Çılgın dalgalardan hayatın akışına

Ayşin Oya Bekbay, defalarca milli formayı giymiş, 17 yaşında Armutlu-Mudanya arasını yüzen ilk ve tek kadın yüzücümüz. Bu tarihten tam 30 yıl sonra babasına verdiği sözü gerçekleştirmek için Manş Denizi’ni gidiş-dönüş geçerek rekor kıran ilk Türk takımının tek kadın üyesi. Size başarılarla dolu bir giriş yapsam da onun profesyonel yüzme yaşantısı ciddi kırılmalar ve mücadelelerle dolu. Ancak hayata bakış açısı ve korkularıyla yüzleşme biçimi, hikâyesini herkes için ilham verici kılıyor.

Haberin Devamı

Çılgın dalgalardan hayatın akışına
Ayşin Oya Bekbay ile 2017 yılında kırdıkları rekorun ardından yaptığım takım söyleşisi vesilesiyle tanışmıştık. Bu kez bu başarının ardındaki kendi hikâyesini ve de çılgın dalgalarda yüzerken hayatın akışına kulak vermeyi, oluruna bırakmayı öğrenme sürecini konuştuk.

Yüzmeyi nasıl öğrendiniz, özel bir hikâyesi var mı?
Ben kendimi bildim bileli bir denizkızı oldum. Yüzme bilmezken bile sahilde suyun içinde sürekli yatardım. Almanya’da ilkokula altı yaşında başladım. Okul yedi yaşını dolduran tüm çocukları yüzme sertifikasını alabilmeleri için bir eğitime götürmüştü. Ben hariç, çünkü yaşım tutmuyordu. Çok üzülmüştüm, babama bu konuda dert yanmıştım. O da bana yüzmeyi öğreteceğine dair söz vermişti. Yaz tatili için gittiğimiz Küçük Kumla’da, bir gün babam annemi ve beni alarak kayıkla gezintiye çıkardı. Babam biraz açıldığımızda anneme kürekleri tutmasını söyledi. Sonra da bana dönüp, “Sana bir söz vermiştim, şimdi hemen yüzmeyi öğreneceksin” dedi ve beni tutup denize attı. Ne olduğunu şaşırmış bir biçimde kulaç atmaya başladım. Annem çığlık çığlığa tabii, babam bir yandan ‹kulaç at› diye bana sesleniyor diğer yandan da annemi sakinleştirmeye çalışıyor, derken ben o hengâme içinde cidden yüzmeyi öğrendim.

Haberin Devamı

YENİDEN BAŞLADIM

Çılgın dalgalardan hayatın akışına
Almanya’dan Türkiye’ye dönüşünüz yüzme hayatınızı nasıl etkiledi?

Almanya’da on üç yaşıma kadar çok başarılı bir öğrenci, koroda çok başarılı bir ses ve kendi yaş grubumda çok başarılı bir yüzücü olmuştum. Türkiye’ye geldiğimizde sudan çıkmış balık oldum desem hafif kalır. Kaybolmuş, bir anda her şeyini kaybetmiş ve ne yapacağını bilemeyen bir çocuk vardı. Yaşam tarzı farklı geliyordu, olanaklar yoktu ve her şey çok zordu. Lisanı bilmiyordum ve sistemden bihaber bir çocuktum. Üstelik Galatasaray kulübünün milli yüzücüsü olduğum için Bursa’da da havuz olmadığından, mecburen İstanbul’da tanımadığım bir ailenin yanında kaldım. Her şeye yeniden başladım yani. Takdir ile geçerken Türkiye’de ilk yıl yedi kırık ile yüzleştim, o yetmedi yüzme hayatım bitmişti; derecelerim berbat oldu. Bale yok, koro yok, tek var olan şey mücadeleydi.

Haberin Devamı

BABAM HAYATA HAZIRLADI

Çılgın dalgalardan hayatın akışına
Babanızın hikâyenizdeki rolü ve etkisi ne oldu?

Babam eski futbolcu, boksör ve yüzücüydü. Kendi istediği başarıyı elde edememiş, hayat ona hep bir ters köşe vuruşunda bulunmuştu. Benim yüzmeye karşı olan merakım babamın da hırs ve arzularını kamçıladı. Benim de biraz tembel bir yapıda olduğumu bildiği için hayata hazırlamak, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeyi ve pes etmemeyi öğretmek, ruhumda olan tembellik rehavetine çökmemem için beni biraz amazon kızı gibi yetiştirdi. Yüzme hayatımda kulüp antrenörümün dışında babam on yedi yaşıma kadar benim 7/24 antrenörüm oldu. Onun sayesinde aslında biraz yüzmeden nefret etmeye başlamıştım ama sonra ona duacı oldum. Çünkü hayat yolunda bu süreçte öğrendiklerime çok ihtiyacım olmuştu.

