İnsan sadece bir kere ölür

Saniyede dört kişinin doğduğu, iki kişinin öldüğü dünyamızda, insanın kendi doğumuyla ilgili bir düzenleme yapabilmesi mümkün değil.

Buna karşılık, ölüm sonrasında olacaklar her ne kadar inanç, kültür, ekonomik durum ve yasalara bağlı olsa da, bir yanda sıradan bir tabutla gömülmekten sıkılanlar ve bundan yararlanarak para kazananlar, diğer yanda gömülecek mezar bulamayanlar var. Pazar günü okunacak bir yazı değil, biliyorum. Ama unutmayın, yaşam rastlantı, ölüm kesindir ve Moliere’in dediği gibi, insan sadece bir kere ölür.

27 Kasım 2005 Pazar günü, Philadelphia Eagles ile Green Bay Packers’in Amerikan futbol maçına dakikalar kala, adamın biri sahaya daldı, elinde naylon poşet, ardında beyaz bir toz bulutu bırakarak koşmaya başladı. 50 metre kadar sonra diz çöktü, haç çıkarttı ve yüzükoyun yere uzandı. Birkaç güvenlik personeli yanıbaşında bitiverdi ve apar topar dışarı çıkartıldı. Maç, Eagles’in 19-14 üstünlüğüyle sonlandı. Ama, etrafa saçılan beyaz tozu tartışmaktan, binlerce Amerikalının pazarı da zehir oldu.

"Zehir" demem aslında lafın gelişi. Meğerse, Arizonalı, bar sahibi Christopher Noteboom, koyu bir Eagles taraftarı olan annesinin son isteğini yerine getirmiş, sevgili takımı maça çıkmadan hemen önce, küllerini sahaya savurmuş. Gerçi Noteboom, "hakkı olmayan yere tecavüz"den 27 Aralık’ta para cezasına çarptırıldı ama olsun, annesi, Eagles’in ve Lincoln stadının sonsuza kadar parçası kalacaktı.

"Pazara kadar değil, mezara kadar" demekle yetinmeyip, öldükten sonra küllerini takımlarının stadına serptirmenin meraklısı çok. Bunların başında İngilizler geliyor. En büyük sorun da, yeni bir stat inşa edildiğinde yaşanıyor. Eski stattaki küller, kimi zaman bir alışveriş merkezinin altında kalıveriyor.

EKOLOJİK DEFİN

6 AYDA GÜBRE OLUNUYOR


Bazı ülkelerde, gömülmek ya da yakılmak dışında başka seçenekler de var. Örneğin İsveç firması Promessa Organic AB, mezar yeri sıkıntısının ve çevre kirliliğinin her geçen gün arttığı dünyamızda, kalıntıları ortadan kaldırmada işe yarayacak yeni bir yöntem geliştirmiş. Ceset önce donduruluyor, daha sonra sıvı azota daldırılarak, kırılgan hale getiriliyor. Ses dalgalarıyla organik bir toza dönüştürülen gövde, vakum altında kurutuluyor. "Hijyenik ve kokusuz" olduğu iddia edilen son ürün, mısır nişastasından yapılmış bir kaba aktarılıyor ve fazla derin olmayacak şekilde toprağa gömülüyor. En geç 6 ayda, iyi bir gübreye dönüşüyorsunuz. Firma, en sevdiğiniz ağacı üzerinize dikmeyi, böylelikle sizi hızla ekolojik döngüye katmayı öneriyor.

PLASTİNASYON

İSTENİLEN POZDA KALINIYOR


Plastinasyon, vücudun tüm sıvısının boşaltıldığı ve bunun yerine sıvı polimer enjekte edildiği bir yöntem. Özel gazlar püskürtülüp, ısıtıldıktan sonra "sabit" hale geliyor, "temiz, kokusuz ve kalıcı" oluyorsunuz. Beden şeffaflaştığından ve istenen "poz" verdirilebildiğinden, eğitime çok elverişli. Bu nedenle, 40 ülkede 400 kadar üniversite, formaldehidle korunan kadavralar yerine, plastinasyon uygulanmış cesetleri tercih ediyor.

