Ahláksızlığın en büyüğü korsan kitap basmaktır

Ülkemizdeki kitapçı dükkánları ve onları işleten firmalar 2002 senesinin sonuna doğru en nihayet artık oturdular ve galiba yerleşik bir düzene de girdiler.

Birleşik Amerika'da Barnes&Noble ve İngiltere'de Foyle isimli kitapçı dükkanı zincirleri aynı zamanda bir department store (bölümler ihtiva eden dükkan türleri) niteliğini taşır. Bunların Türkiye'deki karşılığını, küçük boyutlarda da olsa, şimdilik Remzi Kitabevi temsil ediyor. Ben, size İngiltere'deki Foyle kitapevlerinin hikayesini anlatacağım.

William Foyle ve kardeşi Gilbert ilk kitapçı dükkanlarını 1903'de açmışlar ve 1920'ye gelindiğinde uluslararsı bir üne kavuşmuşlardı.

Dükkanlarında iki milyon adet kitap, elli kilometre uzunluktaki raflarda sergilenmekteydi ve Londra'da 'kitap satıcısı' denince akla gelen ilk isim onlardı.

ZİNCİRE GİDEN YOL

William Foyle, 4 Mart 1885 de Shoreditch kasabasında doğmuş, Owen's Okulu'nda ve King's Kolej'de sıkı bir eğitim görmesine rağmen bürokrat olabilmek için girdiği imtihanı kazanamamıştı. 1902'de gümüş koleksiyonu yapan Sir Edward Marshall Hall'un ayak işlerinde yardımcı olmak üzere işe girdi. Patronu kendisini sık sık müzayede salonlarına gönderiyordu. Öteden beri kitaplara merakı olan Foyle, bu mezat salonlarında bulduğu hemen her kitabı satın almaya başladı.

1902'de bir gün, kardeşi Gilbert'la birlikte bürokrat olmak istedikleri yıllarda aldıkları eski okul kitaplarını satmak için reklam yaptılar. Satışın olacağı gün öyle bir alıcı izdihamı ile karşılaştılar ki, ilk kitapçı dükkanlarını açmaya karar verdiler. 1903'te Londra'nın kuzeyindeki bir depoda ticarete başladılar ve kısa zamanda Pekham'da ilk dükkanlarını açıp daha sonra kitapçıların bulunduğu meşhur Cecil Court pasajına taşındılar ve talebelerden, müzayede salonlarından, evlerden ikinci el kitapçılardan nereden ne bulurlarsa satın almaya başladılar. 1906'ya gelindiğinde Londra'nın muhtelif semtlerinde Foyle kitabevleri zinciri kurulmuştu.

William, kitaplarla yaşamaktaydı. Dünya çapında, her tür insan için her konuda, bir kitapçı dükkanı hayali vardı. Chiswell Sokağı’ndaki James Lackington'un içinde at koşturulan kitabevi onu etkilemekteydi. Foyle kardeşler büyük bir kitabevi kurmak azmindeydiler ve 1929 da Charing Cross yolu üzerinde bir mülk satın alarak en büyük kitapçı dükkanını kurdular ve böylece Foyle ismi kitapsevenlerin Mekke'si oldu. Kurdukları bu 'department store' tipi kitabevinde 24 bölüm bulunmakta, 300 eleman çalışmakta ve her hafta 40.000 yeni ve eski kitap satılmaktaydı.

1930 da William'ın 19 yaşındaki kızı Christina harika bir fikirle öne çıkarak meşhur yazarları, önemli kişileri ve kitap severleri bir araya getirerek dünyadaki ilk edebi öğlen yemeklerini başlattı. Bu gelenekleri bugün bile hálá sürüyor ve işleri William'ın torunları Christopher ile Anthony Foyle devam ettiriyor.

William Foyle geniş vizyonu olan, sevimli, egzantrik, hassas, resim yapma kaabiliyetli ve iyi piyano çalan hoş bir adammış. Bireysel hareket eden ve komitelere inanmayan bir kişiliği varmış. Aza olduğu az sayıdaki kulüpler oldukça bohemmiş ama kaba insanlarla ilişki kurarmış. Her dakika gülen, nadiren ciddi olan bu kişiliğinin gerisinde zehir gibi keskin bir zeká yatıyormuş. 1943'te 'Beeleigh Abbey' adındaki eski bir kliseyi satın alıp içine eski ve kıymetli kitaplardan oluşturduğu kütüphanesini yerleştirmiş ve hayatının son zamanlarını burada kitaplarıyla mutlu ve mesut bir şekilde yaşamış.

GELELİM BİZE...

Şimdi, bizim ülkemizi düşünüyorum. Bir kere, okuma geleneğimiz olmadığı için kitapçı ailelerin uzun zamandan beri devam ettirdiği böyle bir şirketimiz yok. Kitapçı dükkanı olan adamın ya karısı veyahut çoçukları bu işi sevmiyorlar. Zaten ne derler? Kütüphanelerin üç büyük düşmanı varmış, rutubet, kurt ve kütüphane sahibinin karısı.

Ülkemizde bir de feci bir ahláksızlık hüküm sürüyor: 'Korsan Yayıncılık'. Eminim, bu ahláksızlığı başka ülkelerde de düşünenler olmuştur ama kanunlar vardır, takibat altındadırlar ve cezalar çok ağırdır ve dolayısıyla bu korsan faaliyet oralarda hiç bir zaman yeşermemiştir.

Hep politikacılarımıza 'ahláksız' damgasını vururuz ama öteki ahláksızlıklar hiç konuşulmaz. Hem telif haklarını hem de vergiden çalan bu ahláksızlarla ne zaman uğraşmaya başlayacağız, bilmiyorum. Hizaya sokulması gereken o kadar çok işimiz var ki...
Yazarın Tüm Yazıları