Sevgili Esra, Nazım Hikmet Ran’ın, Hasret isimli şiirinden uyarladığın şarkının video klibini, 58. ölüm yıl dönümüne özel yayınladın. Şarkı, Nazım Hikmet’in 60 yıl önce kendi sesiyle kaydettiği Hasret şiiri ile başlıyor. Şiir senin Fransızca söz uyarlaman, tercümen, besten ve yorumun ile buluştu. Bu çalışmanın dinleyici ile buluşmasının hikayesini anlatır mısın? Bir Nazım Hikmet şiirini senin müziğin ve yorumunla Fransızca dilinde buluşturan motivasyonun ne oldu?
Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü için düzenlenecek bir etkinlikte, online bir konser için bu projeyi hazırladım. Duyguyu müziğe aktarabilmek için, Yüzyıl (Hasret) şiirini Nazım’ın sesinden dinleyerek piyanoda melodilerle eşlik ettim. O esnada şarkıyı Fransızca yapmak ilk düşüncem değildi. Nazım’ın şiirlerinin birçoğu daha önce bestelenmişti. Ben de kendi katkımı en iyi becerdiğim işle yapmaya karar verdim. Bir Nazım şiiriyle bestelenmiş şarkıyı yabancı bir dilde, daha global bir müzikal düzenlemeyle, dünya dinleyicisine sunmalıydım. Denemelerle başladım ve gerçekten iyi olduğuna emin olduğumda etkinlikteki konserimin ardından bir demosunu YouTube kanalımda yayınladım. Kendi kitlemden aldığım beğeniler bu şarkıyı bir track haline getirmek, klibini çekmek, genel dinleyicinin önüne çıkarmak için motivasyonum oldu.
La Souffrance (Ahmet Kaya- Acılara Tutunmak), L’Amour (Özdemir Erdoğan – Bana Ellerini Ver), La Liberté (Zülfü Livaneli – Ey Özgürlük), La Solitude (Drama Köprüsü), Séduction (Seyyan Hanım- Siyah Gözlere) coverların mevcut. Bu şarkıları Fransızca söyleme fikri nasıl gelişti? Şarkının orijinalini Fransızcaya uyarlarken nelere dikkat ediyorsun?
Benim Fransızca dilinde güzel şarkı söylediğimi çevrem biliyordu. Arşivimde yazıp bestelediğim Fransızca şarkılarım da vardı. Bir arkadaşım bana bir gün Fransızca arabesk söylememin ilginç olabileceğine dair bir fikir verdi. Ben de hem sevdiğim hem de değer verdiğim şarkılara Fransızca söz yazıp, piyanoda söyleyip Instagram’a yükledim. Bu çalışmalar çok ilgi gördü. Sonradan talep gördükçe bu şarkıları kendi müzik anlayışıma göre düzenleyip, siyah beyaz klipler çekip sırayla YouToube’a yüklemeye başladım. Organik bir ilerlemeyle bu müziğin kendi dinleyicisi oluştu. Bir Türkçe temelli şarkının, türkü, arabesk veya tango olsun, Fransızca bir şarkıya dönüşebilmesi için şarkıyı tamamen farklı düşünüyorum. Türkçe halini unutuyorum. Prozodisine, ritmine, bazen akkorlarına kadar değiştiriyorum. Orijinal şarkıdan uzaklaşıyorum ve tamamen özgür bir alanda tasarım yapıyorum.
Bir önceki soruyla bağlantılı bir soru herkes tarafından bilinen sevilen bu şarkıları başka bir dilde yeniden yorumlamanın bir riski var mıdır bu durum sende bir korku ayrı bir sorumluluk duygusu yarattı mı hiç?