Heidelbergli anatomi uzmanı Gunther von Hagens, plastinasyonu ilk bulan kişi ve patenti ona ait. Koruma altına aldığı cesetlerini ilk kez 1995’te Japonya’da sergilemiş. Daha sonra, 12 ülkenin 25 kentinde, 17 milyon kişi onları izlemiş. Halen cesetlerinin bir bölümünü Toronto’da, bir bölümünü Philadelphia’da "Beden Dünyaları" adıyla sergiliyor. Eğer öldükten sonra bedeninizin bu şekilde sergilenmesini isterseniz, Von Hagens’e başvurabilir, üstelik hangi pozu almak istediğinizi de bildirebilirsiniz.

DOĞAYA TERK ETME

AKBABALARA YEM OLMAK


Hindistan’ın Parsi Zerdüştleri ve Tibet Budistleri, bedenlerini akbabalara yem etmeyi seçiyorlar. Çevre temizliği konusunda olağanüstü titiz olan Zerdüştler, ölü bir bedenin toprağın ve ateşin saflığını kirleteceğine inandıklarından cenazelerini, tepelik bir yere inşa ettikleri "Sessizlik Kuleleri"nin üzerine bırakıyorlar. Son yıllarda akbabaların sayısı bir hayli azaldığından, Parsiler, cenaze törenlerini geleneklerine uygun biçimde sürdürememekten şikayetçiler.

Batı ülkelerinde ölen Parsiler, kuşlara yem olamıyor. Yakınları, sevdiklerini yakmak ve küllerini nehre, göle, havaya savurmak ya da küçük bir kapta muhafaza etmekle yetinmek zorundalar. (Bir Parsi olan Queens rock grubunun ünlü solisti Freddy Mercury -gerçek adı Farrokh Bulsara- Londra’nın Kensal Green Mezarlığı’nın krematoryumunda yakıldı. Küllerin Cenevre Gölü’ne serpildiği söylenirse de kesin değildir.)

Tibetli Budistlerin yöntemi biraz farklı. Onlar, ölülerini parçalıyor, daha sonra kuşlara, hatta kimi zaman vahşi köpeklere terk ediyorlar. Parası olanlar, cenazelerini bu törenlerin yapıldığı üç tapınaktan birine götürebiliyor. Olmayanlar ise, yakın bir yerdeki kayalıkları bu amaçla kullanıyor.

Halbuki bundan 3 bin yıl önce Çin’in güneyinde yaşayanlar, sevdiklerinin kurda kuşa yem olmasından çok korkmuş ve cesetleri tek parça ağaçtan oydukları tabutlara yerleştirip, dik yamaçlara asmışlar. Bu tabutlardan 300 kadarı, Wuyi Dağlarında hálá asılı duruyor.

KÜLE DÖNÜŞME

HATIRA MERCAN KAYALIĞI


Eternal Reefs firması ise, balıklarla birlikte uyuyabilmeniz için, küllerinizi yapay bir mercan kayalığının parçası haline getirebiliyor. Şirketin, 11 Eylül saldırısında ölenlerin günümüz DNA teknolojisi ile kimliklendirilemeyen 9726 parça kemiğini küle dönüştürme ve New York açıklarında bir mercan kayalığı yapma fikri kabul görmedi. (Kalıntılar, New York Adli Tabipliği’nde tutuluyor. Küçük, yanmış kemik parçacıklarından DNA eldesinde kullanılabilecek yeni bir teknik geliştirildiğinde, yeniden çalışılacak ve daha önce 1585 kişiye ait 19916 parçada yapıldığı gibi, ailelere teslim edilecekler.)

