Pekin Olimpiyatları’na, şunun şurasında günler kaldı. Finale kalacaklar ile madalya kazananacakların bir çoğunun dopingli olacağından kuşku duyanların sayısı giderek artıyor. Neden mi? Çünkü, testosteron ve EPO dopingi her zaman bulunamıyor. Gen dopingini ise ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
Bir kaç hafta önce, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin önerileri doğrultusunda yürütmekte olduğumuz bir proje çerçevesinde, farklı spor dallarının antrenörleriyle gerçekleştirdiğimiz bir sohbet toplantısında, konumuz olmamasına rağmen, doping gündeme geldi.
Antrenörlerden biri, "Bilimde ileri olan ülkelerin sporcuları, henüz doping taramalarında aranmayan maddelerle doping yapıyor ama anlaşılmıyor, kabak bizim başımıza patlıyor" diyecek oldu. Diğerleri bu görüşe katıldı ve ben, bütün gayretlerime rağmen, onların bu yargısını kıramadım. Moral bozmamak için, o toplantıda dile getirmedim ama, haksız da sayılmazlar. Sadece doping listesinde olmayanların değil, olanların bile saptanmasında ciddi sorunlar var.
GENİ FARKLI OLAN YAKALANMIYOR
Dünya Anti Doping Ajası WADA’nın istatistiklerine göre, doping kontrollerinde alınan idrar örneklerinden pozitif sonuç verenlerin yüzde 43’ünde, testosteron bulunuyor. Bu veri, testosteronun ne denli sık kullanılan bir doping maddesi olduğunun kanıtı. Kısa bir süre önce İsveç’ten gelen bir haber, aslında testosteron kullananların çok daha fazla olduğunu ve kontrollerde yakalanamadıklarını ortaya çıkarttı.
Karolinska Enstitüsü’ndeki araştırmaya katılan 55 erkeğin tamamı çok sağlıklıydı ve bilim uğruna denek olmayı kabul etmişlerdi. Hepsine aynı miktarda testosteron hormonu enjekte edildi ve 15 gün boyunca hepsinin idrarı alınarak, testosteron dopingi kontrollerinde uygulanan standart yöntemle incelendi. Sonuçlar beklendiği gibi çıktı. Daha doğrusu, çıktı "sayılır". Çünkü 33’ünün idrarından, bedenlerine testosteron enjekte edildiği anlaşılıyordu da, 17’si "temiz"di. Daha önce hiç bilinmeyen bir durumdu bu ve keşfedilen bir kalıtımsal özelliğin sonucuydu. Bu 17 erkeğin kasları, testosteron hormonuna yanıt veriyor ve gelişiyordu ama, testosteronu idrarda çözünen şekle dönüştüren genleri eksikti.
Moleküler genetikçi Jenny Jakobsson Schulze’ye göre sarı ırkın her üç erkeğinden ikisinde, beyaz ırkın her on erkeğinden birinde, böylesi bir eksiklik gözleniyor. Diğer topluluklarla ilgili henüz bir bilgi yok. Ayrıca kadınlarla erkekler arasında bir fark olup olmadığı da bilinmiyor.
Bu bulgu, dopingle mücadele açısından bir kabus. Çünkü, testosteronu idrarda çözebilecek şekle dönüştüren gene sahip olmayan sporcular testosteron kullanırsa, halen yapılmakta olan testle dopingi saptamak mümkün değil.
Bunun da bir çözümü var elbette. Sporcuların DNA’sını inceleyerek, bu gen kusurunu taşıyıp taşımadığına bakmak. Şimdilik WADA, DNA düzeyindeki araştırmalara, etik kaygılarını öne sürerek sıcak bakmıyor. Zaten baksa da, şu anda bir işe yaramaz, çünkü Pekin Olimpiyatları’na pek bir şey kalmadı.
Testosteron kullandığı halde, doping kontrollerinde yakalanmayanlar, bu tür bir kalıtımsal özellik taşıdıklarını tesadüfen fark ederek testosteron kullanmayı sürdürebilirler. İnsanın aklına ister istemez daha kötü bir senaryo geliyor. Acaba, sporcuların DNA’sını inceledikten sonra, "Sen testosteron kullanma, yakalanırsın, ama sen kullanabilirsin." diye akıl verenler var mı?
UTANÇ TURU SÜRÜYOR
Eritropoietin, ya da kısaca EPO, böbreklerce sentezlenen ve kemik iliğinin daha fazla alyuvarlar yapmasını sağlayan bir hormondur. Dışarıdan EPO alınırsa, alyuvarların sayısı, dolayısıyla dokulara taşınan oksijen miktarı artar. Oksijen demek, enerji ve dayanıklılık demektir, bu nedenle EPO kullanmak dopinge girer ve WADA tarafından akredite laboratuvarlara gönderilen idrar örneklerinde mutlaka aranır.