Kötü tepkiler insanların en korktuğu oluyor. Birisi kötü düşünür, kötü söyler diye korkarak iş yapınca ne özgün oluyorsunuz ne de verimli. Bizim ülkemizde başkalarının ne düşündüğü çok önemli. Bu nedenlerle kültür sektörü ilerlemiyor. Benim inancım, biraz cahil cesaretine sahip olmak gerektiği yönünde. Risk almadan, tepki almadan sanatta yol alınmıyor. Ben her yayınladığım eserde bile bile bu riskleri alıyorum. Özgün bestecinin karşısında içim rahat, çünkü düzenlemelerimde ve şiirlerimde kaliteden hiç ödün vermiyorum. Bu çalışmaları negatif veya pozitif bütün eleştirilere açık, çıplak bir şekilde dinleyicinin karşısına çıkarıyorum. Sonuna kadar savunabileceğim argümanlarım da var. Yaptığım her çalışmanın bir konsepti bir hikayesi var. Bu şarkılarda ise dinleyici ben leb demeden leblebiyi anladı. Kimse beni sorguya çekmedi. Aaa ne güzel olmuş dediler, sonunda Türkçe şarkılar da uluslararası platformlarda dinlenecek dediler ve benim şarkılarımı listelerine eklediler.
Bundan sonraki çalışmalarında yine bildiğimiz şarkıların Fransızca yorumlarını dinleyecek miyiz? Bizimle paylaşabileceğin şarkılar var mıdır hali hazırda üzerine çalıştığın?
Cevabın devamı röportajın içinde, sevgili Sena Şener sorularımı yanıtladı keyifli okumalar.
Sevgili Sena seni çok çok çok genç yaşında (tabi ki hala da çok gençsin yirmilerinin başındasın) Mahmut Orhan’la yaptığın bir dans parçası olan ‘Feel’ ile tanıdık. Hepimiz o parçayı çok sevdik ve dinledik. Yaklaşık 5 yıl önce herkesin merak ettiği Sena şimdi arkasında birçok başarılı solo ve ortak çalışma ile yoluna sağlam adımlarla devam ediyor. Soru şu: O günlerden bugünlere sen hem müziğini hem de kendini değerlendirecek olsan neler söylemek istersin?
Öncelikle teşekkür ederim, akıllarda böyle güzel yer ettiysem ne mutlu. Evet, çok erken yaşta müzik yapmaya ve insanlarla paylaşmaya başladım, ergenliğimi sahnede yaşadım diyebilirim. Bu, karakterimin ve müziğimin şekillenmesinde önemli bir etken oldu. Yolun başından beri en büyük enerji kaynağım müziğe ve üretmeye duyduğum sevgi ve galiba bu kadar zamanda değişmeyen yegâne şey. Her zaman bu sevgiyle yola çıkmış bir genç oldum ama şimdi çaldığım sayısız konser, yıllar içinde ulaştığım milyonlarca insan, ürettiğim onlarca şarkıyla beraber hafif olgunlaşmış hissediyorum. Yazdığım her şarkı bir yaşanmışlık, mücadeleli bir süreç ve emek dolu. Önümde daha uzun bir yol ve edinmem gereken birçok tecrübe var ama baktığım zaman öğrenmiş olduklarımın ağırlığını hissedebiliyorum.
‘Benimle Yan’ 25 Haziran’da yayınladığın yeni şarkın ve şarkı tutkusuyla yakıyor. Bu şarkıda aşkta korkusuzca ve hesapsızca yanmayı göze alan biri var. Böyle tutkulu şarkılar yapan biri olarak sence günümüzde aşk biraz yara almış olabilir mi? Yani aşk hala bize inanıyor olabilir ama sanki bizim aşkla aramızda sağlıksız bağlar oluşmuş gibi ne dersin?
Aslında bu şarkıya ilham veren, hayatta gözlemlediğim yüzeysellik ve çabuk tüketme arzusu. Ben hiçbir zaman yüzeysel olamadım, her şeyi detayıyla ve yoğun yaşarım. Keza aşkı da öyle, zaten çok defa yaşanacak bir duygu da değil. İnsanların aşkı yaşamaktan korktuklarını ya da tanımından uzaklaştıklarını görüyorum. Zizek’in dediği gibi, insanlar “aşka düşüş” olayından “düşüş”ü atıp sadece aşkı yaşamak istiyorlar. Bir “tüketim” çılgınlığı. Pürüzsüz bir domates, dikenleri alınmış bir gül. Ama gerçek hiçbir şey dikensiz olmaz. Aşk sadece dikenden de ibaret olmamalı tabii, o tutsaklıktır. Nakarattan önceki kısımda tanımladığım gibi: “Savaşmak, sevişmek, dokunmak, sadakat, anlaşmak, keşfetmek, özgürleşmek…”
‘Sevmemeliyiz’i dinlerken hüzünleniyoruz içimiz acıyor ve bir o kadar da bağlanıyoruz şarkıya tabi senin vokalin de şarkının duygusunu daha da güçlendiriyor. ‘Sevmemeliyiz’in hikayesini merak ediyorum bu şarkının ortaya çıkmasına nasıl bir ruh hali eşlik etti?