UZAYIN DERİNLİKLERİNE DOĞRU

Space Services, Houston’da bir şirket. Uzaya, uyduyla kül fırlatıyor. Bir gram kül olarak, sadece dünyanın yörüngesine kadar gitmek isterseniz maliyeti 1000 YTL. Ay’a ya da daha derinliklere ulaşmak için 10 katını gözden çıkartmanız gerek. Hava koşulları elverdiyse, dün California’daki Vandenberg Hava Üssü’nden fırlatılan Falcon 1 roketinin 180 kadar "yolcusu" arasında, Uzay Yolu dizisinin "ışınlama"dan sorumlu mühendisi "Scotty", James Doohan da vardı.

Şubat 2005’te canına kıyan, Amerikalı yazar Hunter S Thompson’un son arzusu, tam güneş batarken gökyüzüne saçılmaktı. Geçtiğimiz yaz, Aspen, Colorado’daki çiftliğinde bu isteği yerine geldi. Tüm masraflarını arkadaşı aktör Johnny Depp’in üstlendiği cenaze töreninde, külleri, havai fişekler içerisinde havaya karıştı.

PIRLANTA BİR YÜZÜK OLMAK

Küllerinizdeki karbonu, 24 hafta kadar süren bir işlemle "sertifikalı, yüksek kaliteli" bir pırlantaya dönüştürenler de var. Müşteri sayısı bine ulaşan LifeGem, taşın büyüklüğüne göre, 3-25 bin YTL alıyor. Özel kesim ve montür isterseniz, biraz daha fazla para ödemeniz gerekecek. Böylece, sevdiğinizin boynunda bir kolye, parmağında bir yüzük olarak hatırlanmaya devam edersiniz. Küllerinizin tamamından, her biri 1 kıratlık (0.2 gram) 50 pırlanta yapılabiliyor. Eldeki hiçbir yöntem, pırlantanın sizin küllerinizden olduğunu kanıtlayamadığından, LifeGem şirketinin söylediklerini bugüne değin sınayan olmadı.

GÖMÜLME

KİM CANLI GÖMÜLMEK İSTER


"Bana otopsi yaptırmaya söz verin. Canlı gömülmek istemiyorum." Bunlar, besteci Frederic Chopin’in son sözleri. 18 ve 19. yüzyılda, Chopin gibi, canlı gömülmekten korkan çoktu. Güvenli tabutların ortak noktası, "ölü"nün dış dünya ile iletişimini sağlayabilmekti. Kiminin içindeki ip, kilisenin çanına, kimininki bir işaret fişeğine bağlıydı. Diğer ucu da müteveffanın bacağına ya da koluna. (Zaman zaman, ölü dirilmediği halde, çanın neden çaldığını, sizi daha fazla rahatsız etmemek için yazmıyorum).

Bazı tabutlara kürek, merdiven, yeterince yiyecek ve içecek kondu ve elbette toprağın üzerine ulaşan havalandırma borusu. Güvenli tabutlar günümüzde de var. İtalyan Fabrizio Caselli’nin geliştirdiği modelde bir alarm sistemi, çift yönlü mikrofon, el feneri, oksijen tankı, kalp vurum detektörü, bir de kalp stimülatörü bulunuyor.

Canlı gömülmekten korkmayan ve tıpkı bundan 1000 yıl önce, güneşe tapan Meksikalı Toltek savaşçılarının erkekliğe adım atma törenlerinde yaşadıklarına benzer heyecanları tatmak isteyenler de var. Amerika, İngiltere ve Avustralya’da, meraklısına "şaman" öğretmenler rehberliğinde kendi mezarı kazdırılıp, içinde 8-10 saat geçirmesi sağlanıyor.

YER KALMADI, ÖLMEYİN

Vic Fearn, sıradışı tabutlar imal eden bir şirket. Uçak, uçurtma, kızak, gitar, tirbuşon, bale ayakkabısı ve daha nice akla hayale gelmeyecek biçimde tabutlarla, insanları son yolculuklarında mutlu etmeye çalışıyor.

