Şimdilerde, milyonlarca kişi nefesini tutmuş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararını bekliyor. Karar, başvuranların aleyhine çıkarsa polisler ve jandarmalar, lehine çıkarsa siviller çok sevinecek.
Henüz 12 yaşındaydı. 19 Ocak 2001 günü tutuklandı. Hırsızlıkla suçlandı. Parmak izleri ve DNA için örnek alındı. Yargılandı. 14 Haziran’da beraat etti. Yaşı küçük olduğundan, adının sadece baş harfini biliyoruz: S.
S. ile aynı kentte yaşayan bir başkası, Michael Marper, 38 yaşındaydı. Eski kız arkadaşıyla kavga edince, 13 Mart 2001’de tutuklandı. Parmak izleri ve DNA örnekleri alındı. Birkaç ay sonra kız, şikayetini geri aldı. Bir rastlantı eseri, S.’nin beraat ettiği gün, Bay Marper’in de davası düştü.
Hem S, hem de Bay Marper, Yorkshire polisine başvurarak, parmak izi ve DNA bilgilerinin veri tabanlarından silinmesini talep ettiler. Polis, 1984 tarihli Polis ve Ceza Delilleri Yasası’na göre, bunları silmek zorunda olmadığını bildirince, idare mahkemesine başvurdular. Mahkeme başvuruyu reddedince, temyize gittiler. Temyiz mahkemesi, bire karşı iki oyla, uygulamanın yürürlükteki İngiliz yasalarına aykırı olmadığından hareketle idare mahkemesinin görüşüne katıldı.
Bunun üzerine, S. ve Michael Marper, 16 Ağustos 2004’te, ayrı ayrı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdular. Her ikisi, parmak izleri ve DNA profillerinin veri tabanlarından çıkartılmadığını, bu nedenle, halen yürütülen soruşturmalarda olay yerinden ya da mağdur üzerinden elde edilen DNA profilleri ile kendi bilgilerinin karşılaştırıldığını ve bilgilerinin, yürürlükteki yasalara göre, 100 yaşına ya da ölünceye kadar veritabanlarında kalacağını belirttiler. Bu bilgilerin ileride başka amaçlarla kullanılabileceğinden kaygı duyduklarını, beraat eden ya da şikayet geri alındığı için davası düşen kişilere, şüpheli ya da hükümlü gibi davranılmaması gerektiğinden söz ettiler. Durumlarının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, özel hayata saygıyı düzenleyen 8. maddesine ve ayrımcılığı yasaklayan 14. maddesine aykırı olduğunu iddia ettiler.
16 Ocak 2007’de, AİHM’nin, Andoralı başkanı Joseph Casadevall ve altı yargıçtan oluşan 4. Dairesi (Section) dosyaları birleştirilen her iki başvurunun kabulüne karar verdi. 27 Şubat 2008’de de, Fransız Jean-Paul Costa başkanlığında 17 yargıçtan oluşan Büyük Kurul (Grand Chamber), İngiliz hükümeti ile S. ve Michael Marper’in temsilcilerini dinledi. Büyük Kurul’un yıl sonuna kadar karar vermesi bekleniyor.
Eğer, parmak izi ve DNA bilgileri veri tabanlarından çıkartılmayan Sheffield’li iki İngiliz vatandaşı haklı bulunursa halen dünyanın en eski, en geniş parmak izi ve DNA veritabanlarından yararlanarak suçları aydınlatan ve elindeki verileri, az sonra okuyacağınız biçimde katlamayı hedefleyen İngiliz polisi en az yarım milyon DNA profilini silmek zorunda kalacak ve bu yüzden canı çok, ama çok sıkılacak.
Böylesi bir gelişme sadece İngiliz polisini değil, 11 Eylül 2001’den sonraki terör korkusuyla, veritabanlarını onlarınkine benzer şekilde genişletmeyi, böylelikle İngilizlerin başarısını yakalamayı hedefleyen, dünyanın diğer güvenlik teşkilatlarını; ayrıca "İngilizler yetmez, gelen turistleri de bankalayalım" diyen deneyimli temyiz yargıçlarından Lord Stephen Sedley gibilerini de, hayal kırıklığına uğratacak.
FUTBOL AŞKI YAKALATTI
4.5 milyon kayıtla, dünyanın en geniş DNA veri tabanına sahip İngiltere, bankasına her 45 saniyede yeni bir profil ekliyor. Polis, ulusal güvenlik, adalet sistemi ve göçten sorumlu bakanlık, yani Home Office, Başbakan Tony Blair’in 2006 Nisan’ında dile getirdiği "20. yüzyıl yöntemleriyle 21. yüzyıl suçluları ile savaşılamaz" görüşünün sıkı bir takipçisi. Yetkililer, DNA bankalarının genişlemesini savunurken, "Hüküm giymemiş kişilere ait bilgiler sayesinde, 3 bin suç aydınlatıldı" diyorlar. Son bir aydır severek kullandıkları örneklerin başında, 18 yaşındaki model Sally Anne Bowman’ın katili aşçı Mark Dixie’nin bir rastlantı sonucu yakalanması geliyor.
25 Eylül 2005 gecesi, evinden birkaç metre uzaklıkta ölü bulunan genç, sarışın, güzel kadının üzerinden saldırgana ait biyolojik örnek, buradan da DNA profili elde edilmişti. Profil dokuz ay sonra FIFA Dünya Kupası maçlarını seyrederken sıradan bir mahalle kavgasına karışan, bu nedenle DNA’sı alınan aşçı Mark Dixie’nin özelliklerini tuttu. Aşçı, "Ben öldürmedim. Zaten ölüydü, ben sadece cinsel ilişkiye girdim" şeklinde kendini savunmaya kalksa da, 22 Şubat 2008 günü ömür boyu hapse mahkum edildi.
Bowman cinayetini soruşturmakla görevlendirilen polis müdürü Stuart Cundy, kararın verildiği gün basının karşısına çıktı ve pek çok kişinin paylaştığı bir hayali dile getirdi. "Her vatandaşımızın DNA bilgisinin yer aldığı Ulusal bir DNA bankamız olsaydı, Sally Anne’ın katilini bulmak için 9 ay beklemeyecektik, adalet 2.5 yıl gecikmemiş olacaktı."
İzleyen günlerde pek çok bakan ve siyasetçi; polis müdürü ile aynı görüşte olduklarını, ancak herkesin DNA’sının bankalanmasının hem pratik, hem de etik bazı sorunlar yaratacağı yönünde beyanatlar verdiler.
Aşçı’nın bankadaki DNA bilgisi sayesinde, sadece Sally Anne cinayeti ile bağlantısı ortaya çıkmadı. 1998’de çalışmaya gittiği Avustralya’da, Taylandlı bir kadını yaralayıp ırzına geçtiği, ayrıca 2001’de telefon kulübesindeki bir kadını seyrederek, kulübe dışında kendini tatmin edenin de o olduğu anlaşıldı.
Bankadaki bebek olası mağdur
İngilizler, Daily Mail gazetesinin Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde ele geçirdiği bir uygulamayı öğrenince fenalık geçirdi. Yorkshire polisi yedi aylık bir kız bebeğin DNA’sını bankalamıştı. Bebek bankadaki 10 yaşından küçük 47 çocuktan biriydi. Üstelik, 2007’de bankaya sokulanların 100 bini hiçbir suça karışmadıkları halde DNA bilgileri ömürlerinin sonuna kadar orada kalacak olan 10-16 yaş arasında çocuklardı ve önemli bir bölümü beyaz ırktan olmayanlardı.
Sivil özgürlüklerin savunucu Liberty’nin başkanı Shami Chakrabarti "Çocukların DNA’sı ailelerin rızası olmadan alınamaz. Kim bilir anne babaları nasıl bir baskı gördü ki buna izin verdi. DNA insanın en değerli malzemesidir. Ondan ailenin kim olduğu bulunur, ne kadar yaşayacağın anlaşılır. Polisin, binlerce çocuğun bilgisini sonsuza kadar koruyacağına nasıl güveneceğiz?" diye sormaya başladı. Polis, kız bebeğin "olası mağdur" olarak görüldüğünü ve ailesinin bu çerçevede DNA’sının alınmasına razı geldiğini bildirdiyse de, pek yüreklere su serpemedi.
Liberty’nin avukatları suçsuz çocukların bankadaki kayıtlarının silinmesi için uğraşıyor. Ender de olsa başarılı olabiliyor. Örneğin duvara yazı yazdığı iddiasıyla tutuklanan, ancak daha sonra hata yapıldığı anlaşılan, 13 yaşındaki erkek çocuğun bilgilerini geçen sonbahar altı ay kadar uğraştıktan sonra sildirebilmişlerdi.
Azınlık Raporu gerçek oluyor
13 yıldan bu yana genişleyen DNA bankasında, bugün her 20 İngiliz’den birinin kaydı bulunuyor. Nüfusun siyah derili erkeklerinin yüzde 40’ı, Asyalıların yüzde 13’ü, beyazların yüzde 9’u, burada. Bankaya herkesi sokmak isteyenler etnik grupların asimetrik dağılımını kullanıyor, "Böylece herkese eşit davranmış oluruz" diyorlar.
Yasalar değişmezse gelecek yıl bu zamanlarda, bankadaki 10-18 yaş arasındakilerin sayısı 1.5 milyonu bulacak. Hele, 16 Mart 2008 günü Scotland Yard Kriminal Laboratuvarı’nın başkanı ve Polis Müdürleri Birliği ACPO’nun DNA konularındaki sözcüsü Gary Pugh’un bir beyanatı var ki, DNA bankalarının suçla mücadeledeki önemine inanmış benim gibi birisini bile çileden çıkartmaya yetiyor.
Bay Pugh, yıllardır, "Suç Önleme ve Denetleme Stratejileri" başlıklı lisansüstü dersimde yer verdiğim, kriminolojinin iyi bilinen "Çocukları suç işlemeye iten bazı risk faktörleri ve onları suç işlemekten alıkoyan bazı koruyucu faktörler vardır" savından yola çıkıyor. Bir örnek verilecek olursa, çocuğun ailesinde bir hükümlünün varlığı "risk", okuldaki başarısı ise "koruyucu" faktördür ve bu nedenle babası, kardeşi vb. suç işlemiş çocuğun, okulda başarılı olabilmesi için gayret edilir. Ancak Pugh, riskli çocukların günün birinde mutlaka suç işleyeceğine inanıyor, onları daha beş yaşındayken saptamayı ve DNA’larını alarak bankalamayı öneriyor. Bu görüş, "Azınlık Raporu benzeri bir bilim kurgu filminden sahneler" ya da "polis devletine doğru dört nala gidiş" şeklinde eleştirilse de, polis, zaten 2004’ten bu yana, 10 yaşından büyükleri tutukladığında DNA örneği alma yetkisine sahip. Pugh’un istediği örnek alma yaşını beşe indirebilmek.
ALTI YAŞA PARMAK İZİ
Bu arada, "Geleceğin suçlusu, bugünün çocukları" diye yola çıkanların sadece İngilizler olmadığını da hatırlatmakta fayda var. Örneğin şubat başında Avrupa Birliği, sınırlarından giren ve çıkan altı yaşından büyük herkesin parmak izini incelemeye karar verdi. Alt sınırın daha da düşürülmemesinin tek nedeni eldeki teknolojinin yetersizliği.
Pugh’la hemen hemen aynı günlerde; çocuk, okul ve aileden sorumlu İngiliz Bakan Ed Balls, çocuk suçluluğunun aile içinde önlenmesi projelerine 218 milyon İngiliz liralık (540 milyon YTL) kaynak aktarılacağını bildirdi. Bu projeler, yaşları 10’a kadar inen "potansiyel suçlu" çocukları olan yaklaşık 1000 aileyle birer "iyi hal" sözleşmesinin imzalanmasını kapsıyor.
Böylece her çocuğa, "ısrarcı ve inatçı" bir sosyal çalışmacı tayin edilecek. Çocukla ailesinin bağlarını güçlendirmeye çalışacak bu yetkili, gerektiğinde uyuşturucu bağımlılığının tedavisi ya da şiddet yönetimi için bir profesyonele başvuracak. Sözleşmede yer alan kısıtlamalara uymayan çocuklara mahkemelerden birer Anti Sosyal Davranış Emirnamesi (Anti Social Behaviour Order, ASBO) gönderilecek. Böylesi bir mahkeme emri için, bir öğretmenin, çocuğun devamsızlığından şikayeti ya da bir komşunun ihbarı yeterli. İngiliz yasaları, ASBO’da belirtilen yasakların ihlaline para cezası, beş yıla kadar hapis cezası veya bunların ikisinin birden verilmesine imkan tanıyor.
TOP OYNAMAK OTOBÜSE BİNMEK YASAK
1989 tarihli Suç ve Düzensizlik Yasası ile birlikte hayata geçen ve özellikle gençlerin suç işlemesini önleyeceği düşünülen Anti Sosyal Davranış Emirnamesi’nin, ilk altı yılını değerlendiren bir parlamento komisyonu, ASBO gönderilenlerin yarısının, eninde sonunda hapse düştüğünü, ASBO ile hareket ve davranışları kısıtlananların yüzde 39’unun 10-15, yüzde 38’inin 16-20 yaş aralığındaki çocuk ve gençler olduğunu açığa çıkardı. Rapor, ASBO ihlali yüzünden hapsedilen gençlerin bir çoğunun ASBO’ya yol açan anti sosyal davranışlarının, aslında hapis gerektirmeyecek bir kabahat olduğuna dikkat çekti.
Komisyon raporunda bazı uygulamalara da yer verdi. 13 yaşındaki bir erkek çocuğa, sokakta top oynadığı için ASBO gönderilmiş, biri 10, diğeri 11 yaşında iki erkek kardeşin yanlarında bir üçüncü kişiyle sokakta dolaşması, bir motosiklete sürücü ya da yolcu olarak binmeleri, ders olmadığı zamanlarda herhangi bir okulun bahçe ya da binasına adım atmaları, bir ikamet ya da ticarethaneye sahibinin izni olmadan girmeleri yasaklanmıştı. 17 yaşındaki Birminghamlının, otobüslerin üst katında yolculuk etmesi, 13 yaşındaki bir çocuğun kızdığı kişilere "ot" demesi, yine ASBO konusu olmuştu.