“Sevmemeliyiz” “ağladığım gece yarısı”nın benimle dalga geçip bana güldüğünü hissettiğimde içime doğan bir şarkı. Öylesine beyhude gelmişti çabalarım. Hayatınızda değer verdiğiniz her kimse tarafından anlaşılmak çok önemli. İnsan olmanın garip bir sancısı anlaşılmak için kıvranmak. Hani mutsuzluk insanı özel hissettirir ya, sadece sen öyleymişsin gibi; herkes mükemmel bir uyum içindeymiş ve bozan senmişsin gibi kenara çekilirsin. İçin kendin olmaktan demlenir ve onu süzerek, hafifleterek sunduğun halinle bile demli gelirsin çevrene, işte öyle bir duyguyla yazdım.
Koray Candemir’den Yeni Şarkı ‘Kimileri’
Koray Candemir yeni şarkısı ‘Kimileri’ ile dinleyiciyle yeniden buluştu. Rock soundunu pop ve synth öğeleri ile birleştirerek yalnızlık teması üzerine yazmış olduğu ‘Kimileri’ 25 Haziran 2021’de yayınlandı. Koray Candemir, uzun süren sessizliğini 2020 yılında çıkan ‘İhtimaller’ ile bozmuştu. ‘Kimileri’ne animasyon bir de klip çekildi. Söz ve müziği Koray Candemir’e ait olan ‘Kimileri’ne Kargo’dan tanıdığımız Serkan Çeliköz synthleri ve aranjörlüğü ile eşlik etti. Kayıtlarını Cem Şahin’in yaptığı şarkının mixini Tarkan Gözübüyük üstlendi. Masteringi Güven Ersoysal tarafından yapılan ‘Kimileri’nin kayıtlarında davulları Kurban’dan tanıdığımız Burak Gürpınar çalarken, bas gitarda Cemre Kabaş, gitarlarda Cem Şahin’i görüyoruz.
Armageddon Turk Anadolu Lo-fi
Armageddon Turk, Anadolu türküleri ve anonim eserleri lo-fi hiphop, chillbeat soundlarda yorumladığı ‘Anadolu Lo-fi’ adlı ilk albümünü dinleyicinin beğenisine sundu. Albümden en sevdiklerim ‘O Yar Gelir’, ‘Gamzedeyim Deva Bulmam’ ve ‘Üsküdar’a Giderken’ oldu. Armageddon Turk albüm hakkında şunları söylüyor: Bu albümdeki tüm müzikler bizleriz. Tüm tarihimizle ilgili ve ilk zamanlardan beri bizleri bir arada tutan, her geçen gün birbirimize daha sıkı bağlayan melodiler. Duygusal ve kültürel anlamda kendimizi en güçlü şekilde anlatabildiğimiz anlar. Bunu kaybetmememiz ve gelecek jenerasyonlara küçük bir armağan olması için bu albümü kaydettik. Müziğin sonsuz gücüyle; güzel ve umut dolu bir geleceğin hayaline.
Orkun Tunç ve Zag Erlat’tan oluşan prodüktör ikili, pandeminin ilk karantina günlerinden beri üzerinde çalıştıkları albümün tüm prodüksiyonunu İstanbul ve Londra’daki evlerinde mobil olarak gerçekleştirdi. Albümde Kaan Çelik Metin(perdesiz/elektrik gitar), Ege Cengiz(trompet), Nevbahar Özel(kemençe), Nevcivan Özel(tar), Gonca Feride Varol(piyano) gibi önemli müzisyenler de ekibe eşlik etti. Albüm kapağı, Armageddon Turk’ün hayalindeki ‘pastoral ve futuristik bir dünyada saz çalan kız figürü’, illüstratör Beril İrman’ın çizimiyle ortaya çıkardıkları bir çalışma.
