Fildişi masalarda kaplan eti çorbası

Yabani hayvan kaçakçılığından elde edilen kara paranın hacmi, yasa dışı uyuşturucu ve silah ticaretinin boyutuna yaklaşmış durumda. Her yıl, uluslararası sözleşmeler ve ulusal düzenlemelerle yasaklandığı halde, soyu tehlikede olan 30 bine yakın memeli canlı, 2 - 5 milyon kuş ve 10 milyon dolayında sürüngen derisi, alınıp satılıyor.

2002 Haziran’ında, Afrika’nın güneydoğusundaki 10 milyonluk Malavi’nin polisi, Interpol’ün yabani hayvan ve bitki kaçakçılığı birimini aradı ve ülkelerinden yola çıkıp Güney Afrika’nın Durban limanına ulaşan 6 metre uzunluğunda ve 6.5 ton ağırlığındaki bir konteynerin, Singapur’a giden bir gemiye yüklendiğini ve konteynerde fil dişlerinin ve fildişinden yapılmış kaçak ürünlerin olduğundan kuşkulandıklarını bildirdi./images/100/0x0/55ea6946f018fbb8f87e2788

Profesyoneller, ister uyuşturucu olsun, isterse silah ya da CD, kaçak malların ancak yüzde 10 kadarının gümrük kapılarında ele geçtiğini kabul eder. Bu sayı elbette, "ortalama" bir orandır ama kaba hesaplar yapmaya ve yakalanan malın miktarından yola çıkarak, kaçakçılığın boyutunu, kazanılacak kara paranın hacmini hesaplamaya faydası dokunur.

Buna göre, konteynerdeki 6.5 ton fil dişi, gerçekte kaçakçıların elindeki malın yüzde 10’ydu ve tüylerimizi ürperten bir facianın işaretiydi. Çünkü 6.5 ton fildişi elde etmek için, en az 5 - 6 bin fili öldürmek gerekir.

13-14 MİLYON YTL’LİK FİLDİŞİ

Haziran sonunda gemi, Singapur limanındaydı, konteynere el kondu ve Malavi polisinin öngördüğü şekilde, içinden her biri ortalama 11 kilogram ağırlığında 532 adet farklı kalınlık ve boyda fil dişi ile, hanko imalinde kullanılacak tam 42 bin 120 adet 1.5 - 2 santimetre çapında, yaklaşık 6 santimetre uzunluğunda fildişi silindir çıktı. Alt yüzeyine, kişiye özgü bilgilerin kabartma şeklinde işlendiği hanko, Asya’nın doğusundaki ülkelerde, kıymetli belge, mektup, sözleşme ve sanat eserlerini mühürlemekte kullanılır. Fildişi bir hankonun piyasa değeri 150 - 200 YTL arasında değişir. Fil dişleri de karaborsada, kilosu 700 - 1000 YTL’den alıcı bulur. Bu durumda, konteynerdeki yükün değeri 13 - 14 milyon YTL’yi bulmaktaydı.

Soruşturma sırasında fil dişlerinin, komşu Zambiya’dan Malavi’ye küçük partiler halinde taşındığı ortaya çıktı. Zambiya yetkilileri, fillerin kendi ülkelerinde değil, başka ülkelerde öldürüldüğünde ısrar etti. Taraf oldukları 1989 CITES sözleşmesini (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) çiğnemekle suçlanmak istemediler. O tarihte henüz fil dişlerinin, hangi ülkenin topraklarındaki fillere ait olduğu elde anlaşılamıyordu. Zambiya hükümetinin haklı mı, haksız mı olduğunu ortaya çıkartmak, dört yıl sürecekti.

