Paylaş
Fotoğraflar: Recai Güler
Yoklukla başlayıp iflaslarla devam eden, yerin iki kat altından şehrin en güzel caddelerine taşan ve en güzeli de kitap kokusuyla yayılan bir mücadeleyi okuyacaksınız bu hafta. Sohbetimizde, BKM Kitabevi Yönetim Kurulu Başkanı Kutbettin Bingölbalı başarısının sırrını, “Girdiğimiz çıkmaz sokaklardan geri geri gelirken, aslında ileri gittiğimizi anlayarak büyüdük. 16 metrekareden başlayıp bugün 5 bin metrekare ile Avrupa’nın en büyük kitabevi olmamızı sağlayan en büyük sermayemiz musibetlerden aldığımız nasihatlardır,” diyerek özetledi.
Defter ve kitapla tanıştığınız ilk anı nasıl hatırlıyorsunuz?
Muş’ta ilkokul ikinci sınıftaydım, birleştirilmiş sınıflarda okuyorduk. O zamana kadar kendime ait bir defterim yoktu. Bir arkadaşımıza Libya’da çalışan babası, defter, kalem kutusu, pastel ve kuru boya göndermişti. Bütün sınıf başına üşüşmüştük. Hepsini ilk defa görüyorduk. O gün bana bembeyaz görünen o defterin kokusu hala burnumda... İlk kitabımı ise ortaokulda yatılı olarak Van Alpaslan Öğretmen Lisesinde okurken almıştım. Bir okul gezisi sonrası Erciş ilçesinde bir kitabevine uğramıştık. Ömer Seyfettin’in Kaşağı kitabını almıştım ve hala başucumda kokusuyla birlikte duruyor. Anadolu’da büyüyen, kalemi silgisi olmayan o saf ve temiz çocuğu asla unutmadım. İçimde hala yaşatıyorum.
OKURKEN KİTABEVİNDE ÇALIŞTIM
Bir kitapevi açma hayali ne zaman başladı?
Biz beş erkek dört kız olmak üzere dokuz kardeşiz. Ailemizde ilk okuyan ve bana örnek olan Gıyasettin ağabeyimdi. Lisede okurken 1980 darbesi olunca, annem ve babam kitaplarının bir kısmını tandırda yakarken, bir kısmını da Murat Nehri’ne atıyorlar. Sonra da okuluna devam etsin diye Muş’tan Erzurum’a gönderdiler. Okumaya devam ederken bir kitabevinin üzerinde devren satılık yazısını görüyor, kitaplarının yakılmasını da hiç unutmadığı için, arkadaşlarından borç alarak ve babamın desteğiyle kitabevini devralıyor. Ben de tüm yaz tatillerinde o kitapevinde çalışmaya başladım. Hayallerimin başladığı yer de orasıdır.
Bursa’ya yerleşmeye nasıl karar verdiniz?
Aslında benim kararım değildi. Ağabeyim 1983 yılında Bursa’da üniversiteyi kazanınca kitabevini devredip, Heykel’de 13 kitapçıdan oluşan Bursa Kitapçılar Çarşısı’nda 16 metrekare bir yer açmıştı. Van’da öğretmen lisesinde okurken ziyaretime geldiğinde, beni de Bursa’ya götürmek istediğini söyleyerek, tasdiknamemi aldı. Bursa Erkek Lisesi’nde okurken, hafta sonları da kitabevinde çalışmaya başladım. Daha sonra mezun olunca da 1988’de kitabevini ağabeyimden devraldım.
KARANLIK YERDEN AYDINLIK HAYALLERE
İlk kitabevinize sahip olunca geleceğe dair neler düşündünüz?
Kitabevimiz yerin iki kat altındaydı, oksijen sorunu yaşardık. Günde dört beş defa caddeye çıkar nefes alırdık. Kitabevi denilince ışık, aydınlık, ufuk gelir değil mi akla? Ama biz en karanlık yerdeydik! Sadece bilenler geliyordu, bilmeyenleri de içeri girmeye pek ikna edemiyorduk. Caddeye her çıktığımda sürekli, “Kitabevleri şehrin en güzel yerlerinde olmalı, insanlar içinde buluşmalı” diye düşünüyordum. Öte yandan bir önsözün, bir paragrafın insanın hayatında neler değiştirebildiğine şahit oluyordum. Hayallerimin arkasında bu düşünceler vardı.İFLAS
ETTİĞİMİZİ KİMSEYE SÖYLEYEMEDİK
Yeni bir girişimci olarak büyümeye karar verdiğinizde her şey planladığınız gibi gitti mi?
