Mata Hari’yi idama götüren makyaj çantası

Gerçekten casus muydu, yoksa günah keçisi mi? Her şey bir yana, koca dayağı yemese ve bir Rus askerini sevmese, idam mangasının karşısına çıkmazdı.

"Doğu Hint Adaları’nda görevli subay, cana yakın genç kızla tanışmak istiyor- niyeti ciddi."

Doğu Hint Adaları, 100 yıldır Hollanda sömürgesiydi. Göğsüne sıralı rengarenk madalyalardan başarılı bir asker olduğu hemen anlaşılan pos bıyıklı, iri yarı, çapkın Rudolph MacLeod, 40’ına merdiven dayamıştı. Java’nın iklimi ona pek yaramamıştı. Romatizma ağrılarına bir de şeker hastalığı eklenince keyfi iyiden iyiye kaçmış, kendini alkole vermişti. Baktı olacak gibi değil, tedavi için Amsterdam’a döndü.

Bir dostunun ondan habersiz verdiği ilana çok sinirlendi ama, başvuranlardan biri ile görüşmeden de edemedi. "Anam, babam yok, seninle hemen evlenir, dünyanın neresi olursa gelirim" dedi kız. Bu, sarı saçlı, mavi gözlü, açık tenli insanların çoğunlukta olduğu kuzey Avrupa ülkesindeki kara kaşlı, kara saçlı, uzun boylu, esmer tenli Margaretha Geertruida "Grietje" Zelle’nin, ne ilk, ne de son yalanıydı.

11 Temmuz 1895’te evlendiler. Önce Java, ardından Sumatra’ya taşındılar. İki çocukları oldu. Bir haziran gecesi, her ikisi kusmaya başladı. Oğlan öldü, kız yaşadı. Onları kimin, neden zehirlediği anlaşılamadı. Genç kadın, kocasının kıskançlığına, sarhoşluğuna, dayağına, çapkınlığına dayanamadı. 1902’de, boşanma talebiyle mahkemeye başvurdu ve kızını bundan sonra sadece bir kez görebildi.

ASYA MÜZESİNDEKİ YALAN DANSI

Paris’te mankenlik, modellik yaparak ve Moliere Sirki’nde at binerek karnını doyurmaya çalıştıysa da, başaramadı. Sonunda, Montmartre eğlence bölgesindeki bir gece kulübünde, kendi icadı olan "Yılan Dansı"nı sergilemeye başladı. Bir gün, Madam Kireevsky’nin sosyete için düzenlediği partide dans etmesini istediler. Onu, "Oryantal Dansçı Leydi MacLeod" diye takdim ettiler. 1905 yılının Ocak ayıydı. Temsilden sonra, Asya Sanatları Müzesi’nin sahibi, işadamı Emile Guimet, "Bir gece müzemde dans eder misin?" diye sordu. "Sergilediğim elbiseleri giyer, mücevherleri takarsın, Hint prensesi olduğunu söyleriz, ama Leydi MacLeod adını değiştirmemiz gerek."

13 Mart 1905 gecesi 1.78’lik boyuyla Margaretha, yarı karanlık bir Hint tapınağı dekorunun önünde, çıplak ayaklarının dibinde bir yağ kandili, bedenini çorap gibi saran ten rengi bir tül, beline tutturulmuş, yerleri süpüren Hint kumaşları, kıymetli taşlar işlenmiş küçük bir sutyen, kol ve bacaklarına takılı göz alıcı takılarla, etrafına parfüm kokuları saçarak dakikalarca dans etti. O gece, annesinin Hint prensesi, dedesinin Endonezya kralı olduğu masallarına inanmaya dünden razı milyonların dünyasına bir yıldız düştü. Erkekleri çıldırtacak ve tüm zamanların hakkında en çok şey uydurulacak güzel kadının Malayca bir adı vardı artık: Mata Hari (Şafağın Gözü, Güneş).

DÜNYAYI KANA BULAYAN İLK KURŞUN

Mata Hari, başında, tavus kuşu tüyleriyle süslü tepeliği, yanı başında kürkleri, köpekleri ve aşıklarını sayan dedikodu yazarları ile birlikte Avrupa başkentlerini dolaştı, sadece gece kulüplerinde değil, hiçbir dans eğitimi almamış olmasına rağmen Milano’nun ünlü Scala’sında bile sahneye çıktı, yarı çıplak fotoğrafları kartpostalları, sigara paketlerini, bisküvi kutularını; bedeninin kıvrımları da çok sayıda subay, diplomat, politikacı ve işadamının rüyalarını, 150 kadarının yatağını süsledi. 1917’de çift taraflı casuslukla suçlandığında, pek azı yanındaydı.

