Benim şu küçücük beynim bazı işlere akıl ve sır erdiremiyor.
Örneğin, Yüksek Seçim Kurulu diye bir kurul var. Bu kurulun vazifesi seçimleri düzenlemek ve aynı zamanda hangi şartlarda kimlerin seçime katılabileceklerinin düzenlemesini organize etmek. Bendeniz belediye seçimlerine girdim, zabıtadan iyi hal kağıdı vs. gibi çok ciddi belgelerle müracaat ettim ve ANAP'tan Beşiktaş Belediye Meclisi'ne girebilmek ve seçilebilmek hakkını elde ettim. Halbuki bu son seçimlerde, televizyonları dinleyip, gazetelere bakacak olursanız o kadar çok suçlu meclise girip dokunulmazlık elde etmiş ki, şimdi de dokunulmazlığın kaldırılmasına söz verildiği halde meclis hiç oralı olmuyor diye şikayet ediliyor.
Evet, mahkemeye çıkan her insan suçlu değildir. Suçlu olup olmadığınız, ancak hakimin vereceği karara göre anlaşılır. Dolayısıyla hakkında suç duyurusu yapılmış her insan suçlu kabul edilemez.
Buraya kadar her şey tamam. Ama hakikaten suçlu ise, herhangi bir vatandaş gibi yargılanamıyor ve kendisine oy vermiş insanları mecliste suçlu olarak temsil ediyor. İşte beynim, bu vaziyeti anlamakta biraz zorlanıyor. Yüksek Seçim Kurulu zaten hakimlerden oluşan bir kurum. Ben olsam, Yüksek Seçim Kurulu'na müracaat etmiş ve hakkında suç duyurusu yapılmış olan her milletvekili adayını hemen müracaat esnasında kurulmuş olan bir mahkemede yargılar, oracıkta temize çıkarır, hakkında hiç bir şaibe bulunmadığını ispat edip ülkemizin en yüce kurumu olan Büyük Millet Meclisi'ne her türlü isnattan arınmış temiz insanların gönderilmesini sağlardım. Şimdi gelin de, Büyük Millet Meclisi'ne halktan hürmet bekleyin.
Televizyonlarda otomobil fabrikası kuracağını ilán ederek miletten para toplayan, sonra ülkemize hiç gelmeden uzaktan kendini Siirt'ten miletvekili seçtiren zata nasıl izin verildiğini de anlayabilmiş değilim. Beynim bunu da çözemiyor.
Bazı kişiler her ne kadar yumruklarını kürsüye vursalar da, dışarıdan bir vatandaş gözüyle bakarsanız, yeni hükümetimiz müthiş bir dağınıklık sergiliyor. Hükümetin ne yaptığını en azından benim beynim algılayamıyor.
Beynimin algılayamadığı başka bir oluşum da, Türkiye'deki borsa...
Borsa neye göre çıkıyor, neye göre iniyor hiç anlayamıyorum. Şimdi ‘‘Sanki dünya borsasını çok anlıyorsun da bunu mu anlamaya çalışıyorsun?’’ diyeceksiniz. Ona da akıl sır erdiremiyorum, buna da... Meselá yeni hükümet gelir gelmez borsa fırladı. Anlamadığım iş, sanki hükümetin müthiş bir icraatını mı gördüler de borsa yükseldi? Neye binaen yükseldi, çözemedim. Zaten bazı dostlarım bana ‘‘Senin beynin bunları anlamaz, boş yere kafanı yorma’’ demişlerdi.
Son zamanlarda gazetelerde ve televizyonlarda gene kıyametler kopuyor. Kürşad Tüzmen 350 kişi ile Bağdat'a gitmiş ve 632 milyon dolarlık iş bağlantısı kurulmuş.
Buraya kadar her şey mükemmel ama işte benim beynimin almadığı iş şu: Amerika'nın bu ülkenin üzerine saldıracağı kesin gibi görünüyor. Dolayısıyla bu ülke savaşa giriyor ve savaşa girmek üzere olan bir ülke ile ticaret ilişkisi ve bağlantısı nasıl yapılabilir, işte bunu anlayamamaktayım. Bugüne kadar ne diye beklendi, sanki? Evet, Irak üzerinde Birleşmiş Milletler'in ambargosu var ama şimdi sanki yok mu? Eminim, aynen devam ediyor. Savaşa girmiş bir Irak, nasıl ticaret yapacak veya buradan ticari mal yollayanlar paralarını nasıl alacaklar? Muhakkak ki bizlerin bilmediği bir durum var ama işte bu konuda da benim beynim işleyip harp halindeki bir ülkenin nasıl ve neye güvenerek ticari bağlantılar kurduğunu çözemiyor. Haydi Iraklılar bir tarafa, bizim sanayicimiz neye güvenip de ticari bağlantı kuruyor?
Beni bir tarafa bırakın ve boş verin, sizin beyniniz daha büyüktür ve aklınız muhakkak ki daha iyi işliyordur. Eminim üşenmeyen birisi bana bu işleri anlatacaktır.
Aslına bakarsanız, aklımın almadığı, beynimin algılayamadığı o kadar çok olay var ki. Ama çok iyi bildiğim ve anladığım bir durum, hiç şüpheniz olmasın, bu ülkede ne yaparsanız yapın yanınıza kar kaldığıdır.