Paylaş
Tribünlerin önüne gelen Brezilyalı iki kolunu beşik gibi sallayarak bir gün önce ‘Baba’ olduğunu bütün dünyaya ilan etti. O futbolcu Bebeto’ydu. Çocuk sahibi olmanın doyumsuz mutluluğunu, dünyayla paylaştı.
FUTBOL TARİHİNİN EN ‘BABA’ HAREKETİ
FUTBOL tarihinin antika kareleri arasına giren bu başyapıt görüntüyle Bebeto, hem oğluna hem de onu doğuran eşine şahane bir selam çaktı. Anılarımızda unutulmaz bir yer edinen o bebek büyüdü. Flamengo’da yetişen Mattheus Bebeto, önümüzdeki yıl Juventus’ta top koşturacak.
TÜM BABALAR BİR ‘GORİOT BABA’ EDER Mİ?
BABA dendiği zaman kendimi edebiyatın Napolyon’u Balzac’ın, Goriot Baba’sında bulurum. Hayatında hiç baba olmamış Balzac’ın anlattığı o eşsiz evlat sevgisinde. İnanın, yeryüzünün bütün babaları biraraya gelse Goriot Baba’nın babalık duygusunu bize yaşatamaz, anlatamaz. Bakar mısınız, ölüm döşeğinde iki ‘hayırsız’ kızını sayıklayan Goriot Baba’nın ruhunun derinliklerinden kopup gelen çığlıklara:
“BABALAR ÇİĞNENİRSE MEMLEKET BATAR”
“Onları ağlatmamak için ölmemek isterdim. Ölmek, onları bir daha görmemektir. Çok sıkılacağım o gideceğim yerde. Bir baba için cehennem çocuksuz kalmaktır, evlenmelerinden beri öğrendim bunun ne olduğunu. / Tanrım, ne diye hep küçük kalmadılar? / Kızlarım, kızlarım, Anastasie, Delphine, görmek istiyorum onları. Jandarma yollayın, zorla getirsinler, adalet benden yana, doğa, yasa, her şey benden yana. İtiraz ediyorum. Babalar ayaklar altında çiğnenirse, memleket batar. Toplum da, dünya da, her şey yıkılır. Ah, bir görsem onları, seslerini bir duysam, ne derlerse desinler, yeter ki seslerini duyayım, acılarım yatışıverir.”
Keşke Goriot Baba’nın kızları, Cemal Süreya’nın babaya doyamamayı anlatan şu dizelerini işitseydi: “Sizin hiç babanız öldü mü? / Benim bir kere öldü, kör oldum.”
KIZININ ‘İDEAL’ ERKEĞİ; OĞLUNUN YENİLMEZİDİR
BABA başka bir yakınlık; başka bir kokudur. Üniversite okuyacak çocuğunu gurbete uğurlarken terminalde hüngür hüngür ağlayan annenin yanındaki ‘güçlü’ ama ilk telefon konuşmasında tüm cesaretini toplayarak, “Gözümde tütüyorsun. Ne zaman geliyorsun evlat” diyendir. Dişleri dökülmüşken, dişlerine ayırdığı parayla sırf çocuğu istiyor diye gidip bisiklet alandır. Oğluna döner ısmarladıktan sonra karşıdaki büfeye geçip gizlice poğaçayla karnını doyurandır. Ameliyat masasına yatmadan önce henüz hayatını kuramamış küçük evladını, iş güç sahibi büyük oğluna “İsmail’in günahı boynuna” diyerek emanet edendir. Kızını gelinliği ile gördüğünde göz yaşlarıyla herkesi kaskatı kesendir. Kızının ideal erkeği; oğlunun bilek güreşinde baş edemediği yenilmez armadadır. Kraldır, paşadır, aslandır.. Babişkodur. ‘Benim babam dağ gibidir’ sözünün karşılığıdır.
BABA EVE GELİNCE GECEYİ BAŞLATIR
OTORİTERDİR. Yalap şalap bir sevgiyle huzura çıkmaz. Şükrü Erbaş, ‘Aynı Yürek Lekesi’ şiirinde ne güzel anlatır, eve geldiği zaman akşamı başlatan babayı: (...) Babamdan yapılmış bir korkuydu dünya/ben o zamanlar yalnızlığı gece sanırdım/Ne kadar susarsa o kadar terlerdi/Babam en çok kışa yakışırdı...
Aslında ne anadan, ne de babadan geçeriz. Turgut Uyar gibi: “(...) /Anne de baba da parça parça bir geyik yavrusudur/babalar hep Perşembe, Anneler hep Cuma olur”. Hele bir de babanın vedası vardır ki.. O’nun terk-i diyarına bakın Ahmet Erhan nasıl derin bir ağıt yakar... “(...) İşte bir minder daha koydum yanıma/henüz sıcak/sanki yeni kalkmışsın üstünden/Terliklerin şuracıkta, getireyim/Çayı da ocağa koyarım istersen...”
“BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM”
BEBETO’nun bebeğiyle başladım, onunla bitireyim. Oğul Bebeto, eğer Can Yücel’i okumuş olsaydı bugün hepimiz gibi şu dizeyi Torino’dan Brezilya’daki babasına okurdu. “Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu/ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu/Hayatta ben en çok babamı sevdim.” Babalara saygılarımla...
Paylaş