EPO ile doping yapıldığı ilk kez 1998’de, bir rastlantı eseri ortaya çıkmıştı. Fransız gümrükçüler, Belçika’ya geçmekte olan Festina bisiklet takımının fizyoterapisti Willy Voet’un bagajını açtırmasaydı eğer, otomobilinde taşıdığı büyüme hormonu, testosteron, uyuşturucu madde, amfetamin ve sayısız enjektörle birlikte EPO bulunmayacak ve bunun dopingte kullanıldığını kim bilir ne zaman öğrenecektik.
Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından Uluslararası Fransa Bisiklet Turu, yıllar içinde, EPO kullananlar yüzünden bir Utanç Turu’na dönüştü. 95’incisi 5 Temmuz’da başlayan ve 180 bisikletçinin 3 hafta boyunca 3 bin 500 kilometreden fazla pedal çevireceği turda, önce iki İspanyol bisikletçide, Moises Duenas Nevado and Manuel Beltran’da, ardından 22 yaşındaki İtalyan Riccardo Ricco’da EPO bulundu. EPO’nun sadece bisiklet, atletizm, kayak krosu gibi dayanıklılık gerektiren spor dallarında yarışan sporcular tarafından kullanıldığını sanmak yanlış olur. Örneğin geçtiğimiz aylarda, Almanların milli bilardocusu Axel Buescher’in de EPO kullandığına tanık olduk.
EPO DOPİNGİ ATLANIYOR
26 Haziran 2008 günü, Journal of Applied Physiology’de (Uygulamalı Fizyoloji Dergisi) yayınlanan, ancak sonuçlarını mayıstan bu yana bildiğimiz bir araştırma var.
Yaş ortalaması 23 olan 8 sağlıklı erkek, 7 hafta süreyle, Kopenhag Kas Araştırmaları Merkezi’nin araştırmasına katılıyorlar. Bu kişilere, ilk iki hafta boyunca her gün, ardından birer hafta aralıklarla, iki kez daha EPO iğnesi yapılıyor. Bu erkeklerden deney öncesinden başlamak üzere, 49 gün boyunca biyolojik örnek alınıyor ve idrarları WADA tarafından akredite iki laboratuvara gönderiliyor.
Adları gizlenen bu laboratuvarlardan "A" diye tanımlananı, her gün EPO iğnesi yapılan dönemde, bütün deneklerin EPO kullandığını saptadığı halde, "B" laboratuvarı bir örneğe "negatif", kalanlarına "şüpheli" sonucu veriyor. Kısacası, deneklerden bir tekine bile EPO iğnesi yapıldığını anlayamıyor.
Araştırmanın, haftada bir kez EPO yapılan ikinci döneminde alınan idrar örneklerinde ise, ne "A" ne B" laboratuvarı, deneklerin tamamında EPO bulabiliyor. Üstelik "A" nın şüpheli dediğine, "B" negatif, "B" laboratuvarının pozitif dediğine, diğeri "negatif" sonucu veriyor.
Carsten Lundby ve arkadaşlarının bu araştırması, spor dünyasına bomba gibi düştü. Çünkü, akredite laboratuvarlar arasındaki kalite farkını ve çelişkili sonuçlar elde ettiklerini ortaya çıkartması bir yana, laboratuvarların EPO dopingi yapmış kişileri her zaman saptayamadığını kanıtladı.
Testosteron’un her zaman bulunamadığını gösteren araştırmaya, bir de EPO analizlerinde yaşanan bu kargaşa eklenince, Pekin Olimpiyatları’ndaki madalyalara duyulacak kuşkuyu hayal bile edemiyorum.
GEN DOPİNGİNE BİR İKİ
Çin’de bir hastanede, iki Çinli doktor ve Amerikalı bir yüzme antrenörü konuşuyor. "Kür, iki hafta sürer. Damardan dört kez kök hücre verilmesi uygun olur. Her seferinde 40 milyon hücre enjekte ederiz. İki katına da çıkılabilir. Ne kadar fazla olursa, performansı o kadar yükselir. Henüz sporcularda denemedik ama, hayati bir aksilik olmaz. Bedeli 24 bin dolar. Bizde büyüme hormonu tedavisi de var. Ancak dikkatli olmanız gerekir, çünkü büyüme hormonu doping listesinde". Doktorlar, antrenöre hastaneyi gezdiriyor, uygulamanın yapılacağı odayı gösteriyorlar.
Geçtiğimiz hafta, kendisini yüzme antrenörü olarak tanıtan bir Alman gazetecinin, Çinli doktorlarla giriştiği gen dopingi pazarlığının gizli kamera görüntüleri, Alman ARD televizyonunda yayınlandı.
Çin’in ev sahipliğinde gerçekleşecek olimpiyatlara az kala, şok edici sahneleri izleyen Uluslararası Anti-Doping Ajansı (WADA) Genel Müdürü David Howman, "En kötü tahminimden de daha kötü" demek zorunda kaldı. "Şu anda gen dopingi yapıyor olmaları ve pek yakında başlayacak muhteşem olayda da gen dopinginin yapılabilecek olması çok kaygı verici. Bundan hep korkmuş, ancak hekimlerin bu tür davranışlara yönelmeyeceğini ummuştuk. Meğer yanılmışız."
