Paylaş
Aslına bakılırsa bir süredir yeniden yazmak için fırsat kolluyordum da içime sinen bir konu bulamıyordum. Geçtiğimiz hafta sonu aradığım ilhamı bulunca daha fazla gecikmeyeyim dedim.
Efendim, aslında konumuz başlıktaki sorumuzun da cevabı. 2018 ne yılı? Elbette çok sayıda cevap üretilebilir ancak bu yazı özelindeki cevabım Troya Yılı olacak. Neden? Çünkü hafta sonu Çanakkale'deydim ve Troya Yılı kapsamındaki birkaç etkinliğe katılma fırsatı elde ettim. (Haftaya da bu etkinlikler esnasında tanıştığım, çok heyecan verici bir gönüllülük projesinden bahsedeceğim size.)
Öncelikle şunu söyleyeyim, ben doğma büyüme Çanakkaleliyim. O nedenle Troya olsun, Assos olsun, birazdan bahsini geçireceğim Çanakkale sınırları içindeki diğer bölgeler olsun, daha çocukken gidip gördüğüm, şehir dışından gelen misafirleri götürdüğüm, defalarca dolaştığım yerler. Buna rağmen her gidişimde bir şeyler daha öğreniyor, her gidişimde yeniden şaşırıyorum. O nedenle siz de "Aman biliyoruz bunları" deyip geçmeyin. Zira bildiğiniz birse bilmediğiniz bin çıkıyor; en azından bende böyle oluyor.
Pekâlâ... Diyelim benim tavsiyemi dinlediniz ve gittiniz Çanakkale'ye; neler yapmalı, nerelere uğramalısınız? Çanakkale şehir merkezine en yakın olanında başlayalım, atlaya atlaya devam edelim:
Öncelikle bundan tam 20 yıl önce UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Troya'ya mutlaka gitmelisiniz. Nihayetinde adı üzerinde, Troya Yılı bu. Üstelik birkaç hafta içinde Türkiye'nin en çarpıcı müzelerinden biri olacağını tahmin ettiğim Troya Müzesi de açılmış olacak. MÖ 3000'den MS 500'lere kadar 10 farklı katmanda çeşit çeşit kültüre ev sahipliği yapmış Troya'nın kalıntılarının bir kısmı ile birlikte kente dair 250 parça eser de bu müzede sergilenecek. (Ah bir de zamanında Alman arkeologlar tarafından Berlin Müzesi'ne bağışlanan, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Rusya'ya götürülen, bugün Puşkin Müzesi'nde sergilenen hazineler elimizde olsaydı...)
Ardından Assos'a gitmelisiniz. Troya'daki kadar kesin olmasa da yine MÖ 3000 yıllarına dayanan bir medeniyetin izleri var Assos'ta da. Üstelik iki kent de benzer sebeplerle kurulmuş. Dolayısıyla Troya ziyaretinizle çok fazla paralellikler kurmanız mümkün. Burada denizden yüzlerce metre yukarıdaki Athena Tapınağı'nı, Roma kalıntılarını, Hüdavendigar Camii'ni görebilirsiniz.
Yorgunluğunuzu attıktan sonra Assos'tan Ezine'ye doğru ilerleyip Aleksandria Troas Antik Kenti'ne uğramalısınız. Zamanında İstanbul yerine Doğu Roma'nın merkezi olması düşünülmüş olan bu şehir adını Büyük İskender'den alıyor. Herodes Attikus hamamının kalıntılarına bayılacağınızı, kentin (en azından şimdilik) biraz kendi haline bırakılmasına üzüleceğinizi, civardaki yağmacılık söylentilerine ise çok sinirleneceğinizi garanti ederim.
Son olarak da Gülpınar'a doğru biraz ilerleyip Apollon Smintheion Kutsal Alanı'nı görmelisiniz. Akhaların işgalinde Apollon'un Troyalıların yanında yer almasına teşekkür mahiyetinde inşa edilen bu tapınak ve çevresindeki kalıntılar gerçekten enfes. Minik müzesinde sergilenen sütunların üzerindeki Troya Savaşı kabartmaları muhteşem. Fakat bence en az onun kadar muhteşem olan, Aziz Paulus'un Avrupa'ya Hıristiyanlığı yaymak için yaptığı üçüncü seyahatinde üstte bahsettiğim Aleksandria Troas'ta gemiden indikten sonra yürüdüğü yolu, taşları bile korunmuş halde görebilmek, ceviz ağaçlarının gölgesinde dünya tarihinin nasıl şekillendiğini tahayyül edebilmek.
Bitti mi? Tabii ki bitmedi... Buraları gezer dolaşır, tarih ve arkeoloji merakınızı doyururken yapabileceğiniz daha bir sürü şey var. Örneğin Behramkale'den mis kokulu dağ kekiği alabilirsiniz. Ardından Eski Liman'a inip nefis deniz ürünleriyle güzel bir yemek yiyebilirsiniz. İster burada, ister Dalyan'da, isterseniz de kıyı şeridindeki başka bir köyde ufak bir plaj bulabilir, ışıl ışıl denizde yüzüp serinleyebilirsiniz.
Çanakkale ziyaretiniz ağustos ayında Troia Festivali'ne denk gelirse çok sayıda kültürel ve sanatsal aktiviteye katılabilirsiniz. Akşam Kordon'da yürüyüş yapıp mis gibi dondurma yiyebilirsiniz. Zeytin ağaçları arasında tertemiz havayı içinize çekip, dağdan inme buz gibi sularla ömrünüze ömür katabilirsiniz. En en en kötü ihtimalle, muhteşem manzaralara karşı çektirdiğiniz fotoğraflara Instagram'da kalp yağınca bana dua edersiniz. (Misal bu yazının içindeki fotoğraflar benim çektiklerimin bazıları...)
Şimdilik benden bu kadar! Umuyorum bu ufak 'trailer' biraz iştahınızı açmıştır. Daha fazla 'spoiler' verecek, olası seyahatinizin tadını kaçıracak değilim. Ancak eğer meraklıysanız, Troya kazıları başkanı Prof. Rüstem Aslan'ın yakın zamanda Doğan Kitap'tan çıkan kitabı Troya: Yeni Başlayanlar İçin'i tavsiye ederim. (Ömer Erbil'in Aslan'la yaptığı ve Hürriyet Kitap Sanat'ta yayımlanmış röportaj için de buraya buyurun.)
Umuyorum bu yazıyı okur okumaz rezervasyon çalışmalarına başladınız. Eğer öyleyse şahane! Seyahatini planlarken detay isteyenlerin e-postalarını beklerim. Şimdiden iyi tatiller, güzel gezmeler dilerim.
Not: Bu rota üzerinde olmadığından yazıya eklemedim ama Çanakkale'ye gitmişken tabii ki Çanakkale Savaşları ve Gelibolu Tarihi Alanı'nı da ziyaret etmelisiniz elbette. Oralar da bambaşka bir tarih, bambaşka bir duygu, bambaşka bir gurur.
Paylaş