Paylaş
Fotoğraflar: Duygu Özbekçi MİLLİ
Yaptığı işlerde rutinin dışına çıkmak için her zaman farklı olmayı ve risk almayı tercih ettiğini anlatan Ömer Faruk Sorak ile film sektöründeki deneyimlerinden hayata dair edindiği önemli tecrübelerine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik.
TEDx Bursa konuşması sonrası bir araya geldiğimiz Sorak, sohbetimizde merakla beklenen Aşk Tesadüfleri Sever 2 filminin yanı sıra, Athena Gökhan Özoğuz ile de yeni bir film projesi hazırlığında olduğunu açıkladı.
“Anlatsam film olur” cümlesi sizin için ne ifade ediyor?
Anlatsanız filmi olmasa bile bir filmin kahramanı kadar herkes tüm hayatının başrolü ve kahramanıdır. Hayata bakarak filmleri, filmlere bakarak hayatı düzenlediğimiz bir etkileşim içerisindeyiz. Her filmde bir kahramanı ve onun yolculuğunu izliyoruz. Oysa kendi yolculuğumuzda da başardığımız başaramadığımız, öngördüğümüz göremediğiniz her şeyi kendi hayatımızın başrolünde olduğumuzu unutmadan yaşamalıyız. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanmak gerekiyor. Görmediğimiz birçok şeyi, kim bilir hayatımızda hangi tesadüflere denk geldiğimizi ancak bir kamera konulsa belki öğrenebiliriz. O zaman hayatta rutin yaptığımız işlerin içinde sıra dışı olmayı, farklı olmayı ve tercih edilmeyi sağlamak yine bizim görevimiz. Hayatımızı değiştirebileceğimizin, yön verebileceğimizin ve hayatımızın kahramanı olarak kendimize sahip çıkmamız gerektiğinin farkına vararak yaşamalıyız.
RİSK ALMAYI SEÇTİM
Peki sizin hayatınıza yön veren en önemli şey ne oldu?
Deyim yerindeyse, Anadolu’da, “bu kadarı da cahil cesareti” denilecek kadar kendimi özgüven sahibi hissetmem. Örneğin, hikâye yaratmakla ilgili 13 hikâye kalıbı içinde tür olarak çok fazla seçeneğimiz olmasa da, hep bir şeyi ilk defa deneyimleyen olmak istedim. Anlatacağım hikâyeyi hep daha farklı bir gözle görmeyi, anlatmayı deneyen, bunun için riske giren bir yerde olmayı seçtim.
Aldığınız en riskli karar neydi?
Aslına bakarsanız en büyük riski mesleği yaptığım yeri seçerken aldım diyebilirim. Genellikle devlet memurluğu en garanti yer olarak görülür bilirsiniz. Ben de herkesin yapma, bu kadar riske girme, bütün haklarını kaybedeceksin dediği Ankara TRT’deki kameramanlık görevimden istifa ettim. Üzerinde çok düşündüğüm bir süreç değildi. Bir günde, bir anda karar verdim. “Mademki işimi İstanbul’da daha büyük ölçeklerde yapmayı hayal ediyorum, o zaman bunu fazla uzatmanın âlemi yok” dedim.
8 SANİYE, YAPTIĞIM EN İYİ İŞ
Bir film için de risk aldınız mı hiç?
Hem film hem o filmde oynayacak karakterlerin seçimi için risk aldığım zamanlar oldu. Örneğin, 8 saniye filminin konusu rüya kontrolü ile ilgiliydi. Biz Almanya’da yaşayan bir Türk kızından rüyalarını nasıl kontrol edebildiğini öğrenirken, öyle bir hayat hikâyesine denk geldik ki, “Senin anlattıklarından film olur, biz senin hayatını film yapmak istiyoruz,” dedik. Hayatında telefon kamerası dışında kamera görmemiş bir insanı ilk defa kamera karşısına geçirdik. Ticari başarı olarak belki o riskli tarafın içinde kaldı ama ben sonuçtan çok mutluyum. Yaptığım en iyi iş oldu.
VİZONTELE VE GORA’NIN YERİ AYRI
Seyircinin kalbinde yer etmiş diğer filmlerinizin sizdeki etkisi ne oldu?
