Küçük bir mücevher dersi

Dişilik ve kadınlık nosyonlarım kuvvetli olduğu için takıp takıştırmaya bayılırım.

Mağara devrinde yaşasaydım herhalde bol bol hayvan tırnağı ve kemiği takıp takıştırırdım. Rahmetli annem hep küpesiyle yatıp kalkardı. O kadar ki kulağının biri yırtıktı. Anneme bir gün sordum, ‘‘Niye hep küpe takıyorsun?’’ diye, ‘‘Şeytana sormuşlar karın niye çirkin diye, o da küpesi yok da onun için cevabını vermiş’’ dedi.

Annem, ‘‘Müslümanlıkta sürme çekmek, küpe takmak sevaptır’’ derdi. Artık doğru muydu, değil miydi çok araştırmadım ama o gün bugündür ben de küpe takmadan dolaşmam. Ayrıca özel merakım da vardır. Bütün kuyumcu dükkánlarının vitrinlerine bakarım. Nerede bir mücevher sergisi olduğunu duysam muhakkak vakit ayırıp giderim. Eşimin, dostumun takıları hep dikkatimi çeker, işin hoş tarafı kocam da meraklıdır. O da benimle sergilere gelip merakla bakar. Bu, herhalde pek az paylaştığımız zevklerden biridir.

Benim için asırlar boyunca en güzel model yaratan ve sanatın zirvesine ulaşan üç mücevherci vardır. Bunların arasında Rene Lalique, Cartier ve Bulgari takı sanatının dahileridir. Rene Lalique Art Nouveau devrinde, hemen arkasından gelen Art Deco'da da Cartier ve bence son zamanlarda modellerde aşama ve yenilik yapan da Bulgari olmuştur.

Rene Lalique'i, hepimiz cam eşyasından dolayı tanırız ama esasında mücevhercidir. Çok küçük yaşında bir mücevhercinin yanında çırak olarak başlayan Rene Lalique, daha sonraları çizim kabiliyeti kuvvetli olduğundan resim dersleri alarak 1895'ten 1910'lara kadar Paris'in meşhur kuyumcularına mücevher desenleri çizmeye başlar ve modelleri Paris sergilerinde hep birincilik alır. Sonra işi kapanan bir mücevhercinin dükkánını satın alarak kendi imzasıyla harikalar yaratır. Japon sanatından ve tabiattan esinlenerek, gününün modasına da uyarak şaheserler meydana getirir. Bugün en güzel Lalique mücevherlerini, Lizbon'daki ‘‘Bay yüzde beş’’ adıyla anılan Calouste Sarkis Gulbenkian'ın müzesinde görmek mümkündür. Harika bir koleksiyondur. Bir zamanlar müzesini Türkiye'de kurmayı teklif eden Gulbenkian'ın vakıf kurma şartını gözardı eden Türk Hükümeti bu fırsatı kaçırmıştır.

Benim için ikinci büyük mücevher sanatı gene Fransa'nın Louis-François Cartier ailesi tarafından başlatılan müessesede yaratılmıştır. 20. yüzyıl başlarında sanayi devrimini yaşayan Avrupa'da ve dünyada zenginlik artmıştır. Kolonilerden gelen servet Avrupa krallarını ve aristokrasisini oldukça zenginleştirdiği için hemen hemen bütün dünya saraylarına ve aristokratlarına hizmet eden Cartier'nin her devrinin zevkli birer sanat şaheseri olduğu kesindir. Ama ben daha ziyade 1920'lerde Art Deco modasının çıktığı ve yayıldığı devrede yaratılan mücevherlere bayılırım. Art Deco modasında geometrik desen elemanları modellere hakim olmaktadır. Bununla beraber yine bu devrede Cartier müessesesi tarafından yaratılan sepetler içindeki çiçekli veya meyveli broşlar da benim favorimdir.

Gene benim gözlemlerime göre üçüncü aşama Bulgari ailesi tarafından yaratılmıştır. Gümüş eşya satan Georgis Bulgaris, Balkan harbinden bunalır ve 1877'de Yunanistan'ın kuzeyinden evvela Corfu'ya oradan da İtalya'ya geçer ve işe Roma'daki küçücük dükkánında gümüş eşya satmakla başlar. Vitrini her türlü gümüş tepsiler, kemerler, kupalar ve takılarla doludur. Derken ufak ufak altın eşyalar da yapmaya başlayan Georgis'in iki oğlu olur, birine kuyumculuğu, ötekine gümüş işini devreder. Ama Bulgari'yi dünyaya asıl tanıtan, torunu Nicola Bulgari'nin yaratısı olan eski ve antik madeni paraları altın çerçeveler içine alıp kalın zincirlerle asılan kolyeleriyle olmuştur. Gemme Nummarie adı verilen bu modeller o kadar tutunur ki, Bulgari dünyaca tanınmaya ve yayılmaya başlar. Nicola Bulgari'nin vaftiz babası, ona her doğum gününde ve her vesileyle kıymetli ve antik çağlara ait madeni paralar hediye etmektedir. Bir gün bu paralarla oynarken bu modeli yaratmak aklına gelir. İlk çıktığı anda tutunan ve dünyaya yayılan bu model artık o kadar çok taklit edilir ki, bazı ukalalara göre Bulgari, Bulgari olmaktan çıkar ve ‘‘vulgari’’ (bayağı) olur. 1960'larda yaratılan bu modelin en önemli tarafı süratlenen dünyada, çalışmaya başlayan ve bu zincirleri takınan kadını hem şık, hem de sade kılmasıdır. İşte bu yüzden Coco Chanel de, Haute Couture'den ‘‘pret-a-porter’’ye geçebildiği ve çalışan kadına göre şık ve zarif kıyafet yaratabildiği için moda dünyasınca çok önemsenmektedir.

Bence bu yukarıda saydığım isimler mücevher sanatının resim sanatındaki empresyonistleri, kübistleri gibi yeni akımlarını yaratan sanatkárlar gibidirler.
Yazarın Tüm Yazıları