Paylaş
Fotoğraflar: Duygu Özbekçi MİLLİ
Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda 21 yıl konservatuvar müdürlüğü yaparak alanında bir rekoru da elinde bulunduran Prof. Dr. İsmail Göğüş, Bursa’nın sanat tarihinde önemli izleri olan isimlerden. Görevlendirildiği bu şehirde gördüğü eksikliği kapatmak için; aynı yıl içinde Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, Bursa Filarmoni Derneği ve Bursa Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın kurulması fikrini ortaya atarak, zoru başaranlardan. İsmail Göğüş, “Bursa orkestrası, operası, konservatuvarı ve sahneleriyle büyük bir kültür merkezi olmak zorundadır. Sizce de bu şehre bir oditoryum yakışmaz mı?” diyor.
Müzikle profesyonel olarak ilk buluşma hikâyenizi dinleyebilir miyiz?
Üniversiteye kadar Gaziantep’de okudum. İlkokul dördüncü sınıfta, okulda düzenlenen anneler günü kutlamasında, “Çimene bak çimene” isimli bir türküyü söyledim. Gaziantep Radyosu’nun Güneyin Sesi korosunun şefi de oradaymış ve beni çok beğenmiş. İlkokul öğretmenim birkaç gün sonra beni yanına çağırarak radyoya çıkaracaklarını söyledi. Önce korktum tabii. Sonra radyoda yine aynı türküyü okuyarak, çocuk solist olarak başladım. Lise bitene kadar hem okulun hem Halkevi’nin solisti olarak birçok etkinlik ve konserlerde sahne aldım.
SES YARIŞMASINI KAZANDIM
Üniversite hayatınızda da sahneye devam ettiniz mi?
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü son sınıftayken amatörler ses yarışmasına girdim ve kazandım. Daha sonra televizyon programı yaptırdılar. Yeniçiftlik gazinosunun sahibi okula geldi ve sahneye çıkmamı teklif etti, kabul ettim. İlk gece 125 lira almıştım. Halk müziği okuyordum. Mezuniyet sınavları yaklaşınca bıraktım. İdealim akademisyen olmaktı.
Nerelerde öğretmenlik yaptınız?
Öğretmen olarak ilkin İzmir Dikili Lisesine atandım. Daha sonra eşim Gülay Göğüş ile birlikte 1978 yılında Gazi Üniversitesi’nin asistanlık sınavlarını kazandık. 12 Eylül’de asistanlıktan gönderildik ve Kırşehir’de bir ortaokulda 3 yıl öğretmenlik yaptık. Birçok koro kurarak, korolar şenliği yaptık. Şehrin sanat hayatını hareketlendirdik. 1982’de Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde lisans eğitimimi ve 1985’te de yüksek lisansımı tamamladım.
BURSA’DA BULUŞTUK
Uludağ Üniversitesi’nde göreve başlamanız nasıl oldu?
Danıştay kararıyla eski görevimize geri dönmemiz kesinleşti; ancak olmayınca 1984’te ikinci tercihimiz Bursa’ya atandık. Mesai saatleri dışında yedi yıl boyunca İstanbul’da bulunan ağabeyimin yanına çalışmak için gidip geldim. Bu süreçte İTÜ’de sanatta yeterlik tamamladım ve 1991-1993 yılları arasında Marmara Üniversitesi’nde görev yaptım. Gazi Üniversitesinden hocalarımız Abdullah Uz ve Ramazan Akkuş, Uludağ Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümündeydi ve onların davetiyle üniversitede buluştuk.
ÇOK EKSİK VARDI
Sadece öğrenci yetiştirmek değil şehrin sanat hayatına katkı koymak için de adımlar da atmışsınız. Neydi sizi harekete geçiren?
Eğitim Fakültesinde göreve başladığımız 1993 yılında Bursa’da ne bir senfoni orkestrası ne de bir konservatuvar vardı. Abdullah Hocam, ‘Bir şeyler yapmalıyız’ deyince, yola koyulduk. Ramazan Hocamız viyolacıydı, önce oda müziği grubu kurarak orkestraya dönüştürmemizi önerdi.
İDİL BİRET’TEN PİYANO RİCA ETTİK
Enstrüman yok, kadro yok ama inanç ve azim varmış anlaşılan?
