kendisi için yaratıldığını kabul eder. İnsana göre kendisi seçilmiş bir yaratıktır. Ve ayrıca kendinin her daim mantıklı olduğunu düşünür. Klasik iktisat öğretisi de böyleydi. İnsanı olduğu gibi incelenmek yerine, tabiri caizse insanın “her zaman doğru tercihi yapan bir robot” olduğu kabul edildi. Oysaki pek de öyle değildir. İnsan doğası gereği sürekli olarak duygularının tehdidi ile karşı karşıyadır. Duygular mantığı kolaylıkla gölgeleyebilir. İnsan ancak doğa içinde, onunla birlikte var olabileceğini anlayacaktır. Böylesi bir paradigmal değişiklikte , ‘adalet, dürüstlük, hayal gücü, saygı, daha çok saygı, mutluluk, acı ve ayıp’’ kelimeleri ya da eş anlamlı kelimeler anlam kazanabilir. Tüm insanların, devletlerin, karar vericilerin, dünyanın bu kabuk değiştirmesinden paylarına düşen dersi çıkartmaları beklenebilir.
YAŞAMA HOYRAT DAVRANDIK
Bu süreçte insanın mizacında bir değişiklik söz konusu olur mu, nasıl yansımalar bekliyorsunuz?
Artık biliyoruz ki yeterince hoyrat davranıldı doğaya, yaşama, en çok insana... Bütün bunlar söylediğim gibi insanın hadsizliği kaynaklı oldu. İnsan doğaya uyumlanarak doğanın içinde yaşamaktansa doğayı kendine uyumlamaya çalıştı. Açıkçası bir taraftan ekilebilir arazileri yok etti, bir taraftan iklim felaketlerine sebep oldu, bir taraftan da doğanın verdiği bütün nimetleri teknoloji, sanayi ve tüketim dediğimiz çıkmaz içerisinde kendine yontarak dengeyi bozdu. İnsanın biliyorsunuz farklı zekâ türleri var; görsel zekâ, sözel zekâ, ritmik zekâ, bilişsel zekâ gibi işte bu zekâ alanlarından biri aslında en önemlilerinden biri “doğacı zekâ” dediğimiz şeydir. İnsan doğacı zekayı geliştirdiği sürece, doğayı anladığı sürece birçok felaketten kendisini uzak tutmayı başarabilecek.
Doğacı zekayı nasıl ifade edersiniz?
Bir insan bir ormana baktığında biyolojik çeşitlilik görür; bir insan bir ormana baktığında ağaçlar kümesini görür; bir insan ormana baktığında ağaçları görür, bir insan ormana baktığında odun görür; bir insan ormana baktığında tahtalar görür. İşte doğaya bakıp biyolojik çeşitlilik görenle ve tahta gören arasındaki makas; hangisinden daha fazla dünyada karar vericiler varsa, hangi zekâ türüne daha yakınsa aslında dünyanın geleceğini belirleyecek olan şey o. Bizim daha fazla doğaya baktığında biyolojik çeşitlilik gören, bunlara saygı duyan tekamül sahibi insanlara ve onların yönlendirdiği seçtiği bürokrasiye, karar vericilere siyasetçilere ihtiyacımız var.
GIDA GÜVENLİĞİ ÖNEMLİ
Sizce de küreselleşme bitti mi?
Globalci yapıyı ulusalcı yapıya doğru çekecek hamleler dünya çapında olabilir. Devletlerin içe kapanacağından söz ediliyor. Açıkça “duvarlar” örülecek diyenler var. Küresel derebeylikleri işaret edenlerden tutun, etno-milliyetçi öfkeyle karşı karşıya kalan neoliberalizmin, hayatın topyekûn soyutlanma sürecini güncellemesi gerekliğinden söz edebiliriz. Küresel çapta kalıcı bir sıkıyönetim diyenler, açık sınırlar düşüncesi artık hayal diyenler var. Bazıları “evrensel temel gelir” düşüncesine yaklaşabileceğini kaydediyor. Aşı olduğunu kanıtlamayan kişilerin hareketleri kısıtlanabilir. Kendi ihtiyaçları için kendi topraklarında üretim yapma konusunda daha egemen bir politika izleyecekler. Çin’in herkese ‘Ben vereyim’ yaklaşımını değişecektir. Gıda güvenliği açısından ülkelerin, ülkemizin kendi kendine yetebilmesi gerekliliği çok açık ortadadır.
HAYALİM DAHA İŞBİRLİKÇİ BİR DÜNYA
Korona sonrasında dünyada ne tür değişiklikler bekliyorsunuz?
İlk olarak dünya bundan sonra ‘korona öncesi’ ve ‘korona sonrası’ olarak anılacak. Hayalim korona sonrası dönemde dünya daha barışçıl, daha işbirlikçi bir yer olur. Tıpkı öncekilerde olduğu gibi... Çok bulaştırıcı; elit, zengin, fakir, Avrupalı, Asyalı seçmiyor. Belki de dünya eşitliği, adaleti, paylaşmayı öğrenecektir. Daha etkileşimli, daha demokrat bir yapı olabilir. Ancak bu seferki Kovid-19’un yayılma hızı; iş yapış biçimlerimizden, sosyolojiye; büyüme temelli ölçüm sistemlerimizden, sağlık sistemi, eğitime kadar birçok şeyi değiştirecek. Bizim ise açıkça saçma siyasi tartışmalardan daha çok gelecek tartışmaları yapma; eğitimi, teknolojiyi, gelişimi, öğrenmeyi konuşma şansımız olabilir. Bu yeni durum siyasetçileri, karar vericileri ve sosyal paydaşları buna zorlayacaktır.
Siz hangi görüşleri daha gerçekçi buluyorsunuz?
Ünlü tarihçi Noah Harari, virüsle mücadele sırasında alınan kararların, yapılan tercihlerin, sadece sağlık sektöründe değil küresel ekonomide ve siyasette köklü değişikliklere yol açacağını düşünüyor. İnsanların daha dijital ve mekâna bağlı olmayan bir şekilde çalışacağını belirtiyor. Zizek, ‘Koronavirüs, Kapitalizme ‘Kill Bill-vari’ bir darbedir, komünizmin yeniden icat edilmesine yol açabilir’ diyor. Dünya belki de gerçekten daha önceki olduğu gibi olmayacak.
YOLCULUĞUMUZ SÜRÜYOR
Sonuç olarak hayatın nesnesi değil öznesi olmayı gerçekleştirebilecek miyiz? Ne dersiniz?
Zor da olsa iyi tarafını bulmaya çalışalım. Korkmayın ! Bence modern dünyanın savaş şekli bu şekildedir. Fakat insanın bir formuyla milyonlarca yıldır varlığını sürdürdüğünü unutmayın, hep bir çözüm yolu buluruz. Bugün her zamankinden daha fazla bilmeye, öğrenmeye, gizemleri çözmeye ihtiyacı var. Bu yeni bir fırsat olabilir. Biz doğru yolu nasıl buluruz sorusunun cevabı ise bilimde, sezgisellikte, ahlak ve erdemde… İngilizce‘de bir söz vardır, çokça kullanırım. Çevirisi şunu der: ‘bilgi koşarak gelir fakat aklı hikmet emekleyerek gelir’ diye çevirebiliriz. Bilmeliyiz ki, evrende her şeyin özü tektir ve aynıdır. Buna ilişkin şunu söylüyoruz: “Tek bir soydan geliyor, kültürel bazda bir evrim yaşıyoruz ve bu devam edecektir.”
Paylaş