Kas kitlesini birkaç günde dört katına çıkaran tedaviye hücum
Dr. Se-Jin Lee, Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nde çalışan bir gen tedavisi uzmanı. AIDS, kanser gibi hastalıklarda görülen kas erimesini tedavi etmek amacıyla araştırmalar yapıyor. Farelere enjekte ettiği ve myostatin adını verdiği bir maddenin, kas kitlesini bir kaç günde dört katına çıkarttığını yayınladığı andan itibaren, myostatin’i denemek isteyen antrenör ve sporcuların e-posta bombardımanı ile karşılaşmış.
Se-Jin Lee’nin kas hastalıklarını tedavi amacıyla yürüttüğü araştırmanın, kısa zamanda doping amacıyla deneneceği muhakkak. Köln’deki Alman Spor Yüksek Okulu’nda görevli gen tedavisi uzmanı Patrick Diel, bir süre önce konuyu Alman Parlamentosu’nun gündemine taşıdı. Diel, Çinli bilim adamlarının Se-Jin Lee’nin tedavide kullandığı maddenin tablet halinde de işe yaradığını keşfetmiş olduklarını iddia ediyor. Bu durumda, doping için iğne olmaya bile gerek yok.
Torontolu spor doktoru Mauro di Pasquale ise, antrenörlerle yaptığı görüşmelere dayanarak, şimdiye değin çok sayıda profesyonel atletin yanı sıra olimpik düzeyde elit atletin de Çin’e giderek, üniversite hastanelerinde, özel kliniklerde gen dopingi yaptırdığını ileri sürüyor.
Gen dopingini en az iki yıl sonra saptayabilecekler
WADA’nın tanımlamasına göre gen dopingi, tedavi amacını taşımayan ve performans arttırmaya yönelik olarak, insan organizmasına yabancı genlerin sokulması ya da kişinin kendi genlerinin değişikliğe uğratılmasıdır. Genlerin çalışma şekli, çok basit kimyasallarla bile değişikliğe uğratılabilir. Bu nedenle, "gen dopingi" çerçevesi çok geniş bir kavram ve moleküler genetik ve eczacılıkla ilgili araştırmaların doğal bir sonucu olarak gelişen bu doping şeklinin, alışageldiklerimizden daha zararlı olduğunu iddia etmek için henüz çok erken.
Gen dopingine yarayacak yöntemlerle çalışan araştırıcılar, antrenör ve sporcuların doping talepleriyle karşılaşmaktan yakınıp, duruyorlar. Gen dopingini kanıtlamak henüz mümkün değil. Bu nedenle taleplerin karşılanıp, karşılanmadığını bilmiyoruz. Bu tür bir dopingin yapıldığını, en erken iki yıl sonra saptayabileceğiz. Üstelik gen dopinginde kullanılabilecek her yöntem için, farklı bir tanı tekniği geliştirmek gerekiyor. Dolayısıyla bu süre iki yılı da aşabilir.
Sudan ucuz doping
Geçen haftanın spor gündeminde, iki ilginç haber daha vardı. Bunlardan ilki, küçük yaştakilere doping maddesi vermekten iki kez ceza almış bir milli takım antrenörü Çinli’nin halen görev yaptığı, diğeri bayanlar 200 metre kurbağalamada gümüş madalya sahibi Çinli Huang Xiaomin’in, 1988 Seul Yaz Olimpiyatları’nda hem kendisinin, hem de arkadaşlarının dopingli olduğu.
Bu ve benzeri negatif propagandalar yüzünden Çin hükümeti, dopingle mücadeleyi ciddiye aldığını ve kesinlikle göz yumulmayacağını her fırsatta dile getiriyor. Hatta, yasaklı maddelerin piyasaya sürülmesini engellemek amacıyla, olimpiyatlar öncesinde bu maddeleri imal eden fabrikaların lisanslarını bile kaldırdı.
Faaliyeti geçici olarak durdurulan şirketlerden biri GenSci. Çin’in, karlılığı en yüksek ilaç imalatçısı GenSci, bir doping maddesi olan büyüme hormonu piyasasının yüzde 70’ini, Jintropin adlı preparatı ile elinde bulunduruyor. Bu hormonu internetten pazarlayan, müşterileriyle doğrudan e-posta aracılığı ile iletişime geçen GenSci, şu sıralar verilen siparişleri karşılamakta gecikeceğini, ürün doping listesinde yer aldığından olimpiyatlar öncesi satış yapamadıklarını, oyunlar biter bitmez hizmetin eski hızına döneceğini bildiriyor.
Ancak, Çin hükümetinin aldığı önlemlerin pek de yeterli olmadığı muhakkak. Çünkü Çin piyasasında, halen batı dünyasının hiç bilmediği ve daha önce insanlarda hiç denenmediğinden yan etkilerine ilişkin bilgi bulunmayan bir dizi steroid preparatına rastlamak mümkün. Bu maddeler henüz doping listelerine alınmadığından, yapılacak doping kontrollerinde aranmayacaklar. Öte yandan, batı pazarlarında 100 gram EPO’nun 6 bin Euro olan fiyatı, Çin’de 150 Euro’ya kadar düşmüş.