DNA İÇİN FİL DIŞKISI TOPLANDI

2002 yılının son aylarında bazı insanlar, Afrika’nın tropik yağmur ormanları ile kuru çölleri arasında yer alan geniş çayırlarında, bir başka deyişle savanalarında, bazıları da ormanlarında dolaşıp durdular. Ellerindeki kavanozlara fil dışkıları doldurdular, üzerini alkolle örttüler ve bir laboratuvara gönderdiler. Laboratuvar, sadece fillerin dışkısını değil, değişik araştırıcıların elinde bulunan ve Afrika’nın neresinde öldürüldüğü kesin olarak bilinen fillerin dişlerini ve derilerini de topladı. Bu koleksiyonun nedeni, savana ve orman filleri olarak iki büyük sınıfa ayrılan Afrika fillerinin DNA özelliklerini belirlemekti. Eğer başarılabilirse, fildişi kaçakçılığının en önemli sorunu, yani fillerin nerede öldürüldüğü meselesine bir çözüm bulunabilecek, Malavi’den Singapur’a yollanan 6.5 ton fildişinin kökeni anlaşılabilecek, "Bunlar bizim fillerimiz değil" diye tutturan Zambiya’nın iddiası, bilimsel bir yöntemle sınanacaktı.

SONUNDA FİLLERİN KÖKENİ SAPTANDI

ABD Balık ve Yaban Yaşamı Adli Bilimler Merkezi’nin müdürü Ken Goddard ile Afrika’da olan biteni tartışırken, "Henüz hankolardan DNA elde edemediler ama, toplanan dışkılardan, ayrıca uzun süre sıcakta muhafaza edilmiş olsa bile fillerin dişlerinden ve derilerinden DNA saflaştırabildiler" demişti. Seattle’deki Washington Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nün doğal kaynakları koruma merkezinin başkanı Sam Wasser’in ekibinden söz ediyordu. Sam, hankolardan DNA elde etmekte sıkıntılar yaşasa da, 2005 yılı içinde, diş, deri ve dışkılardan yola çıkarak, 500 kadar Afrika filinin DNA özelliklerinin kayıtlı olduğu bir bilgi bankası oluşturabildi.

Ardından, Singapur’da ele geçen 532 fil dişi arasından rastlantısal olarak seçtiği 40 kadarının DNA’sı saflaştırdı ve bankadaki bilgilerle karşılaştırarak fillerin Zambiya’nın savanalarında öldürüldüklerini kanıtladı. DNA delilleri sayesinde, son on yılda sadece 135 filin kaçakçıların eline düştüğünü iddia eden Zambiya hükümeti, binlerle ifade edilen bir fil kıyımıyla suçlandı, yaban hayatının korunmasından sorumlu birimin müdürünün görevine son verdi. Yargıladığı kaçakçıları, evvelce görülmedik ağırlıkta hapis cezalarına çarptırdı.

2020’DE AFRİKA’DA FİL KALMAYACAK

Kişi başı yıllık gelirin ancak 400 dolar olduğu ve nüfusun yüzde 70 kadarının açlık sınırının altında yaşadığı Zambiya gibi bir ülkenin, yeterli dış destek olmaksızın fildişi kaçakçılığı ile mücadelesi imkansız olmasa bile, zor gözüküyor. Nitekim, Singapur yakalamasından 3 yıl kadar sonra bu kez Filipinler’de, yine Zambiya’dan yüklenmiş 6 ton fildişi ele geçti. Gerçi kaçakçılar adalete teslim edildiler ama, fildişleri muhafaza edildikleri Filipin gümrüğünden çalındı.

Fildişi kaçakçılığında sadece Zambiya’dan söz etmek doğru değil. Örneğin, 2006 baharında, Tanzanya’nın Darüsselam’ından yola çıkarak Tayvan’ın Kaohsiung limanına gelen, piyasa değeri 3.5 milyon doları bulan fildişlerinin, Tanzanya’da öldürülen hayvanlara ait olduğu anlaşıldı. 2008 Mayıs’ında, Kamerun’dan Hong Kong’a gönderilen 4 ton kadar fil dişinin, aslında Kamerun’da değil, Gabon ile Kongo - Brazzaville arasındaki ormanlarda öldürülen fillerden elde edildiği, yine DNA bankası sayesinde ortaya çıktı.

İnterpol’ün, yaban yaşamına karşı suçlar çalışma grubundan Bill Clark, sadece Afrika’da yılda 70 bin kadar filin kaçakçılarca katledildiğini, bu kıyımı CITES sözleşmesinin bir süre engelleyebildiğini, ancak Japonya, Çin ve A.B.D’deki fildişi talebinin yükselmesi yüzünden, yeniden hızlandığını bildiriyor.