Yaşlı Amca’dan Yeni Şarkı ‘Hoş’
Sorulardan birine Akdağ’ın verdiği şu cevap da benim şahsen hayatta aradığım
yaklaşımdır ve altına da imzamı atarım. “Git, gitmek istiyorsan!” diyoruz, ama hemen peşinden “Sana nasıl küserim...” diyoruz. Gidene bile saadetler dilemek... Bence Flört’ün karakterini yansıtan güzel bir örnek. Şunu da eklemek isterim ki, iyi bir şarkı yazarının aşık olması dinleyici için hayra alamettir. Şarkı yazarı çoğu kez üzülür ama geriye unutulmaz şarkılar bırakır. Sevgili Flört üyeleri ‘Bize Özel’ vesilesi ile sorularımı yanıtladı keyifli okumalar.
Sevgili Flört, ‘Bize Özel’ albümünün üretim ve sound açısından geçmişle bugünü yetkinlikle birleştiren bir çalışma olduğunu belirtiyorsunuz. Geçmiş ve bugünü birleştirip bir albüm yayınlama fikriniz nasıl gelişti?
Kehribar: “Hadi oturup geçmişle günümüzü birleştiren bir albüm yapalım” diyerek başlamadık bu projeye. Bizim doğalımızdan kaynaklanan bir durum bu. 70’li yıllarda doğup teknolojinin en analog olduğu dönemlerde yetiştik. Sokakta özgürce oynayıp toprağa çivi attık. Tam geçiş dönemine denk geldik. İlk dijital müziği CD’lerde duyduk. Tam olgunluğa ulaştığımız zamanlarda teknoloji tamamen dijital sisteme geçti. Bu yaşayışımızı, dünyaya bakışımızı da geliştirdi. Artık işler çok kolay. Herkes evinde oturup müzikle ilgili birtakım çalışmalarda bulunabiliyor. İçerik sayısı bu sebepten aşırı arttı. Bizim geçmişte dinlediklerimizi, ustalarımızdan öğrendiklerimizi günümüz anlayışıyla da harmanlayarak çalışıyoruz. Bu disiplin doğal olarak kendiliğinden gelişti.
Kotra: Aslında sanılanın aksine biz herhangi bir zamana takılan ya da zaman aralıklarına göre müzik yapan bir grup değiliz ama bu müzik tarihinden de etkilenmediğimiz anlamına gelmez. Sound ya da genel müzik soundlarında elbette dönemsel arayışlara giriyoruz ama genelde tüm zamanları kapsayan bir yelpazenin rüzgarıyız.
Akdağ: Bahsettiğiniz etkinin oluşması ve rock müziğin kökleriyle bağınız olması için analog synthesizer kullanımı da çok önemli ve ‘Bize Özel’ albümünün soundu için son yıllarda özel bir çalışma yaptığımızı söyleyebilirim. Kafanızdaki sounda ulaşmak, çoğu zaman uzun bir mesai ve emek istiyor.
Ay:
Sevgili Barış, tüm parçaların söz ve müziği sana ait ilk solo albümün Mutluluklar’ı 4 Haziran’da yayınlandın. Aynı zamanda albümündeki tüm enstrümanları da kendin çalıyorsun. Haliyle tamamen Barış Demirel imzalı bir çalışma çıkıyor karşımıza. Bunun böyle olmasını özellikle mi istedin şartlar mı bunu mu gerektirdi? Bize Mutluluklar’ın dinleyiciyle buluşma hikayesini anlatır mısın?
Yıllar içinde bir yandan farklı müzik projelerimi sürdürüp bir yandan da pek çok tarzdan müzisyenle ortak çalışmalarda bulunuyordum. Her yanını istediğim gibi tasarladığım bir albüm yapmak istiyordum, kendimi buna hazır hissettiğimde kayıtlara giriştim. Mutluluklar albümüm aslında uzun zamandır hiç dokunmadığım, şarkı söylediğim bestelerimden seçip düzenlediğim bir çalışma. Eski sevgililerime yazdığım bazı şarkılar.