Eğitim fakültesi çok bakımsızdı. Piyano sanatçımız İdil Biret bir konser verecekti ve müzik bölümü öğrencilerimizin dinlemesi için hiç yer kalmamıştı. Ayakta dinlemeleri için de izin verilmiyordu. Öğrencilerimi alarak kaldığı otele gittim. Durumu izah edince, bir kağıda bizim kendisinin davetlisi olduğunu belirten bir not yazdı. Fethiye Kültür Merkezi’ndeki konserinden sonra da okulumuzu ziyaret etmesini rica ettim. Sağ olsun kırmadı. Sabaha kadar uyumadık, okulu temizledik, boyamaya çalıştık. Kendisine Müzik Bölümü ABD’nın fahri başkanlığı teklif edildi ve hala Fahri Başkan İdil Biret’dir. Kendisinden de bölümümüze bir piyano istedik. İdil Hanım’ın eşi Şefik Büyükyüksel de Bursalıdır, “İdil Hanım size ücretsiz bir resital yapsın, siz bilet satın ve geliriyle piyano alın,” teklifini yapınca hemen konser hazırlığına başladık. Dönem rektörümüz Ayhan Kızıl’ın da desteğiyle gerçekleşen konser sonunda bölümümüze piyano aldık.
ÇOK BÜYÜK EMEKLER VERİLDİ
İlk orkestranın kurulmasında kimlerle yol aldınız?
Arkasında büyük çabalar ve destekler var elbette. O dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Teoman Özalp’dı ve kendisinden orkestrayı kurmamız konusunda yardım rica ettik. Belediye bünyesinde senfoni orkestrası kurma projemizi, belediye meclisinde sunmamızı istedi. Hasan Adıgüzelzade ile projeyi anlattığımızda hem iktidar hem muhalefet üyeleri ayakta alkışlamışlardı. Büyük sevinçle işlemlere başladık, aynı zamanda müzik bölümünden orkestrayı oluşturmaya başladık. Ancak belediyede yönetim değişince, dönem rektörü Ayhan Kızıl’a giderek düşüncemizi açıkladık. Kadro desteği verince, Azerbaycan’dan getirdiğimiz dört sanatçımızla ilk quartet oluştu. Sonrasında büyüdük ve bir oda orkestrası oluşturduk. İlk konser 1995 yılında Tayyare Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Orkestranın şefliğini Hasan Adıgüzelzade yaptı. Aynı yıl yedi kurucu üyeyle Filarmoni Derneği’ni de kurduk.
1997’DE BURSA FİLARMONİ ORKESTRASI’NI KURDULAR
Hayaliniz ve hedefiniz olan Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nın kurulması nasıl gerçekleşti?
Bu kez, Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker’den orkestranın nefesli kanadının kurulması konusunda desteğini istedik. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının şartlarıyla belediyeye sanatçı alacağını ve sazlarını da temin edeceğini söyledi. İnanılmaz bir şeydi ve gerçekten bütün nefesli sazları aldı. Bir sözü vardır hiç unutmam; “Hocam 10 km yol yapmam orkestraya sanatçı alırım. Belki seçimi kaybederim ama Bursa kazanır” demişti. Çok büyük emeği vardır Erdem Başkan’ın. Böylece iki grup da büyümeye başladı. Orkestrayı Kültür Bakanlığı’na bağlamamız gerekiyordu. Öğrencilerimiz de orkestra şefi Hikmet Şimşek’e ulaştı ve isteğimizi anlattık. Hikmet Şimşek, Kültür Bakanlığı’na bağlamak şartıyla orkestramızın danışmanı oldu. 1997 yılında, yaklaşık 40 kişilik Bursa Filarmoni Orkestrası adıyla kurulduk. Artık Tayyare Kültür Merkezi’nde her hafta konserler başladı. Orkestranın teknik müdürlüğünü yönetiyordum. 1998 yılında da nihayet Bakanlığa bağlanınca, Bursa’nın en büyük eksiğini kapatmanın gönül rahatlığıyla akademisyenlik görevimize geri döndük.
ARTIK SALON YETMİYOR
Bursa dinleyicisinden nasıl dönüşler aldınız?
Orkestra ilk zamanlar seyirciden daha fazlaydı ama şimdi salon yetmiyor görüyorsunuz. Bunda, Mehdi Kamruz ve Ömer Kızıl’ın ekibinin organizasyon becerisinin çok büyük etkisi var. Müthiş bir katkı koyuyorlar.
