Paylaş
Yazarı Şemsettin Sami... Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen’in babası... Ali Sami Yen, Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken G.Saray Spor Kulübü’nü kurdu. Kimlerle kurdu? Edebiyat sınıfındaki arkadaşlarıyla... Galatasaray kültürü böyle edebi bir iklimden geliyor. Hal böyle olunca 19. şampiyonluğun kahramanlarını edebiyat sinema ve mitoloji ekseninde değerlendirmek istedim.
Bakın kime kim düştü?
EBOUE’DEN İYİ ZAGOR VAR MI?
ÖNCE Muslera... Mario Benedetti, sadece Uruguay’ın değil Latin Amerika’nın büyük edebiyatçısı. O’nun Türkçeye de çevrilmiş şahane bir romanı var. Mola.
Muslera, oradaki başkarakter, muhasebeci Santome’dir. Bir yıl boyunca takımın gelir-gider tablosunu zararsız kapatabilmek için çırpındı durdu çizgide. Allahı var muhasebeyi iyi tuttu. Lazio’dan transferi pahalıya mal olmuştu, örümcek adam o paraları da çıkardı.
Eboue... Hem beyazların hem de kızılderililerin sevgisini kazanmış bir çizgi roman kahramanı var: Zagor. Eboue’nin oyun içinde risk alan futbol anlayışı
bana her zaman fantastik olaylarla haşır neşir olan Zagor’u anımsatıyor.
SPARTAKÜS SEMİH
RIERA... Sol bekte oynaması büyük bir fedakarlıktı. Başarılı oldu. Ben Riera’yı Don Kişot’taki yardımcı karakter Sancho Panza gibi gördüm sezon boyunca. İspanyol Riera, Panza’nın saf ama aynı zamanda realist ve kurnaz hali...
Selçuk İnan... Başında samur kürk şapkası olmasa da çocukluğumun çizgi roman kahramanlarından Kaptan Swing’e benzetiyorum. O’nun modern hali... Bizdeki Kaptan Swing’in yabancı yayınlardaki adı Commandante Mark. İnan, Kuzey Amerika’da İngiliz birliklerinin zulmüne karşı Ontario Kurtları’nı kurarak savaşan Swing gibi 2 sezondur Galatasaray’ın saha içi komutanı. Commandante’si...
HAMİT’İN ARAGORN’DAN EKSİĞİ
MELO... Franz Kafka’nın Dönüşüm’ünü okumadıysanız mutlaka okuyun. Orada Gregor Samsa var. Bir sabah uyandığında böceğe dönüştüğünü farkeder... Bazı eleştirmenlere göre Gregor, Kafka’nın ta kendisidir. Bir pazar akşamı Elazığ’da kendisini penaltıda kalede gören Melo’yu Gregor Samsa’ya benzettim. Ancak bir fark var. Gregor, sadece böcek oldu. Oysa Melo, maç sırasında kaleye geçtiği gibi kılıktan kılığa da girdi. Yeri geldi aslan oldu yeri geldi pitbulla dönüştü. Dönüşümü önlenemeyen adam...
Hamit... Altıntop’u Yüzüklerin Efendisi filminin unutulmaz karakteriyle yan yana getirmekten hiç çekinmedim. Viggo Mortensen Türkiye’ye gelip Beşiktaş maçı izleyip coşmuş olsa da G.Saraylı Hamit’te ben Aragorn’u görüyorum.
Hamit, eski insan kralların soyundan gelen güçlü savaşçı Aragorn gibi tutku, cesaret ve bilgelikle yeşil sahalarda güzel işler yaptı bu yıl...
JACK SPARROW SNEIJDER
SNEIJDER... “Uçan Hollandalı” onun ülkesinin denizci efsanesi... Ümit Burnu’nda alabora olan gemiyi anlatır. Sneijder, o efsaneden esinlenip çekilen Karayip Korsanları’ndaki Johnny Depp’in oynadığı Kaptan Jack Sparrow’dur. Wesley de Kaptan Jack gibi, şeytan tüylü, kendisini çabuk sevdiren, kurnaz ve kimsede bulunmayan bir akla sahip. Ve komik. Lipton reklamındaki sempatikliğini düşünün. Burak Yılmaz... İster savaş tanrısı ister kuvvet tanrısı deyin. Ares eşittir Burak Yılmaz. Tek bir fark var... Ares, barış tanrıçası kız kardeşi Athena ile hep çekişirken, Burak, son şampiyonluğu kız kardeşi Manolya’ya armağan etti. Ares, herşeyini savaşa, meydan okumaya bağlar. Böyle olunca sevmeyeni de olan bir tanrı. Burak’ın da sevmeyenleri var tabii ki. Hani bir ara hakemi aldatmak için atardı ya kendisini yere. Vazgeçti. Burak, insanlara her türlü korku ve acıyı tattıran Ares gibi rakip defans ve kalecilere büyük hüzünler yaşattı. Sadece Türkiye’de değil yurt dışında da...
HERKÜL DROGBA
DROGBA... Herakles... Yunan mitolojisinde gücün temsilcisi.
Güçlü bir karakter. Milen Kralı’nın emrine giren Herakles’ten 12 ağır işi yapması istenir. Drogba’nın da bir sürü işi var. Barış elçisi olmak, açlıkla ilgilenmek, kimsesizlere kol kanat germek, hastane yaptırmak, Florya’nın bekçisiyle dostluk kurmak ve gol atmak attırmak... Herkül Drogba...
Ve Fatih Terim... Buralara kolay gelmedi. Zorlu yollardan geçti. Tıpkı Truva’nın düşüşünden sonra 10 yılda evine dönen Kral Odessa gibi. Homeros’un ölümsüz eserinde, Odessa Truva savaşından sonra evine dönmek için gemicileri baştan çıkaran sirenlerden ve hepsi bir yana Zeus’un öfkesinden zaferle kurtuldu. Binbir güçlükle baş ederek memleketi İthake’ye karısına ve çocuklarına ulaştı. Fatih Terim de Adana’dan buralara Odessa gibi savaşarak geldi. Tırnaklarıyla kazıya kazıya. O’nun Göztepe, Ankaragücü, Ümit Milli Takım yıllarını unutmadı kimse. İkisi de iyi hatip, sivri dilli ve akıllı. İkisinin de birer başyapıtı var. Odessa dünya savaş tarihine geçen “Truva”
atının fikir babası... Fatih Terim de “UEFA Kupası”nı Türk futboluna armağan
eden kişi... Kral Odessa’nın iki vazgeçilmezi var: “Ailesi ve tahtı”.
İmparator Terim için de ikisi olmazsa olmaz değil mi?
Tebrikler Galatasaray...
Paylaş