‘Mutluluklar’ albümündeki tüm enstrümanları kendin çalıyorsun. Bir multienstrümantalistsin. Madem çalabiliyorum neden başkası çalsın ki diye mi düşündün. ‘Sazı tamamen ele almak’ konusundaki motivasyonun neydi?
Davul beat düzenlemeleri ve synhtesizer'da Da Poet vardı, gerisini ben çaldım. Albümün prodüktörlüğünü ikimiz yaptık. Kendi çaldığım şeylerden memnun olduğum için başkasına çaldırmaya gerek duymadım. En azından bu albüm için öyleydi.
‘Barıştık mı’ mahlasınla sahne alıyorsun bu barış sorusu dinleyiciye mi, müziğe mi, kendine mi kimedir? Ya da bu bir soru mudur?
Bu mahlas eskilerden geliyor. Ta 2000'lerde aldığım bir MSN hesabının adıydı. Yani tamamen geyiğine... Yine o zamanlarda MySpace adlı -amatör veya pofesyonel her müzisyen için o zamanlar velinimetti- platformdaki profilimin adı da Barıştık Mı'ydı. Sonra 2011 yılında Roxy Müzik Günleri'nde gelen birincilik ödülüyle -yarışmaya bu isimle katılmıştım- mahlası kullanmaya devam ettim. O isim şimdi 4 kişilik gruba dönüştü, ayrı bir proje olarak devam ediyor.
Trompet sanatçısısın yaptığın şarkıları biraz bu enstrümana uygun yapıyor olabilir misin? Yani şarkılarının değişmeyen başrolü trompet midir?
Sevgili Levent 18 Nisan’da yayınlanan ‘Dünya Serseri’ şarkın çok sevildi. İlk albümünü 2013 yılında yapmış olsan da kendi çalışmalarını uzun yıllar yayınlamadın. Aradan geçen bu süreçte kendi çalışmalarını paylaşmakla ilgili fikrini ne değiştirdi?
Merhabalar. Evet aradan uzun zaman geçti. Şarkılarımı duymadınız ama üretmeye hiç ara vermedim ve yolun nereye vardığını bilmeden, varacağı yeri hesaplamadan yürümeye çalıştım. Üretirken içimdeki müziğin değişmesi için elimden geleni yaptım. Kendimi keşfetmekten vazgeçmedim diyebilirim açıkçası. Bu içerdeki yolculuk müzik sektörüyle iletişiminiz olmadan da devam edebiliyor. Para kazanma derdi olmadan bunu devam ettirmek sanatçıyı inatçı birisi gibi gösterse de amaç her zaman daha iyi bir müziğe kavuşmak oluyor. İşler böyle safça ilerlerken karşınıza çıkan hayat daha sert, acımasız, bazen sentetik oluyor tabi ki... Kalbiniz kırılıyor, yoruluyorsunuz ama doğru bir kulak ve zihinle karşınızda sizi anlayan birisini bulunca kendiliğinden o süreç başlıyor. Engin Akıncı da tokmağı masaya vuran kişi oldu ve olaylar tekrar başladı.
‘Dünya Serseri’ şarkın Sadakatsiz dizisinde de çalındı sence şarkı ve dizinin birlikteliğinden nasıl bir duygu çıktı ortaya?
Sadakatsiz ve ‘Dünya Serseri’ sanki birbirlerinden habersiz iki ruh eşinin buluşması gibiydi. Cansu Dere dinlediyse beğenmiştir umarım diyorum içimden ara ara. Dizinin müziklerini yapan sevgili Cem Öget'in şarkıyı ve diziyi okuyuşu da inanılmazdı. Bu projede yer almak benim için de gurur verici oldu.
Teoman, Nil Karaibrahimgil, Nev, Rashit, Rhythm&Mood Orkestra gibi birçok sanatçı ve grupla da aynı sahneyi paylaştın bugüne dek bütün bu çalışmalar içinde edindiğin en önemli tecrübe ne olmuştur bir müzisyen olarak?
Pozitif enerji her zaman ilk aradığım şey oldu bütün kariyerimde. Her sahneden ayrı şeyler öğreniyorsunuz. Hepsi de birbirinden eşsiz; kimi keyifli, kimi tatsız ama en nihayetinde yolculuğunuzun birer parçası oluyor.