Haberin Devamı

İLK VE TEK KADIN YÜZÜCÜYÜM

Çılgın dalgalardan hayatın akışınaOn yedi yaşında Armutlu’dan Mudanya’ya yüzmeye nasıl karar verdiniz?
Aslında önce Manş Denizi fikri vardı, Armutlu Mudanya projesi sonra ortaya çıktı. On yedi yaşıma geldiğimde artık inişli çıkışlı bol mücadeleli yüzme hayatımda bir şey eksikti, o da kendimi kendime henüz kanıtlayamamıştım. Milli bir yüzücü iken bir anda kendimi 3. kümede bulmuştum. Bu süreçte toparlanmak için elimden geleni yaptım ama hala tatmin olamamış bir gençtim. Bunu babam fark etti ve bana Manş’tan bahsetti. Çok heyecanlanmıştım. Yeni bir deneyim olacaktı. Ama masrafları çoktu ve sponsor bulamadığımız için. Boğazı, Marmara - Karadeniz hattı üzerinde geçmek için de izin bariyerine takıldık. 1986’nın yaz sonunda, Mudanya sahilinde denize bakarken babam, “Şu karşısı Armutlu, oradan buraya yüzmeye ne dersin?” diye sordu. Kalbim gümbür gümbür atmaya başlayınca, “Olur yüzerim,” dedim. Bir anda bedenim endorfin ile dolmuştu.
Bir ilki gerçekleştirmek ne hissettirdi size?
O gün daha önce hiçbir kadın yüzücü tarafından yüzülmemiş olan o 21 km’lik parkuru yüzmeye ve kendi sınırlarımı keşfetmeye karar vermiştim. Bu babam için de büyük bir heyecan oldu; çünkü o da beni yetiştiren bir baba ve antrenör olarak sınırlarımı doğru tahmin edip etmediğini öğrenmiş olacaktı. Bir sene boyunca hem havuzda hem denizde yaptığım derme çatma kulaktan dolma bilgilerle, 26 Eylül 1987 tarihinde Armutlu-Mudanya yüzüşümü gerçekleştirdim. 5 saat 22 dakika süren bu serüvenin iki buçuk saati anaforda geçti. Ve gerçekten her şeyin ilkini yaşamış oldum. Bu arada belirtmem gerekiyor ki ülkemizde o yıl açık su açık deniz yüzme yarışları olmadığı gibi zaten Manş’ı yüzerek geçmiş olan Nesrin Olgun Aslan ablamız dışında, böyle uzun parkur yüzen kimse de yoktu. Sonunda kendimi kendime kanıtlamıştım.

Haberin Devamı

KORKULARIMIN ÜZERİNE GİTTİM

Profesyonel anlamda yüzmeyi bir dönem bırakmışsınız, sebebi neydi?
Yedi-on yedi yaşları arasında aktif olarak yüzdüm, defalarca milli formayı giydim. Balkan ikinciliğim, üçüncülüğüm ve Almanya yaş grubu birinciliğim var. Ancak üniversite hayatına başladığımda, adı yaşam mücadelesi olan bambaşka bir dünyaya adım atmıştım. İlk yıl Ankara’daki havuza antrenman için gitmeye çalıştım ama ancak sürdüremedim, ailemin maddi durumu giderek kötüleşmişti ve sonra da iflas ettik. Hayatımız sıfırlandı hatta eksilere düştü. Hem çalışıp hem öğrenimime devam etmek durumundaydım ve bu süreçte yüzmeye de yer yoktu.

Korkularınız var mı hiç, başa çıkma yönteminiz nedir?
Ben korkularımın üzerine giden bir yapıya sahibim. Mesela denizanası fobim vardı çünkü çocukken denizanalarıyla dolu muhallebi kıvamında olan bir denizde antrenman yapmaya çalışırken, on beşinci dakikasında denizanaları tarafından çarpıldım. Üç gün boyunca 42 derecelik bir ateş nöbetine tutuldum. Ancak Manş Denizi’nde yüzerken hiç denizanalarını düşünmedim. Üstelik orada iki metre uzunluğunda zehirli denizanaları yüzeye yakın yüzerler. Ayrıca yükseklik korkum vardı, bunun da üzerine yamaç paraşütü yaparak gittim. Uçarken de, “Ben yükseklikten neden korkuyordum ki?” diye düşündüm çünkü muhteşem bir histi (gülerek).

MANŞ’TA REKOR KIRDIK

Haberin Devamı

Çılgın dalgalardan hayatın akışına
2017 yılında ise takım olarak Manş Denizi’ni yüzerek tarihe geçtiniz. Kısaca o tarihe dönersek?