Geniş topraklı ülkelerdeki tabut imalatçıları, boyu "XX-large", içi kadife kaplı, dışı çelik, bronz, bakır, fiberglas ya da beton tabutları "Sevdiklerinizi rahat ettirin, onları toprak, su ve havanın zararlı etkilerinden koruyun" diye pazarlayadursun, Güney Afrika’da, bırakın rahat etmeyi, artık enine yatmak bile mümkün değil. AIDS’e bağlı ölümler arttığından, tabutlar dikine yerleştiriliyor. Japonya’da ise, neredeyse mezar yeri kalmadığından, cenazelerin yakılması tavsiye ediliyor.

Fransa’nın Akdeniz kıyısındaki 5449 kişi nüfuslu Le Lavandou’nun belediye reisi Gil Bernardi ise daha ileri giderek, eski mezarlıkta yer kalmadığını, yeni mezarlık inşaatının mahkeme kararı ile durdurulduğunu, bu mesele halledilinceye kadar kimsenin ölmemesini emretti! Haberlere göre, belediye reisinin emrine, evsiz bir gariban dışında herkes uymuş.

KREMASYON NEDİR?

Müslüman ve Yahudilere yasak olan kremasyon (yaklaşık 1000-1200 derece sıcaklıkta cesedin en az 70 dakika yakılması), Hıristiyanlar’ın büyük bir bölümü için mümkün, Hindu ve Budistler için, bazı istisnalar dışında, zorunlu bir sondur. Ingrid Bergman, Steve Mc Queen, Rock Hudson, Kurt Cobain, Walt Disney, Alfred Hitchcock, Albert Einstein (beyni çıkartıldıktan sonra), Prenses Margaret küle dönüşmeyi seçen ünlülerden sadece birkaçı. İnsan bedenindeki olağanüstü değerli moleküllerin doğal döngüye katılmasını ve yeni canlara yapıtaşı olmasını engelleyen bu işlemi daha "çevre

dostu" bulanlar, ciddi bir yanılgı içindeler. Krematoryumların bacalarından gökyüzüne karışan sadece su buharı ve karbondioksit gazı olmayıp, aralarında azot oksit,

kükürt dioksit, cıva (sadece İsveç’te, 1 yılda yakılanların diş dolgularından gökyüzüne yükselen cıva, iki tona

yakın), hidrojen fluorür, hidrojen klorür, furan ve dioksin gibi, çevreyi kirleten pek çok bileşik yer alır. Geride kalan 2-3 kg külde (yaşa, cinsiyete, ağırlığa göre değişir) başlıca kalsiyum, çinko, demir, fosfor, potasyum, silis bulunur.

KÜL MÜ KUM MU

Zaman zaman, krematoryumlarda teslim edilen küllerde sahtekarlık yapanlar da olur. Georgia’daki Tri-State krematoryum skandalı bunlardan biri. 2002’de, bazıları bahçeye gömülmüş, bazıları yakındaki ormana atılmış 344 ceset bulundu. Bunlardan teşhis edilebilen 200’ünün ailelerine haber verildi. "Kül" niyetine teslim aldıkları örneklerde yapılan emisyon spektroskopi analizinde fosfor bulunamadı. Böylelikle kemik olmadıkları ortaya çıktı. Ailelelere kemik külü yerine, talaş, alçı tozu ya da kum veren şirketin sahibi Ray Brent Marsh, ömür boyu hapse mahkum edildi. Kemik külü olduğunu anlamak kolay da, kimin külleri olduğuna gelince, iş farklı. Çünkü modern krematoryumlarda, beden sadece yakılmakla kalmıyor, işlem sonunda kalan küçük kemik ve diş kalıntıları öğütülerek, ince bir toz haline getiriliyor. Bu tozda DNA analizi henüz başarılamıyor. Öğütme öncesi kalıntılarda ise, tıpkı yanmış cesetlerdeki gibi DNA analizi ile kimliğin ve babalığın saptanması mümkün. Öte yandan, kremasyon iznini uzman bir hekim vermediğinde, sonradan ortaya çıkan bir cinayet ya da intihar iddiasının (ağır metal zehirlenmesi gibi bazı istisnalar dışında) araştırılması hayal bile edilemez.
Yazarın Tüm Yazıları