AT bir inek, Yunanistan da bu ineğin sütünü sağan bir millet!

Geçen hafta sonu, bir düğün vesilesiyle Yunanistan'ın başkenti Atina'daydım. Aşağı yukarı 8-9 sene sonra tekrar gittiğim bu şehrin Avrupa Topluluğu'ndan kazandıklarını anlatmaya çalışacağım.

Atina'da, bizlerin vaktiyle yapmış olduğu hatalarla neler kaçırdığımızı içim burkularak seyrettim.

İstanbul'daki Patrikhanenin tamiri için büyük paralar bağışlayan zengin, mütevazı ve sessiz Angelopulos ailesinin, aynı zamanda bir parlamenter olan gür sesli, gösterişli ve güzel gelinleri Yana Angelopulos'un Atina Olimpiyatları'nı elde etmesinden sonra Atina, kocaman bir şantiyeye dönüşmüş.

Sayıca az ve köhne olan oteller şu anda tamiratta ve hepsi yenilenmeye geçmiş. Bu günlerde kalınabilecek otel adedi parmakla sayılıyor.

Bütün müzeler yenilenmiş veya yeni bölümlere kavuşmuşlar. On sene evvel dökülmeye yüz tutmuş olan Benaki Müzesi'ni şimdi görün, fevkalade olmuş. Peki şimdi ne oldu da, paralar harcandı, yenilendi, yoksa idare mi değişti? Eskiden beri var olan Benaki ailesi, ne oldu da paraya kavuştu? Efendim, Avrupa Topluluğu'ndan iyi para alındı ve aynı zamanda Yunan halkından da bağış toplandı. Bizans Müzesi'ne gittim, eski binayı bozmamak için yerin altına muazzam yeni bir bölüm yapmışlar ve harikulade öğretici bir sergileme ile Yunan halkı eğitiliyor. ‘‘Buraya ne oldu?’’ diye sordum, ‘‘Devlet çok mu zenginledi?’’, ‘‘Hayır efendim, Avrupa Topluluğu'ndan para geldi’’ dediler. Avrupa Topluluğu'na kendilerini, ‘‘Biz sizin kültür beşiğiniziz’’ diye çok iyi satmışlar. Sanki Avrupa Topluluğu bir ‘‘inek.’’ Yunanlılar da bu ineğin sütünü sağan ve bol bol içen akıllı bir millet. Bugüne kadar 40 milyar dolar almışlar. Düşünün, Yunanistan on milyon nüfuslu bir ülke! Daha da doymamışlar, spor olimpiyatının yanında kültür olimpiyatı yapıyorlar ve bu proje için de büyük paralar almışlar. Bizim politikacılar hálá Avrupa Topluluğu'na girilsin, girilmesin diye münakaşa yapıyorlar. Yok idam olsun, olmasın. Bu boş lafları bıraksınlar da neler koparacaklarının planlarını yapsınlar.

Bizim ülkemizde zenginle fakir arasında bayağı bir gelir uçurumu oluştu. Yunanistan'da ise zenginle fakir arasında gelir uçurumu azalmış ama belirgin bir şekilde kültür uçurumu var. Ama merak etmeyin, Avrupa Topluluğu'nun sayesinde, yakında onun da üstesinden gelirler.

Bütün bunların yanında, Atina'da trafik bir felaket. Neden böyle anlayamadım. Elli beş dakikada İstanbul'dan Atina'ya vardık ama meydandan otele varmamız mübalağasız iki saat sürdü. Aynı şekilde düğüne gitmek için dokuza çeyrek kala otelden çıktık ama düğün mekánına onbuçukta vasıl olduk.

Bu arada bütün Yunanlılar 17 Kasım Örgütü'nün en aşağı kademesindeki teröristlerin ele geçirilmesinden çok memnunlar ama üst kademedeki teröristlerin meydana çıkacağından da şüphedeler. Bu örgütün hükümet tarafından kullanıldığı kanaatinde olduklarını hep bir ağızdan söylüyorlar. 28 senede 23 kurban verilmiş. Bu 27 senenin 20'sinde ise, PASOK hükümetteymiş.

Yunanlılar, olimpiyat uğruna bu örgüt düğümünü de çözecekler ve bu arada aynı örgüt tarafından kocası öldürülen Dora Mitsotakis Pacoyanis'in Atina Belediye Başkanı olmasına da kesin gözüyle bakılıyor.

Yunanlı arkadaşlarımın ısrarıyla, metro istasyonunu görmeye gittim, hakikaten görmeye değermiş. Atina'da da İstanbul gibi nereyi kazsanız arkeolojik kalıntılara rastlanıyor. Burada ‘‘yerin altı mı üstü mü korunmalıdır’’ münakaşasına girmeden, metro için yerin altına girmişler ve buluntuları da sergiliyorlar. Nasıl ki bir pastayı kestiğiniz zaman kesilen yerlerde hamur ve krema kısımlarını tabaka tabaka görürsünüz, metro istasyonunun duvarlarını da aynen kesilmiş bir pasta dilimi gibi görmektesiniz. Üzerlerini de camla kapatmışlar. Ne şekilde bir yöntem kullandıklarını anlayamadım ama son derece dekoratif ve şık olmuş. Taşları, toprağı, mezarı ve her bir kalıntıyı kesit olarak seyretmektesiniz. Orta alanlarda da, vitrinler içinde, çıkan kap kacakları, mermer ve mozaikleri sergiliyorlar. Metro istasyonunu, aynen bir müze gibi yapmışlar.

Yeryüzüne çıktığımızda yuvarlak yanları camlı, üstü metalle kapalı bir mekán gördük. On metre çapında, 25-30 metre derinliğinde bir kuyu şeklindeydi. İç cidarları paslanmaz çelikle kaplanmıştı ve kuyunun içinde havada duran şemsiyelerle merdivenler vardı. Aşağıya baktığımızda metro istasyonu içinde yürüyenleri görüyordunuz. Molozu boşaltmak için kazdıkları kuyuyu daha sonra kapatmayarak hep şemsiyelerle çalışan Zongolobter adındaki bir sanatkára hoş bir enstalasyon yaptırmışlar. Çok zevkliydi, çok hoştu.

Vaktiyle Avrupa Topluluğu'na girmemekle biz büyük bir enayilik etmişiz. Yunanlılar ise, ne derseniz deyin, hem zevkli bir millet, hem de bizden daha akıllılar. Üstelik, şimdi daha da zenginler.
Yazarın Tüm Yazıları