8 saniye, Aşk Tesadüfleri Sever ve Sınav, çok severek yaptığım, içinde hem şirket olarak hem Ömer olarak daha fazla inisiyatif kullandığım işler oldu. Ama tabii ki; Vizontele ve Gora da benim için çok önemlidir. Yılmaz Erdoğan’ın benimle yönetmenliği paylaştığı Vizontele, benim için çok önemli bir aşamaydı. Gora’da da Cem Yılmaz’ın hem yazar hem oyuncu olarak varlığı, benim hayatımda yönetmen olarak belki de bu özgüveni daha fazla yaratan etkenlerden oldu. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdır. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki; o dönem tüm işleri yapanların içindeki amatör duygu profesyonellikten daha fazlaydı. İnsanlar emeklerinin karşılığını ne kadar aldı almadı diye düşünmeden çok enerji harcadı. Vizontele de bence sinema endüstrisinde çalışan, çaycısından yönetmenine kadar herkesin bu işin çok da medeni şartlarda yapıldığını gördüğü ve meğerse iyi para da kazanılıyormuş diye belki de bütün duygularının değiştiği ilk iş bile olabilir.
HAYAL KIRIKLIKLARI YAŞADIM
Siz insanlara hikâyenizi anlatırken en çok hangi duyguyu vermek istersiniz?
İzledikten sonra “Evet ben de yapabilirim. Neden olmasın ki” diye düşünecekleri, onları harekete geçirecek, umut verecek, özgüven aşılayacak türde işler yapmak istiyorum. Hayatta hepimizin hayal kırıklıkları var. Bende de genelde çok anlam yüklediğim, çok güvendiğim insanların yarattığı hayal kırıklıkları oldu. Ben hep bardağın dolu tarafından bakan biriyim. İnsanların benim için değeri önce yüzden başlar, sonra aşağı iner. Benim önemsediğim şey herkesle önyargılarından arınmış bir şekilde iletişim halinde olmak ve öğrenmenin yaşının, kimden neyi öğreneceğinin belli olmadığı dünyada, herkese açık olmak. O zaman çıkaracağınız dersler, örnek alacağınız insanlar ve kendinizi yeniden şekillendirmek için fırsatınız da oluyor.
ALAN RAZI SATAN RAZI İLİŞKİSİ BİTTİ
Meslek hayatınızda 30 yılı devirdiniz. Sektördeki değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kere teknoloji çok değişti. O yüzden daha fazla artı sonuçlar çıkarmak gibi teknolojiye hakim olmak ve takip sürecinde muhakkak olmalısınız. Aynı zamanda teknolojinin ucuzlaması nicelik olarak da çok fazla iş üretimini sağladı. Öte yandan beğenilerin, beklentilerin, dünyanın en uzak ülkesinde üretilmiş bir işin bile sizin kalbinize dokunabileceği gerçeğinin var olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Dolayısıyla kendi kabuğunda kendine yeter olmaktan çıktı bu iş, globalleşti. Önemli olan zevkleri gelişen, daha fazlasını isteyen ve daha iyisini de zaten hak eden insanlara onun karşılığını verecek bir etki tepki ilişkisi içinde olmak.
Bu sektörü de kamçılayan bir süreç aynı zamanda değil mi?
Kesinlikle. Alan razı satan razı ilişkisi artık yok. Eğer siz bütün bu rekabetin içinde kalıcı ve seçilen olmak istiyorsanız, iyiyi ve nitelikliyi mutlaka arayıp bulmak zorundasınız. Sinema endüstrimizin bir an önce dünya sinema endüstrisi içinde bir yerde durması ve orada izleniyor olmasını sağlamak lazım. Bu başarılırsa nitelik olarak konvansiyonel sinemacılıkta, bilimkurgu filmleri gibi filmleri şu anda biz de yaparız demek belki yanlış olur; ama, duygusu sağlam, seyirciyi karşısına oturttuğumuzda kalbine dokunacak her hikayeyi biz de satabilir durumdayız.
DEVLET POLİTİKASI GEREKİYOR
Sektörün bu anlamda gelişmesi adına siz ihtiyaçları nasıl sıralarsınız?