1914 yazında Berlin’deydi. 28 Temmuz’da beklenmedik bir şey oldu ve bütün planları suya düştü. Saat 10.45 sularında, Saraybosna’daki Latin Köprüsü yakınlarında bir adam, önünden geçmekte olan üstü açık otomobile doğru, Belçika malı 38’lik yarı otomatik tabancasını doğrulttu ve iki kez ateş etti. Kurşunlardan biri, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın şahdamarına, diğeri karısı Hohenberg Düşesi Sophie’nin karnına saplandı. Birkaç hafta içinde 1. Dünya Savaşı’nın alevleri her yanı saracaktı. Mata Hari, zor bela Almanya’yı terk ederek anavatanı Hollanda’ya döndü.

İSTİHBARAT ŞEFİYLE KAPALI KAPILAR ARDINDA

Yeni aşığı, Hollanda ordusunda albay Baron Willem van der Capellen, Lahey’deki evin kirasını ve faturalarını ödemekten vazgeçmiş ve savaş, kimsede Hintli bir dansözü seyredecek keyif bırakmamıştı. Beş parasız kalan (ya da kaldığını söyleyen) Mata Hari, Paris yakınlarındaki malikanesini satmak için Fransa’ya gitmek istediğinde vize alamadı.

İngiltere üzerinden önce İspanya’ya, oradan Fransa’ya girmeyi planladı. Elindeki pasaportun sahte olduğunu fark eden İngilizler, onu istihbarat servisinin şefi Sir Basil Thomson’un karşısına çıkarttılar. "Konuşurum ama, bir şartım var" dedi Mata Hari, "Yanımızda kimseler olmamalı." Yarım saat sonra, "Casus olduğunu kabul etti" diye anlattı polis şefi "Ama sandığımız gibi Almanlara değil, Fransızlara çalışıyormuş." Kapalı kapılar ardında neler olduğunu bilemeyiz elbette, Mata Hari gerçekten o sıra Fransızlar için mi çalışıyordu, yoksa söyledikleri yalan mıydı. Şu var ki, Sir Thomson bu görüşmeden 10 yıl sonra, bir gece vakti, Londra’nın ünlü Hyde Parkı’nda "ahlaka mugayir" davranıştan ötürü tutuklandı. 64 yaşındaydı, bir banka oturmuş, torunu olacak yaştaki genç kadının boynuna kollarını dolamıştı.

PEŞİNDE ÜÇ MİLLETTEN AJAN KALBİNDE GENÇ RUS

Savaşın bütün zorluklarına rağmen Mata Hari, tanıdığı üst düzey subay ve diplomatların desteğiyle Londra’dan Madrid’e, oradan Paris’e gidebildi. Savaş öncesi satın aldığı malikanesini satabildi. Rus subayı Wladimir Masloff’la bu arada tanıştığı sanılıyor. O Masloff ki, kendinden 17 yaş küçüktü, yıllar önce kaybettiği oğluna benziyordu. O Masloff ki, cepheden tek gözünü kaybederek dönecek, tedavi olmazsa kör olacağı söylenecekti.

Genç Rus, Mata Hari’yle gerçekten evlenmek istedi mi; çok sayıda kaynakta ileri sürüldüğü gibi, Mata Hari, Fransız istihbaratının şefi George Ladoux’nun casusluk önerisine, onun gözlerini tedavi ettirecek parayı bulmak için mi evet dedi bilinmez. Ancak şurası muhakkak ki, 1916 ortalarında Mata Hari’nin peşinde bir değil, iki değil, üç milletin ajanı vardı ve her biri, kimden yana çalıştığını çözmeye çalışıyordu.

ASKERİ ATAŞE TUZAK KURUYOR

Ocak 1917’de, eski aşıklarından biri, Almanların Madrid’deki askeri ataşesi binbaşı Arnold von Kalle, Berlin’e şifreli bir radyo mesajı geçerek H21 kod adlı ajanın verdiği bilgileri aktardı. Von Kalle, Fransızların şifreyi çözeceğini, H21 ile Mata Hari’yi kastettiğini anlayacaklarını biliyordu. Çift taraflı çalıştığına emin olduğu kadını ortadan kaldırma işini, Fransızlara bırakmıştı.