Aslında niyetim tek başıma tek geçiş yapmaktı fakat annemin vefatı ile hayat düzenim değişti ve ben Manş geçişinden komple vazgeçmiştim. Tam bu sırada Manş’ı daha önce geçmiş yüzücü ve aynı zamanda antrenör olan arkadaşım Dursun Saru takım olarak yüzmeyi düşünmemi söyledi ve kararımı verdim. Erman Ağırbaşlı, Faruk İlgüy, Oğuz Çam’dan oluşan takımın tek kadın yüzücüsü ve en yaşlı üyesi bendim (gülerek). Çok farklı karakterlerde olup ekip ruhuyla, tek bir amaç uğruna, sonuna kadar mücadele etmek ve başarmak tek hedefimizdi. Ayrı şehirlerde olduğumuz için bir yıl süren hazırlık süreci de kolay olmadı. Ancak takvimler 1 Eylül Dünya Barış Günü›nü gösterdiğinde; dünyanın en zorlu açık su yüzme parkurlarından, yüzmenin Everest’i Manş Denizi’ni, daha önce bir Türk takımı olarak hiç denenmeyen gidiş-dönüş şeklinde, 20 saat 53 dakika gibi rekor sürede tamamladık. Süremin bitmesine 7 dakika kala o sahile çıktığımda size ne kadar çok bağırdığımı ve sevinçten ağladığımı anlatamam.

OLURUNA BIRAKMAYI ÖĞRENDİM

Çılgın dalgalardan hayatın akışınaBu tarihi rekor size hayatla ilgili ne öğretti?
Öncelikle babama “Bir gün Manş’ta yüzeceğim,” diye verdiğim sözümü, tam 30 sene sonra 47 yaşımda gerçekleştirebildim. Annem ve babam göremediler ama umarım huzur ve gurur içinde uyuyorlardır şimdi... Gerçekten Manş antrenman ve hazırlık ile geçilebilecek bir yer değil, şans faktörü çok çok önemli. Çünkü rüzgâr ve deniz sana hayatının oyununu oynayabilir. Nitekim benim için de kâbus gibi olmuştu. Yüzme esnasında hiçbir şey planladığımız gibi gitmemişti. Hiç beslenemeden, sürekli kusarak ve son turdan önce teknede düştüğüm için sağ bacağım çekerken, bağıra bağıra kulaç atmıştım. Gerçekten insanın her türlü sınırlarını zorlayacağı bir deneyim oldu. Ama başardık ve değdi.
Manş’dan sonra ise bırakmayı öğrendim! Hırsları, yarışı, savaşı, mücadeleyi oluruna bırakmayı, hayata uyum sağlamayı öğrendim.
Pandemi süreci size neler kazandırdı?
Şimdilik pandemi engeli olsa da elbette yüzmeyi bırakmadım. 2019 yılında sosyal sorumluluk projesi olan “Kadına değil kendine meydan oku” sloganıyla Ege’de şiddete karşı kulaç attım. Açık su yüzme yarışlarına yine katılıyorum ama yeri geldiğinde sınırlarımı iyi biliyorum. Öte yandan pandemi sürecinde de akışta olmayı, elde edemediklerime değil kazanımlarıma odaklanmayı ve onlarla mutlu olmayı öğrendim. Hayat mücadelesi içinde hep özlemle beklediğimiz dinginliği dinledim. Çılgın dalgalarda yüzerken; dalgaların ahengine uyum sağlamayı, dalgalarda dans eder gibi bir uyum yakalamayı öğrendiysem; pandemi döneminde de hayatın akışına kulak vermeyi ve bana anlatmak istediklerini duymaya çalışarak geçirdim.

KENDİNİZİ OLDUĞUNUZ GİBİ SEVİN

Bir yüzücü olarak cinsiyet ayrımcılığı yaşadınız mı hiç?
Kadın olmak gerçekten kolay değil, çünkü bir erkek ile kıyaslandığında kadınların yapamayacaklarını inanıyor insanlar. Bu sebeple de kadın yüzücü olarak sponsor bulmak benim için de her zaman çok zor oldu. Elbette istisnalar kaideyi bozmuyor ama genel algı bu yönde. Ayrıca kadınların sorumluluğu da daha çok, bizlere çok fazla sıfatlar yükleniyor! Asıl olan insan olmak, insan olabilmektir. Bunu fark edip idrak ettiğimiz noktada 8 Mart Kadınlar Günü’ne de ihtiyaç duymayacağız.
Bir rol model olarak kızınıza ve özellikle gençlere önerilerinizi merak ettim?
Kızımla olan ilişkimiz gayet yapıcı ve dengeli. Ben kızımdan çok şey öğrendim. Onlar yeni bir çağın meyveleri, algıları bambaşka ve çok heyecan verici. Ona hep söylediğim bir şey var, “Mutlu olduğun ve gerçekten istediğin şeyleri yap. Aklına ve yüreğine yatıyorsa tamamdır. Başkası senden istiyor diye yapma.” Herkese de ilk önerim bu olacak. Onun dışında lütfen elimizde olanlara odaklanıp, olmayanlara özenerek geçirmeyin zamanınızı. İnanın bu zaman kaybı. En önemlisi de hepimizin bir hikâyesi var, hepimiz değerliyiz. Ne olursa olsun doğrusuyla yanlışıyla kendinizi olduğunuz gibi kabul edin ve sevin. Unutmayın bu dünyada hepimiz birer öğrenciyiz ve bu son nefesimize kadar devam edecek.

Yazarın Tüm Yazıları