Bizim aslında iyi hikâyelere ve iyi anlatılacağı enstrümanlara ihtiyacımız var. Başta oyuncular, tabii ki o hikâyeyi çok iyi anlatabilecek yönetmenler, teknik kadro, dünyanın kabul ettiği ve görsel olarak bunun daha azını istemediği bir standardı tutturmuş olmak gibi değişkenlerin bir arada toplanması lazım. Tabii bunun bir devlet politikası olarak da desteklenmesi gerekiyor. O zaman sinema ve televizyon endüstrisinin içinde üretilmiş ve iyi pazarlanabilir nitelikteki işlerin aslında bizim kültürümüzü dünyanın her yerine çok severek ve isteyerek kabul edildiği, Türk denince o akıllarına gelen 3-5 kötü imajın yerine iyi şeylerin konulabildiği bir ortam da sağlanacak. Ama ne zaman, nasıl olacak bunu bilmiyorum? Çünkü biz hala sinemada 2-3 arkadaşımızın yaratmış olduğu münferit başarıları sinemamız bir yere gidiyor zannedip, onlar bıraktığında tekrar aynı yerde saymamız gerçeğindeyiz. Bir istikrar sağlanması gerekiyor.
YENİ FİLM PROJELERİ HAZIR
Yeni projelerinize gelirsek?
Hazırda olan Aşk Tesadüfleri Sever’in 2’incisi var. Hikâyeyi İpek Sorak yazdı. Defne Deliormanlı ve Nuran Evren Şit ile birlikte geliştirdi. Sonunda senaryoyu Nuran Evren Şit kaleme aldı. Böcek Film ve Hüzzam Film ortaklığıyla, çekimlere başlayacağız. 2020’de vizyonda olmasını planlıyoruz. Dağıtımı Mars CGI tarafından yapılacak. Oyuncular şimdilik sürpriz olsun. Aynı zamanda Athena grubundan Gökhan Özoğuz ile eğlenceli bir film projemiz olacak. Hikayesini ben ve Ali Kobanbay yazdık, senaryoyu yine Ali Kobanbay kaleme aldı. Bir dönem filmi “Tutkal” ile “Perili ev” adında çocuk filmi projemiz daha var. Aslında büyük yapım şirketleri gibi değiliz. Asıl uzmanıyız diyeceğimiz şey içeriği üretmek ve sahada uygulamak üzerine. Reklam, dizi, sinema filmi çekerken de şirket olarak daha çok kreatif işler üretip, finans gücü yüksek olan insanlarla birleştirip hayata geçiren bir yapıyız. Yapımcı kimliğimiz yapım ortaklığı şeklinde yürüyor. Genel olarak bizim işimizi yüzde 20’si işi yapmak, yüzde sekseni yapabileceğimize ikna etmek olarak tanımlıyorum.
YETENEKLERE KAPIMIZI AÇTIK
Sektöre merakı olan ve de yeteneği olduğunu düşünenler için neler söylemek istersiniz?
Son dönemde takip ettiğim, çok da iyi olacaklarını düşündüğüm genç yetenekler var. Sayıları da giderek artıyor. Acaba bizim hayatımıza da bir yerlerinden teyit geçiyorlar ve biz onları görmüyor muyuz endişesiyle Beykoz Kundura Fabrikası’nın sahipleri ve işletmecileri ile birlikte, Beykoz Kundura Fabrikası’nda Famelog Akademi’yi kurduk. Amacımız da bu genç yetenekleri bulmak ve yönetmen, oyuncu, senarist, sanat yönetmeni ya da teknik başka dallarda kendini gösterebilecek kalifiye insanları kısa sürede sektöre kazandırmak. Orası aynı zamanda sektörün kalbinin attığı yer. Eğitim süreci bittiğinde teorik ve uygulamada birtakım tecrübelere sahip olmalarını sağlayıp, tecrübelerini artıracağı ortamların içine sokmayı amaçladık. Bizim işimiz her ne kadar yok sayılmaya çalışılsa da usta-çırak ilişkisini fazlaca içeriyor. Herkesin birbirinden öğrenecek çok şeyi var.
Paylaş