13 Şubat 1917 sabahı, komiser Albert Priolet, Paris’in ünlü Champs-Elysees caddesindeki Elysees Palace otelinin 131 numaralı odasının kapısına üç kez vurdu. Kapıyı Mata Hari açtı. Komiser, yargıç yüzbaşı Pierre Bouchardon’un tutuklama emrini okudu. Yanındaki 5 memur odayı aradı, kuşkulandıkları eşya ve belgeleri 12 ayrı pakete ayırıp, mühürlediler.

Mata Hari’yi idama götürecek en önemli delil, küçük bir makyaj çantasından çıkanları doldurdukları ve üzerine, "Delil No 11" diye yazdıkları torbadaydı. Çantadakileri, adli kimliklendirme bürosu müdür yardımcısı kimyacı Edouard Bayle inceledi. Ruj, rimel ve parfümlerin orijinal olduğuna karar verdi. Dr. Vergne’nin yazdığı reçete üzerine Paris’teki Roberts eczanesinin hazırladığı kremde cıva oksisiyanür, kahverengi cam şişedeki sıvıda ise cıva 2 iyodür ve potasyum iyodür buldu. Savcılığa gönderdiği ekspertiz raporunun sonuna bir cümle ekledi. "Gerek krem, gerekse şişedeki sıvı, tedavi amaçlı kullanılan bileşiklerdir. Ancak su ile seyreldiklerinde, görünmez mürekkep olarak işe yarayabilirler."

FRENGİ İLACINA GÖRÜNMEZ MÜREKKEP DEDİLER

Mata Hari, makyaj çantasından çıkan cıvalı krem ile sıvıyı, gebe kalmamak için vajinal yolla kullandığını söyledi. Alman casusu olduğuna inanan Fransızlar, düşmana yolladığı gizli bilgileri bunlarla yazdığını ileri sürdüler. Görünmez mürekkep olarak limon suyu ya da süt gibi sıradan sıvılar yerine, neden eczanede hazırlanan cıvalı preparatları kullandığını kimse merak etmedi.

Aslında, 1900’lerin ilk yıllarında seks işçileri arasında frengi çok yaygındı. Tedavisinde devrim yaratacak arsenikli Salvarsan henüz çok yeniydi, penisilin daha keşfedilmemişti, tek çare yutulan ve deriye sürülen cıvalı preparatlardı.

Çok sayıda erkekle birarada olan Mata Hari, belki de frengiliydi. Elimizde, Mata Hari’nin bu açıdan incelendiğine dair hiçbir veri yok. Ancak, delil yetersizliğinden serbest bırakılacağını ummuşsa, meslek hayatını etkilememesi için bu gerçeği gizlemiş olabilir.

Otel odasında ele geçen ve Hollanda’daki Alman konsolosunun, hesabına 20 bin frank yatırdığını bildiren telgrafı, Mata Hari, "hizmetlerim karşılığında" şeklinde açıkladı. Savcı, söz konusu hizmetin, düşmana satılan gizli bilgiler olduğuna emindi. Birkaç kişi dışında, Rus sevgilisi dahil olmak üzere, tanıdıklarının ihanetine uğradı.

Saint Lazarre kadın cezaevinde tutulduğu beş ayda 17 kez sorgulandı, sadece ilki ve sonuncusunda avukatı, eski aşıklarından 74 yaşındaki Edouard Clunet yanındaydı. Paris adalet sarayında dinleyicisiz olarak yapılan duruşması bir buçuk gün sürdü, hukuk eğitimi almamış 7 askeri yargıç tarafından suçlu bulundu ve 16 Ekim 1917’de kurşunlanarak idam edildi. Cesedi, eğitimlerde kullanılmak üzere Sorbonne Tıp Fakültesi anatomi kürsüsüne teslim edildi.

GERÇEKLERİ 2017’DE ÖĞRENECEĞİZ

1970’te açılan Alman askeri istihbarat arşivi, H21 kod adıyla görevlendirildiğini, ancak işe yarar bir istihbarat toplayamadığını kaydediyor. İngiliz istihbarat servisi MI5’in 1999 başında yayınlanan belgelerinde, Mata Hari’nin iki yıl izlendiği, askeri açıdan önem taşıyan bir bilgiyi düşmana ilettiğine dair delil bulunamadığı yazılı. 2001 Ekim’inde bir kısmı yayınlanan, Fransız askeri mahkeme tutanaklarında ise, tutuklanışının 3. haftasında Alman casusu olduğunu itiraf ettiği kayıtlı. Mata Hari’nin gerçekten casus mu, yoksa o sıralar pek başarılı olamayan Fransız ordusunun aradığı bir günah keçisi mi olduğunu, soruşturma dosyasının tamamının açılacağı 2017’de öğreneceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları