Paylaş
Diş etleri şişti, kızardı, hassaslaştı. Kanaması için mama yerken kaşığın değmesi ya da Rüzgar’ın parmağını ağzına sokması yetiyordu. Dudaklarının etrafında aft, uçuk ve sivilce arası bir şeyler çıkmaya başladı. Fısır fısır diye tarif edebileceğim garip şeyler... İlk gün dudağının sol yanında sadece dört-beş taneydi. İkinci gün çenesini sardı, sonra dudağının sağ yanına sıçradı ve en sonunda dudağının üstünü de kapladı ve daire tamamlandı! Her sabah uyandığında fısırtılara yenilerinin eklendiğini görünce çıldıracak gibi oluyordum. Ben böyle iğrenç bir çaresizlik hissiyle ilk kez karşılaşıyordum.
İyisi mi baştan alayım. Her şey hafif öksürükle başladı. Sonra boğazında balgam olduğunu fark ettik. Nasıl başa çıkacağını bilemiyordu, tüküremiyordu, yutamıyordu. O fazlalık midesini de bulandırdığı için ne yese kusuyordu. Ateşi de 39’a çıkınca hemen doktora gittik. Muayene sonrası elimizdeki reçetede antibiyotikli bir ilaç yazmıyordu çok şükür. Rüzgar doğduğundan beri hiç antibiyotik vermemiştim. Antibiyotiğe başvurmak zorunda kalmadığımıza yine sevindim. Kursağımda kalacağını ne bileyim?
Ateş düşürücü, öksürük şurubu, bir de ağzındaki yaralar için damlalar, solüsyonlar vardı. Ama yetmedi, ertesi gün durum daha da kötüye gitti. Rüzgar’ın damağı, dudaklarının çevresi başta anlattığım duruma geldi. Gram yemek yemiyordu. Ağzına zorla soktuğum her lokmadan sonra ‘Acı, acı, acı’ diye sayıklıyor, gerçekten de acıdan gözleri doluyordu. Biberonla süt içerken bile diş etlerinin kanadığını görüyordum, ölüyordum.
FOTOĞRAFLARI KALDIRDIM
İkinci günün akşamında doktorumuz karar değiştirdi. Bir an önce antibiyotiğe başlamamızı söyledi. Hayatımda bir ilacı eczaneden bu kadar zor aldığım olmamıştı. Rüzgar’a verirken nasıl elim titredi bir bilseniz. Çocuğumun bağışıklık sistemini kendi elimle mahvediyor gibi hissettim. Sizin de antibiyotikli ilaçlara karşı benzer önyargılarınız var mı? Yoksa her zamanki gibi ben mi abartıyorum?
Tabii ki işe yaradı. Aftlar, uçuklar kurumaya başladı, öksürüğü azaldı, ateşi eskisi kadar sık çıkmadı. Ve işte o zaman beni bir düşünce aldı: Acaba antibiyotik vermeye direnmeseydim hastalık bu kadar ilerlemez miydi? Zamanında müdahale etseydik düşman kuvvetlerinin ağzının tamamını ele geçirmesine mani olabilir miydik? Bilmiyorum. Tek bildiğim uykusuz, acılı ve çok çaresiz bir haftaydı. Her sabah güne Rüzgar’ın ağzının son halinin fotoğrafını çekip doktorumuza göndererek başladım. Her yeni çıkan aft ve uçuktan sonra karın boşluğuma ağır bir yumruk yemiş gibi iki büklüm oluyordum. Doktorumuz bunun özellikle bahar aylarında çok sık rastlanan bir virüs olduğunu söylüyordu ama ben yine de doğrulamıyordum.
Rüzgar’ın yaşıtı birkaç arkadaşı daha aynı virüse yakalandı geçen hafta. Umarım sizin başınıza gelmez.
Ama gelirse şu önerilerimi dikkate alın. Doktorun reçeteye hammaddelerini yazdığı, eczacının karıştırarak yaptığı o mor ilaç yaraları çok çabuk kurutuyor. Bir hafta boyunca sütle beslenmesi çok sinir bozuyor ama bu süre zarfında çocuğu yemeye zorlayıp, yemek yeme ritüelinden soğutmamak gerekiyor. Zayıflaması çok kanınıza dokunsa da sabredin. Bir haftada her şey bitiyor. Rüzgar iki kilo verdi ama ağzı iyileşince tekrar keyifle yemeye başladı. Kısa sürede verdiği kiloları alacağını umuyorum.
Bir de söylemeden geçemeyeceğim şimdi ben geçen hafta ‘benim oğluma nazar değmez’ minvalinde bol keseden attım tuttum ya günümü gördüm maalesef. Nazar mı değil mi hala bilemem ama bir haftalık cehennemden sonra Facebook’a son koyduğum bütün fotoğrafları kaldırdım. Çok korktum çok.
Paylaş