YETENEK KAYNIYOR!
Gelelim konservatuvara?
Orkestra kurulması sürecinde konservatuvar için de raporlar hazırlamaya başladık. 1991-1997 arasında Bursa Ali Cengiz Çelenk Çocuk Korosu’nu kurup çalıştırdığım dönemde de girişimlerimiz olmuştu. Bin beş yüz imza toplamıştık. Rektörümüz Ayhan Kızıl’a Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının sanatçılarından Prof. Dr. Koral Çalgan’ı danışman olarak teklif ettik, kabul etti. Ben müdür vekili olarak başladım ve 1998 yılında ilk öğrencilerimizi aldık. Ertesi yıl da müzik ve bale ilköğretim okulu kuruldu. İki yıl sonrada lise ve lisansla devam ettik. Koral Hoca da kadromuza katıldı. Mustafa Yurtkuran’ın rektörlüğünde de öğretim görevlisi arkadaşlarımız kadroya alınmış oldu. Bursa’da hemen hemen herkes başta velilerimiz ve Bursalı sanatseverler olmak üzere konservatuvarın bu zamana gelmesinde büyük katkılar koydular. Sanayicilerimiz de doğru şeyler yaptığımıza inandı ve destek verdi.
Aynı yıl içinde üç ayrı önemli kuruluşun fikir önderleri içinde yer alarak ve açılışını gerçekleştirerek bir zoru başarmışsınız?
Bursa, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Cemal Cimcoz, İlhan Özsoy gibi Türkiye’nin en büyük sanatçılarını çıkarmış. Konservatuvar kurulunca daha çok farkına vardım, gerçekten yetenek kaynıyor. Ancak 1993 yılına kadar nasıl olur da sadece bir tane tiyatrosu olur, aklım almıyordu. Doçentlik sınavımdan sonra Yücel Elmas Hocamız bir sözüyle, beni onurlandırmıştı; “Bursa’nın sanat tarihini ikiye ayırırım. Birisi İsmail Göğüş’ten önce, diğeri İsmail Göğüş’ten sonra.” Benim için daha büyük mutluluk ne olabilir.
KONSERVATUVAR BÜYÜK KAZANÇTIR
Yıllar içinde şehrin sanat hayatında nasıl bir değişim gözlemlediniz?
İdil Biret konserinden sonra piyanomuzu alınca 1995 yılında Filarmoni Dergisi’ne bir yazı yazmıştım; “Bursa, İdil Biret ve Suna Kan gibi sanatçıların konser için bir gece gelip konaklayacağı şirin bir kent değil; orkestrası, operası, konservatuvarı ve diğer sahneleriyle büyük bir kültür merkezi olmak zorundadır.” Hala aynı düşüncedeyim. Şimdi bakıyorsunuz 40’a yakın senfonide, 30’a yakın sanatçı da konservatuvarımızda var. İşin en güzel tarafı ise Avrupa’dan dönen sanatçılar, akademisyenler bizi seçmeye başladı. Dünyanın dört bir yanına sanatçılar gönderiyoruz. Öğrencilerimiz, kazandıkları özgüvenle ülkemizi ve okulumuzu dünyanın her sahnesinde en iyi şekilde temsil ediyor.
ULUDAĞ’A BİR ODİTORYUM YAKIŞIR!
Aynı zamanda bir rekora sahipsiniz, 21 yıldır kesintisiz konservatuvar müdürlüğü yapan tek isimsiniz. Hayalleriniz bitmemiştir diye düşünüyorum?
Aslında opera içimde kalmıştı. Konservatuvara kadro alabilirsek Opera Ana Sanat Dalı da açılacak. Böylece operanın da alt yapısı olur ve operacılar da yetişmeye başlar. Bursa’nın eksiği çok hala, bence hala gerideyiz. Kurumlar arası işbirliklerinin de şehrin sanat hayatının gelişmesinde etkisi çok büyüktür. Özeti; Bursa 3 milyonluk bir şehir ve hala bir tane asansörlü sahnesi var. Bir opera sergilemeye kalktığınızda Merinos AKKM’ye muhtaçsınız. Birkaç sahne daha yapılmalı. Sizce de Uludağ’a bir oditoryum yakışmaz mı? İstenirse, hiç zor değil.
Paylaş