“Hayat bi’ bilmeceymiş çözene” diyorsun ya senin aran nasıl bu bilmeceyle?
Sevgili Daniska çok severek dinlediğimiz yeni şarkınız ‘Peki Ya Şimdi’yi Yaşar’ın yorumlaması için sosyal medyanızdan Yaşar’a bir çağrıda bulundunuz. Bu çağrınız çığ gibi büyüdü ve sonunda Yaşar’ın teklifinizi kabul etmesiyle sonuçlandı.
Sonuç: Şahane bir işbirliği ve olağanüstü bir şarkı. Sosyal medyanızdan bu gelişmeyi takipteydim ve çok tatlı orijinal bir teklif vardı ortada. (Hatta Ümit Besen de bu çağrınıza destek oldu) Ama bütün bu hikayenin sizin tarafınızdan nasıl geliştiğini öğrenmek isteriz. (Kamera arkasını yani, bizim görmediğimiz anları) ‘Peki Ya Şimdi’ şarkısını yaptınız ve ne oldu da bu şarkı tam Yaşar’ın yorumuna uygundur dediniz ve ilk buluşma nasıl oldu? Şarkıyı kaydetme aşaması hepsini bilmek istiyoruz. (Soru da biraz uzamış olabilir ama böyle keyifli hikayeler ve onu tamamlayan güzel şarkılarla her zaman karşılaşmıyoruz)
En başta ‘Keşke Meyhanesi’nin ilk şarkısı ‘Kavuşmak İhtimali’ne hayat veren canımız Eylem Atmaca’ya teşekkür ederek başlamak isteriz. Teklifimizi kabul ederek, bu çalışmaya inanmamıza vesile oldu. Onun verdiği güvenle Sevgili Ümit Besen’e davette bulunmaya cüret ettik. Ümit Besen sadece konuğumuz olmakla kalmadı, Yaşar’ı da bu çalışmaya ikna etmek için bize kefil oldu. Çok yüce gönüllü bir sanatçı Ümit Besen, çiçeği burnunda bir müzik grubuna cesaret verdi, ne kadar teşekkür etsek az. Yaşar, dinlemekten büyük keyif aldığımız, muhteşem bir yorumcu. ‘Peki Ya Şimdi’ ortaya çıktığında tüm grup birbirimize baktık, herkesin gözünde Yaşar adının bir harfi belirdi. O andan itibaren tek hevesimiz şarkıyı Yaşar’ın sesinden duymaktı. Yayınlanmasa bile olurdu vallahi. Takipçilerimizin de desteğiyle Yaşar’a şarkımızı ulaştırmayı başardık. Bu karşılaşmada bize destek olan Elif İzmir’e de sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz. Yaşar’ın stüdyomuza gelişini, şarkıyı seslendirmek için mikrofon başına geçtiği o ilk anı, klip çekimindeki samimiyetini, gönlümüzde her daim bir tebessüm gibi taşıyacağız.
‘Peki Ya Şimdi’ için “imkansız aşklara inananların” şarkısı diyorsunuz bu ‘imkansız’ durumunu biraz daha açar mısınız bir de bu imkansızlık mı acaba aşkı daha da büyütüyor?
Zamanın işi geçmek, geçerken de yaşananları altüst etmek, silip süpürmek. Galiba bu yüzden en kederli anıları gülerek, geçmiş güzel günleri gözyaşlarıyla hatırlarız. Biz, zamana direnen aşkların, silinmeyen izlerin, tutulmuş büyük sözlerin varlığına inanırız. Hayatın unutturmaya çalıştığı ne kadar insani hal varsa hepsini aklımızda tutmaya…
Yoksulluğu ortadan kaldırmalıyız derken, aynı mücadeleyi zenginlik için de vermemiz gerektiğini öğrendik. İmkan denilen şey de yürekli olmayı, temiz bir vicdanı zorunlu kılıyor, aynı imkansız aşklar gibi. Biz zarif ruhların, hakiki nezaketlerin, sevecen yüreklerin var olduğuna inanırız.
