Paylaş
Ahmet Necdet Sezer’li yıllar...
Yedi yıl önce, yedi yıl sonra...
Şaibesiz, seviyeli, örnek.
Devam edelim
Dürüst, yalın, sade...
Yine devam...
Sessiz, sakin, kendi halinde...
Dahası, gülmez, konuşmaz, hatta abus kıvamında...
Ama ciddi... Fazlasıyla...
Biraz “ağır abi” figürü hakim...
Sosyalliği sınırlı ya da biz keşfedemedik...
Rengini sorarsanız...
Siyah ve beyaz arası. Ne siyah, ne beyaz.
Renksiz sayılmaz..
Yani gri...
Dış dünyaya kapalı geçen son yıllar. Son iki yılda dış gezilerde hız var.
İç gezileri hatırlayan çıkmaz.
Davetlerde, açılışlarda görünmez. Ya da bizdeki körleşme fazla...
Sanatcılara yakın mı, uzak mı?
Pas geçelim...
En azından Nobelli tek temsilcimiz Orhan Pamuk’u Köşk’e çağırmadığını biliyoruz.
Köşke davet abartılı geliyorsa, en azından tebrik mesajı?
Yok. MSN atmış mıdır? Hiç açıklama yapılmadı bu yönde.
Köşke kabul ettiği tek gazeteci: İlhan Selçuk (Cumhuriyet)
Sevdiği TV’ler ve programlar: Kanaltürk
Programın adı: Siyaset Durağı. Konuşanlar: Cüneyt Arcayürek (Cumhuriyet
Gazetesi aktif yazarı-aynı zamanda bir önceki Cumhurbaşkanımız Demirel’e danışmanlık yaptığı dönemdeki tartışmaları kitaplaştıran gazeteci-yazar )
Kanaltürk’ün diğer konuşanı: Tuncay Özkan (Cumhuriyet eski muhabiri- TV’ci ve en zengin gazeteciler arasında ilk beşte yer aldığı söyleniyor)
Diğer sevdiği TV: Başkent TV. Prof.Dr. Mehmet Haberal’ın Üniversite kampusü içinde eğitime yönelik değil, daha çok siyaset odaklı yayın yapan kanalı.
Sevmedikleri: Rahmetli Bülent Ecevit. Eski Başbakan. MGK toplantısında okusun diye Anayasa fırlattığı siyasetci. Keza o dönemdeki Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan.
Mesut Yılmaz’ı sevdiği söylenemez. Keza Devlet Bahçeli’yi de.
AKP döneminde seveceği tek kişi çıkmadı. Ama Anayasa fırlatma olayı yaşanmadı.
TBMM’den çıkan tüm yasalar pertavsızla esaslı biçimde incelemeye alındı. Kimi geri gönderildi, kimi iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü.
Atamalar: AKP’nin tüm bürokrat atamaları detaylı biçimde incelemeye alındı. Hatta eşlerinin başörtü ve türbanlı olup olmadıklarına bakıldı, geçmişleri araştırıldı, bir kısmı geri çevrildi, geri kalanların nerdeyse tümü “vekil” sıfatıyla göreve getirilmek zorunda kaldı. Üst derece bürokratlardan tek tük “asil”e rastlasak da, vekil dönemini ilk defa yaşadık.
İyi ki yaşadık. Yoksa bir boşluk olmuştu bürokraside. Öyle her gelen “asil” atandı da ne oldu geçmiş dönemde yani?
Devlet Bakanı Ali Babacan’dan hoşlanmadı. Bir kabulde herkesin önünde (yabancı misyon dahil) azarladı.
Keza Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de yakın muameleye ramak kaldı...
Laik kesimin iddiası: Sezer, 7 yıl boyunca rejimin teminatıydı. Ah bir 7 yıl daha orada kalsa.
Benim iddiam: 7 yıl boyunca askerler yani gelmiş geçmiş tüm genelkurmay başkanları ve komutanlar, rejimi koruma kararlılığını gösterdiler. Cumhuriyete sahip çıktılar, çıkmaya da kararlılar.
Ulusalcı laik kesimden “Neden” sorusu hemen geldi.
“Neden neden?”
Şundan: 1960 dahil tüm ihtilal ve müdahaleler, Çankaya’daki cumhurbaşkanlarına rağmen yapıldı. Hiç bir müdahale Köşk’teki cumhurbaşkanlarını oradan indirmek için değil, iktidardakileri yani rejimin gidişatını tehlikeye soktukları iddia edilen siyasetcileri silmek, tırpanlamak, bazen de hapse atıp cezalandırmak için (1960 ihtilalinde tüm DP milletvekilleri hapis cezasına çarptırılmıştı) gerçekleştirildi.
O halde...
Sezer 7 yıl daha Çankaya’da kalırsa (ki mevcut Anayasa buna izin vermiyor) rejim her dem teminat altındadır şeklindeki ulusalcıların “kaskosu” geçerli olmayabilir.
Üstelik “Sezer’i nasıl bilirdiniz?” sorusuna aradığımız yanıtların bir kere daha
incelenmesinde, gözden geçirilmesinde ve irdelenmesinde yarar görülür.
Bakınız: “Nasıl geçti habersiz, o güzel yedi yılım...”
Paylaş