HERKESİN kendine göre bir çevresi var, dolayısıyla da ben kendi anketimi kendi çevremde yaptım. Ülkemizdeki anketörler nasıl bir araştırma yapıyorlar ve sonuçlara ne gibi sualler sorarak ulaşıyorlar bilmiyorum ama, benim yaptığım anketlerde henüz hiçbir parti meclis çoğunluğunu sağlayamıyor.
Son zamanlarda nereye gitsem, tanıdığım herkese ‘‘Kime oy vermeyi düşünüyorsunuz?’’ diye soruyorum ve çok az kişinin bu konuda kararlı olduğunu görüyorum. Kararsızlar çoğunlukta. Oylarının ziyan olmasını istemeyenler son dakikaya kadar beklemeyi yeğleyeceklerini söylediler. Ama soruşturmalarımın neticesinde seçmenlerin en azından kimlere oy vermeyeceklerini bildiklerini gözlemlemiş durumdayım. Bu araştırmaların sonunda beni şaşırtan bir başka müşahadem daha var: Pek çok ailede birlikte hareket etmek melekesi kaybolmuş. Pek çok karı-koca değişik partilere oy verecekler. Daha önceki seçimlerde eşler hep aralarında anlaşarak, hep aynı kişilere veya aynı partilere oy verdiler. Sonunda aile içinde bir anlaşma sağlanıp sağlanamayacağını bilemiyorum. Ama bu seçim karı-kocaların bile arasına girecek.
Bu sefer değişik partilere oy vereceklerini söyleyenlerden bunun nedenlerini dinlediğimde, zamanında Aziz Nesin'in söylemi olan ve beni çok şaşırtan sözlerini anmadan ve bu meyanda Türkiye'mizdeki bazı çarpıklıkları ve garabetleri de burada yansıtmadan geçemeyeceğim.
Bazı kimselerin yeni bir yüz arayışıyla, bugüne kadar siyasetin içinde bulunmayan genç bir kişiye oy vereceklerini duyduğumda bir konuyu düşünmekten kendimi alamadım: Amerika'ya girişi yasak olan bu kişi seçilecek olursa, dünyanın süper gücü Amerika ile ülke sorunlarını nasıl görüşecek?
Radikal sağcı partinin doğuşuna sebep olan beceriksiz solcu ve sosyal adaletçi bir partinin başındaki hizipçi ve kavgacı başkanı es geçerek bünyesinde barındırdığı ve ekonomiden sorumlu tatlı, yumuşak bir kişi uğruna sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partiye oy vermeyi düşünen sermaye sahiplerini de hiç anlayamıyorum.
Varlıklı bir aileden gelip sosyal adaletçi olduğunu iddia eden bu ekonomist solcu ise, herhalde benim ondan daha solcu olmam gerekir. Belediye başkanlığını radikal sağın kazanmasına sabep olan beceriksiz belediye başkanlarının hepsi de bu partide. ‘‘Can çıkmayınca huy çıkmaz’’ atasözü ne kadar doğru... Değiştiğini söyleyen radikal sağcılar ne kadar değiştilerse, değiştiklerini söyleyen solcular da o kadar değiştiler.
Yargı, her ne kadar kesin kararını vermemişse de, bir partinin listesinden seçime giren pek çok zanlı seçilir ve yargı bu kişileri suçlu bulursa, ne olacak? Bu ne biçim bir iştir, bunu da anlayamıyorum.
Avrupa Topluluğu'na girip giremeyeceğimizle ilgili bir kararı bıçak sırtında gibi heyecanla beklediğimiz şu günlerde, 1973'te bizi bu topluluğa girmekten alıkoymuş olan genel başkanı da geçen sefer iştiyakla seçtik ve dört senedir bünyemizde taşıyoruz.
Hele hele şehirlerden ümidini kesip köylüye ve çiftçiye seslenen genel başkana şaşıyorum. Köylü ve çiftçi kaldı mı acaba? Hepsi şehirlere taşındı. Benim etrafımda herkes şaşırmış vaziyette, kime oy vereceklerini bilemiyorlar. Bütün partilerin yolsuzluklara karıştığını söylüyorlar. Bu yolsuzlukları gözleriyle görmüşler mi bilemem ama, şurası muhakkak ki hükümetler, kendi iç bünyelerinde tasarrufa gitmiyorlar, müsrif davranıyorlar ve eşgüdümü sağlayamıyorlar.
Seçimin sonunda ortaya ne çıkacağını kestiremiyorum ama, Türkiye'nin karşısında Avrupa Topluluğu, Kıbrıs ve Irak savaşı gibi ciddi sorunlar var. İnşallah akıllı bir koalisyon kurulur ve yukarıda saydığım ciddi sorunların üstesinden gelir. Tabii, hangi koalisyon gelirse gelsin, ekonomik sorunlar değişmeden aynen karşımızda olacak ve bundan da kaçış yok.
Oy uğruna sadece ‘‘almaya’’ alıştırılmış halkın karşısında olan hükümetlerin, şimdi ‘‘vermeyi’’ öğrenmesi gereken bu halka nasıl şirin gözükeceklerini düşünmelerinin zamanıdır.
‘‘İnşallah hakkımızda hayırlısı olur’’ diye dua etmekten başka çaremiz kalmadı.