Sermayesiz, üstelik okuma oranının çok daha düşük olduğu bir dönemde, cadde üstünde 180 metrekarelik dört katlı bir yer açtık. Herkes “delilik” diyordu ve haklı çıktılar, mekân bizim mücadelemizin karşılığını veremedi. Heyecanımız vardı ama giderlerimizin yaptığımız işe göre daha fazla olacağını öngörememiştik. Kontrolsüz bir güçle büyümeye çalışmıştık. 2001 yılındaki krizle birlikte, açık olan bütün kapılar da kapanınca iflas ettik. Ama ne ailemize ve ne de dışarıya iflas ettiğimizi söyleyemedik. Çünkü eğitim aldığımız ve bir işimiz olduğu için bizi mucize gibi gören, bize güvenerek memleketten şehre tutunmaya gelen birçok aileye, öğrenciye de destek olmaya çalıştığımız için sorumluluğumuz ağırdı. Hem maddi hem manevi olarak çıtamızı çok yüksek görüyorlardı. Oysa cebimizde beş kuruş yoktu. Hata yapma lüksümüz hiç yoktu. İçimize ağladık, belli etmedik.
YEDİ YIL BORÇ ÖDEDİK
İflas sürecini nasıl yönettiniz?
Pes etmedik. Bursa şehir merkezindeki Sönmez İş Sarayı’nın girişine taşındık, kiramızı çıkarmak için dondurma ve su satmaya başladık. Günde beş icra geliyordu, süreci yönetebilmek adına ayrı bir büro tuttuk. Muhasebede tecrübeli bir Perihan ablamız vardı, alacaklılara karşı nasıl davranacağımızı, telefonlara nasıl cevap vereceğimizi ondan öğrendik. Haftada bir beni İstanbul’a gönderirdi, kaçmadığımızı, borcumuzun arkasında durduğumuzu söylemem için. Hiç unutmam, müşteri ürün aldığında kasada bekletirdim, koşarak Cumhuriyet Caddesi’ne iner depodan alır gelirdim. Günün sonundaki karla da borçlarımızı hemen bankadan transfer ederdik. Tam yedi yıl borçla mücadele ettik ve 2008 yılında hem sektöre hem devlete olan tüm borçlarımızı bitirdik.
EN BÜYÜK SERMAYEMİZ GÜVEN OLDU
Battığınız dönemde en büyük kazancınız ne oldu? Hatalarınızdan nasıl dersler çıkardınız?
Kendi adıma huylarımı da değiştirdim! Halı altına süpürdüğüm, virgülde bıraktığım tüm konuları, yarına ertelemeyerek zamanında nokta koymam gerektiğini öğrendim. İflas sürecinde mücadelemiz, azmimiz sayesinde yayınevleri de iyi niyetli olduğumuza ama hesapsızlıktan battığımıza inandı. Borçlar bittiğinde en büyük sermayemiz olan güveni kazanmıştık! Girdiğimiz çıkmaz sokaklardan geri geri gelirken, aslında ileri gittiğimizi, bizim için musibet değil büyük bir nasihat olduğunu gördük. Tekrar küçülüp büyüdük. Gelişmemizin en büyük sebeplerinden biri de hiçbir ideolojiye dayanmadan iyi bir ekip kurmamızdı. 16 metrekaredeyken de aynı olan birleştirici görüşümüz, zamanla çeşide ve müşterilerimize daha çok yansıdı. Ve sonunda 33 dükkânın birleşimiyle Bursa’nın en büyük kitabevine sahip olma hedefiyle yola çıktık. Müthiş bir ilgiyle karşılaştık.
Hedeflerinizi gerçekleştirirken sektörde nasıl bir fark yarattığınıza inanıyorsunuz?