İnterpol’e göre, 20 yıl önce 1.3 milyonu bulan Afrika fili popülasyonu, günümüzde 470 bine inmiş durumda. Katliamın en hızlı gerçekleştiği ülkelerden biri Çad. 300 bin olan fil sayısı, iki yıl önceki Zakouma Milli Parkı yakınlarındaki kıyımla birlikte, artık onbinin altına düşmüş durumda. Bu gidişe dur denmezse, 2020’de Afrika’da hiç fil kalmayacak. 1989’da iyi kalite bir dişin kilosunun karaborsada 100 dolar civarındayken, şimdilerde bin dolara alıcı bulması, kaçakçılığı körükleyen başlıca neden. Bundan 10 yıl kadar önce Kenya’nın Amboseli Milli Parkı’nda üzerinde balonla uçarken hayranlıkla izlediğimiz fil sürülerini, torunlarımızın göremeyebileceği beni üzüyor.

HER DERDE DEVA KAPLAN TOZU

Kaplan penisini kaynatıp içerek cinsel gücünü arttırmaya çalışan, ziyafetlerde kaplan eti sunarak zenginliğini kanıtlayanların sayısı hiç az değil. Her gün en az bir kaplanın, bu tip ilaçlar için öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Asya’nın hemen her ülkesinde dini ve kültürel sembol olan kaplan, bir çoğunda milli hayvan olarak saygı görür, bayraklarda yer alır. Güçlü ve çekici görünümü sayesinde, spor malzemesinden benzine, kurşun kalemden çikolataya çeşitli ürünlerin satışını arttırır. Buna rağmen kaplan, sayısı bir yüzyılda 100 binden 4 bine inerek, en hızla azalan canlıdır. 1940’da Bali kaplanının soyu tükenmiş, 70’lerde Orta Asya, 80’lerde Java, 90’larda Güney Çin kaplanı yok olmuştur. Bu azalmayı, toprağın kullanım biçimi, iklim değişiklikleri, çevre koşulları elbette etkilemiştir ama, durdurulamadığı takdirde kaplan soyunun pek yakında tamamen ortadan kalkmasına yolaçacak tehdit, kaçakçılardır.

Kaplan parçaları ve bunların ürünlerinin ticareti, son on yıldır bütün dünyada yasaktır. Yasalara saygılı imalatçılar, geleneksel Çin ilaçlarına kaplan ürünleri yerine, alternatif maddeler koymaktadır. Bununla birlikte, kaplan penisini kaynatıp içerek cinsel gücünü arttırmaya çalışan, ziyafetlerde kaplan eti sunrak zenginliğini kanıtlayan, pirinç rakısına kaplan kemiği ekleyerek kuvvet kazanmak isteyen, derisini duvarına asarak evini dekore edenlerin sayısı hiç de az değildir. Öte yandan, 800 milyon kadar Çinli’nin her derde deva kaplanlı ilaçlardan vazgeçmediği ve bu akımın Asya’nın diğer ülkeleri bir yana, ABD ve Avrupa ülkelerine de yayıldığı bir başka gerçektir. Üç İngiliz aktivistin 1984 yılında kurduğu ve günümüzde dünyanın dört bir yanında yaban yaşam kaçakçılarının peşine düşen Çevre Soruşturma Ajansı’na göre (The Environmental Investigation Agency, EIA) her gün en az bir kaplan, bu tip ilaçların yapımı için öldürülmektedir.

Diğer yasadışı örgütlü suçlarla işbirliği içinde yürütülen kaplan kaçakçılığı karlı bir iştir. Bir orman köylüsüne 150 - 200 dolar ödenerek öldürtülen bir kaplanın dişinden pençesine, gözünden yağına tüm parçaları pazarlandığında 10 - 70 bin dolar kazanmak mümkün olmaktadır. Hele kaplan kemiği katılmış içkiler, elden ele geçtiğinde, tıpkı eroin gibi seyreltildiğinden, kazanç katlanarak büyür.
Yazarın Tüm Yazıları