Ümit Besen’le de ‘Serçenin Şarkısı’nı yapmıştınız ‘Peki Ya Şimdi’den önce, biraz da bu işbirliğinden bahseder misiniz? Şarkı çıktıktan sonra sahibini mi seçiyor yoksa bir şarkı yapalım ve bunu Ümit Besen mi yorumlasın diyorsunuz?
Yeni single çalışmanız ‘Korkuyu Al İçimden’i 30 Nisan’da yayınladınız. Sizler müzik üretirken içinizden alınmasını istediğiniz korkular yaşıyor musunuz? Nedir onlar mesela?
Tanımlamakta güçlük çektiğimiz korkular var diyerek çıkılmış bir yol, ‘Korkuyu Al İçimden’in yolu. Birçok korkunun birleşerek oluşturduğu sıkıntı yumağının dışa, uzağa savruluşunu görme isteği. Müzik üretirken, hayatın içindeyken ara sıra yanımızdan geçen duygular bunlar. Zamanın hızla akışını göz ardı etmeye çalışırken kaçırdıklarımızın ve anlaşılamamanın korkusu. Bir yakına ayrı düşmeyle başlayan düşüncelerin dünyevi meselelere uzanarak, aklın yollarından geçen birçok düşüncenin açtığı yorgunluk hali. Hissedilen bu duyguların bir kurtarıcıya seslenerek ‘Korkuyu Al İçimden’ çığlığına dönüşmesi diyebiliriz özetle. Fakat belirtmeliyiz ki, bu çığlığı içimizi rahatlatacak birilerinin varlığını bilmemiz sağladı.
‘Uyursam Geçer mi’ şarkınız çok sevildi çok dinlendi, nasıl bir psikoloji bu şarkıyı çıkardı? Uyuyunca geçer mi gerçekten?
Yaşadığımız istenmeyen durumlardan bir kaçış yeri olarak uykuyu gördük biz. Uykular hep sığınılacak bir liman olarak beklerler yolcularını ve bu müthiş bir mucize, sihir bizler için. Sığınılacak bir limandan, yaralarımız onarılarak çıkılabilir mi? O şefkatli kollar olarak tasvir ettiğimiz uykular merhem olabilir mi? Bu soruların cevabını net olarak biz de bilmiyoruz. Kimi zaman öteler sızıyı, kimi zaman hafifletir, belki geçer gerçekten belki de sadece uyku esnasında sıyrılabilirsiniz o gerçeklerden. Önemli nokta her ihtimal dahilinde iyi geldiği. Nerede uyuduğunuz ve kiminle uyuyabildiğiniz ise önemli bir etken, 'geçiyor' diyebilmemizin kolaylaşabilmesi için.
‘Korkuyu Al İçimden’ yeni çıkaracağınız EP’den yayınladığınız ikinci çalışma. Dinleyiciyi bu EP’de nasıl şarkılar bekliyor ve EP ne zaman yayınlanıyor?
Dinleyiciyi bu EP’de hikayeleşmeyi tamamlayan şarkılar bekliyor. Aslında EP’de dinleyicilerin ne bekledeğini ‘Dünya Batıyor’ ve ‘Korkuyu Al İçimden’ şarkılarında belli ettik biraz ancak tabii ki EP’nin kalan iki parçası sizleri de bizleri de başka diyarlara götürecek. EP'nin yayın tarihi netleştiğinde sosyal medya hesaplarımızdan duyuracağız zaten.
‘Boşlukta Sallantıda’ canlı akustik bir albüm. Bugüne kadar yayınladığınız şarkılar arasında seçmece yaparak bu albümü yaptınız. Canlı akustik bir kayıt, konser izler gibi daha samimi bir yorum mu sunuyor dinleyiciye. Canlı ve akustik bir albüm yapma fikrinizin motivasyonu ne oldu?
O ana kadar yayınladığımız şarkılarımızı aynı zamanda akustik bir duyum ile dinleyiciyle buluşturma isteği uzun zamandır aklımızdaydı. Dinleyiciye daha temas eder bir atmosfer içinde olma hali ve stüdyo kaydının yanına daha samimi bulduğumuz bir opsiyon oluşturma fikri motivasyonumuz oldu. Bir de müziğin canlı halinden oldukça hoşlanan bir grubuz tabii o da etkili.