Bir işi yapmaya karar verdiysen ya dört dörtlük yapacaksın ya da hiç yapmayacaksın. Sektörümüzde gerçekleşen tüm yenlikleri takip edip anında uygulamaya başladık. Önce Heykel’deki şubemizde on masalık bir kafe açtık. Çünkü yeni nesil buluşmak için kitabevine değil kafeye gidiyordu, onları da kazanmamız gerekiyordu. Kulaktan kulağa yayılmaya başladı ve buluşma yeri olmayı başardık. Arkasından şehrin batıya doğru büyümesiyle birlikte gelen taleplere de yanıt verebilmek adına 2014 yılında FSM Bulvarında 4 bin 500 metrekarelik yerimizi açtık. Bu kez gençlerle birlikte, aileleri, iş adamlarını kitabevlerinde buluşturmak için cafe&restoranıyla, çocuk etkinlik alanlarıyla yeni bir konsept yarattık. Açılır açılmaz hızlı bir ivme kazandık. Gördük ki yıllardır şehrin doğusunda oturan müşterilerimizin çocukları büyümüş, şehrin batısında müşterimiz olarak bizi bekliyorlardı.
E-TİCARETLE DAHA DA BÜYÜDÜK
E-ticarete girmeye nasıl karar verdiniz?
2010 yılında bkmkitap.com girişiminde bulunduk ama anlamadığımız bir alan olduğu için dolandırıldık, olmadı. Yine pes etmedim. Kampa girdim, haftanın 2 günü en 10-12 saat süren toplantılar yaptım, ekibimi de inandırdım. 2016 yılında sitemizi Türkiye’nin en büyük satış sitesi olma hedefiyle ekibimizle yeniden kurduk. FSM’deki 150 metrekare alanda, günde 3-5 siparişle başladık. Hedefimiz 1 milyon ciro, 1 milyon üyeydi. 2018 yılında 2 ay gecikmeyle hedeflerimizin hepsini tutturduk. İnsanların taleplerine karşılık verdiğinizde, gerekli zemini hazırladığınızda kitap satın alınabildiğini gördük.
500 BİN ÇEŞİT 5 MİLYON KİTAP
Avrupa’nın en büyük kitabevi olarak, yeni hedefleriniz neler?
Avrupa’nın en büyük kitabevi olan Özlüce Şubemizi özellikle hedeflerimizle büyüyen bkmkitap.com için açtık. Şu anda 5 bin metrekarede, 500 bin çeşit ve 5 milyon kitap ile hizmet veriyoruz. İstanbul depolarını tüketen bir merkez olduk. E-ticarette 3 buçuk yıllık bir mazimiz olmasına rağmen, 2019 istatistiklerimize göre, 7 bin günlük kargo gönderimi, Türkiye’nin her köşesine 7 buçuk milyon kitap gönderimimiz var. İlk zamanlar ön yargılı yaklaşanlar olsa da, biz Bursa’da doğan ve büyüyen bir markayız, bundan da ayrıca gururluyuz. Aydınlığa bir nebze ışık tutmak, eğitime bir taş daha koymak adına kendimizi sadece işimize adadık. Bundan sonra da bütün çabamız, niyetimiz bu yönde olacaktır.
ALDIĞI KİTABI OKUMAYAN ÇOK
Siz en çok hangi tür kitapları okuyorsunuz, sevdiğiniz yazarlar kimler?
Son dönemlerde en çok Ahmet Ümit ve İlber Ortaylı okudum. Kişisel gelişim kitaplarında ise Ahmet Şerif İzgören’in kitaplarını çok okudum. Ama tür olarak hayat, hatırat okumayı çok severim. Çok fazla hayattan ilham aldım, şifreler buldum. En son Sabri Ülker’in hayatını okudum, tavsiye ederim.
Okuma oranları ve okur sayısı üzerinden değerlendirme yaparsanız, tespitleriniz ne olur?
Okuma oranı Türkiye’de yüzde 1 oranında deniliyor, bu orandan gidersek şimdiye kadar bütün kitapçıların batması lazımdı. Ben satın alma oranlarının yüzde 30’larda olduğunu düşünüyorum, kitapçıların yaşamasının en önemli nedeni budur. Ancak çok daha önemli bir tespitim var ki, o da alınan tüm kitapların da okunmadığıdır. Okuma isteğiyle alıp, okuyamadığı için vicdan azabı çekenler olduğu gibi, sevdiği bir ürün niyetine hobi gibi kitap alanlar da var. Eğer tüm kitaplar okunuyor olsaydı, hem oran yükselirdi hem de eğitim seviyemiz bu halde olmazdı!
Paylaş