Futbolun Prometheus'ları...

TEK arzusu vardı. Okyanuslara açılmak. Bunun için başına gelmeyen kalmadı.

Haberin Devamı

Tövbeler etti. Fakat eninde sonunda kendini yine denizlerde buldu ve en sonunda da ıssız bir adaya mahkum oldu... Robinson Crouse...
Ünlü “To be or not to be – Olmak ya da olmamak” sözüyle hafızalarda... Annesinin amcasıyla evlenmesinin intikamı için yanıp tutuştu. İhtirasları ve söylediği kestirilemeyen sözlerle karmakarışık prens, Hamlet...
Arkasında bir sürü kırık kalp, kızgın koca, baba ve ağabey bıraktı. Kimine göre kalpsiz, vicdansız bir zampara; kimine göre de gerçek sevgi ve güzelliği arayan yalnız bir kalp, Don Juan...
Ne geçmişin değerlerine ne soylulara ne köylülere ne aşka ne de yaşlılara hürmet duyan; kendi inandıklarını açıkça dile getirmekten, karşısındakileri eleştirmekten çekinmeyen nihilist... “Babalar ve Oğulları” baş yapıtının Bazarov’u...
Ve hiç kimsenin yapmaya cesaret edemediklerini yaparak, özgürlük uğruna sevdiği pek çok şeyi kaybetme pahasına düzene meydan okuyan, ağalığa başkaldıran İnce Memed...

Haberin Devamı

FUTBOLUN KAHRAMANLARI HEM YAZIYOR HEM OYNUYOR

ONLAR roman kahramanları... Onları edebiyatın devleri yazdı... Daniel Defoe, Schakespeare, İban Turgenyev, Yaşar Kemal’in ruhundan, kaleminden çıktılar...
Bir de futbolun kahramanları var... Ama onlar öykülerini kendileri yazıyor... Sadece yazmıyor hem de oynuyor...
Önümüzdeki ay Kolombiya Cartagena’da bir film festivali var... Burada bir film gösterime giriyor. Fransız Eric Cantona’nın sunumuyla 5 asi(l) adamın anlatıldığı sıradışı bir film. Beş futbolcu hünerlerinden çok sosyal ve siyasi duruşlarıyla beyaz perdede...

CANTONA... DİK YAKALI, DİK BAŞLI, ŞAHİN BAKIŞLI ADAM

ERIC Cantona... Üniversitede felsefe okudu. Arthur Rimbaud şiirleri dilinden düşmez... Bir çok röportajına ondan bir şiir mutlaka sıkıştırır... Tiyatrocu. Aktör. Muhalif. Fransa’da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı yapılan eylemlerde en ön saflardaydı. Az daha unutuyordum. O aynı zamanda bir futbolcuydu. Hem de çok özel... George Best’in, “Yanyana oynamak için alkolü bırakırdım” dediği Cantona... Dik yakalı, şahin bakışlı bir futbolcuydu, bu dik kafalı adam...

Haberin Devamı

DIDIER DROGBA...BARIŞ KOMİTESİ ÜYESİ...

İŞTE bu Cantona’nın sunumunu yaptığı belgeselde 5 fantastik futbolcu var...
Didier Drogba... Artık onu tanımayan yok. Büyük futbolcu. Büyük karakter. Bir barış elçisi. 2005’te ülkesindeki iç savaşa tek başına nokta koyduracak kadar güçlü. Hem Galatasaray’da futbolunu oynuyor hem de Fildişi Sahilleri’nin 11 kişilik Barış Komitesi’ne hizmet veriyor.

CASZELY...PİNOCHET’Yİ TİYATRODAN KOVAN ŞİLİLİ

CARLOS Caszely... Şilili futbol kahramanı. Göbekli ama muhteşem bir golcüydü. Latin Amerika’da halkın oyuyla seçilen ilk sosyalist lider Salvador Allende’ye gönül verdi. 1973 darbesini yapan Diktatör Pinochet, sadece ona dokunamadı. Bir gün protokolde tiyatro izleyen Pinochet’ye “Sen ne anlarsın tiyatrodan. Çek git şuradan” diyecek kadar gözü pekti.
Karşılık veremedi Pinochet... Çünkü biliyordu ki bütün Şili Caszely’e hayrandı. Pinochet, halkı yeni rejime karşı küstürmemek için bu asi adama ses çıkarmadı.

Haberin Devamı

MEKLOUFİ... REAL’İN TEKLİFİNİ HAKARET KABUL ETTİMEKLOUFI; St. Etienne’in yıldızıydı. Real Madrid transfer teklif edince “Franco’nun takımından teklif almak ağırıma gidiyor” dedi. Onun için bu teklif acıydı. Ayrıldı Fransa’dan, yeni başlayan Cezayir direnişine katıldı. FLN (Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi) takımını kurdu. Davasının haklılığını savunmak için 17 “Dostluk maçı” yaptı.

PASİÇ... SAVAŞA UĞURBÖCEĞİYLE DİRENEN BOŞNAK

PREDRAG Pasiç; O da özel bir futbolcu. Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde yaşanan dramları futbol topuyla dindirmeye çalıştı. Etnik köken ayırmaksızın çocuklar için “Bubamara (uğurböceği)” futbol okulunu açtı.
Bombalara mermilere kurban giden babaların çocuklarına babalık yaptı. Hem de 5000 minik kalbe... O, büyük bir Boşnak...

Haberin Devamı

SOKRATES... DİKTATÖRÜ ‘DEMOKRASİ’ YAZAN TİŞÖRTLE VURDU

SOKRATES... Hem tıp doktoru, hem yazar, hem doktoralı felsefeci hem de futbolcuydu. 1982 Dünya Kupası’nı izleyenler onun şahane futboluna tanıklık  edenlerdir... Sahaların zarif adamı dışarda ise sert bir siyasi karakterdi. Corinthians’ta oynadığı dönemde o zamanki Cunta’ya karşı direnen Demokrasi Hareketi’nin önderiydi. Tribünde maçlarını izleyen diktatöre rağmen “Demokrasi” yazan tişörtlere sahaya çıkıyordu. Futbola demokrasi laboratuvarı açan Socrates’in lakabı “Magrao” idi. Yani “Yüce Sıska Adam”...

HEPSİ BİRER ZEUS’A MEYDAN OKUYAN PROMETHEUS...

SOKRATES, Cantona, Caszely, Pasiç, Mekhloufi ve Drogba... Onlar sadece transfer, para, pres, çalım, orta, penaltı, gol demedi. Onlar yeri geldi demokrasi, eşitlik, barış, kardeşlik de dedi; direniş, dayanışma ve başkaldırı da dedi.  Hepsine futbolun Hamlet’i, Robinson Crouse’si, Bazarov’u ya da İnce Memed’i diyebiliriz... Hepsinin de düzenle meselesi oldu...
Ama ben en çok da onları Mitoloji kahramanı Prometheus’a benzetiyorum. Hani Yunan tanrısı Zeus’un kurduğu zalim düzene başkaldırıp, ondan ateşi çalarak insanlara veren Prometheus var ya... İşte O’na...
Metin Altıok’un şu dizeleri de sanki bu asi(l) adamlar, Prometheus’lar için...
Ben eğilmem gündüz ama / Geceleri kanatırım kendimi... Akarsulara özenen bir adamım ben / Taştan taşa vuran kendini; / Durmayı bir türlü beceremeyen...

Yazarın Tüm Yazıları