Paylaş
YAZININ başlığına bakarak benim de şu son estiği söylenen Türk-Yunan yakınlaşmasından, dostluk rüzgárından etkilenerek seyahat kararlarımı komşuya doğru yönelttiğimi zannetmeyin. Benim için Batı, Viyana'nın sol tarafından başlar. Doğu'ya da zaten prensip olarak gitmem.
Arkadaşımın teknesi Ayvalık'taydı. Bindik, biraz fazla açılmışız farkında olmadan, kendimizi Yunan sularında bulduk.
Ben herhangi bir iki ülkenin birbirlerine denizde bu kadar yakın olmasının mutlaka emperyalizmin bir vahşi oyunu olması gerektiği yolundaki tezimi anlatırken, yelkenlinin sahibi arkadaşım ‘‘Bari bu kadar yol geldik, Midilli'de akşam yemeği yiyelim’’ deyiverdi.
Cunda'da yiyelim ne olursun diye yalvardım, beni dinlemedi.
Ben bir başka prensibim olarak Yunanlılarla mümkün olduğunca az görüşmekten yana olan bir insanım.
Yunan müziğinden hoşlanmam. Sirtaki sevmem, tavernadan nefret ederim.
Uzo bana tatlı gelir, cacıki'nin sonundaki İ harfine gıcık olurum, çoban salatasının üzerine bir adet beyaz peynir atılınca bunun Greek Slad'a dönüşmesinin felsefi açıdan mümkün olmadığını da gayet iyi bilirim.
Midilli'ye varıncaya kadar bunları sırasıyla anlattım. Dört kişiyiz teknede. Rana, ben, teknenin sahibi karı-koca. Rana ‘‘Bu kadar uzun konuşma biz Midilli'ye gitmek istiyoruz’’ dedi ve ben bu faşizm karşısında sustum.
Hayatımda ilk kez ülke sınırlarını geçerken memleketime geri dönüp özlemle baktım.
* * *
Midilli'ye vardık. Buranın eski adının Lesbos olması, burada eskiden Lesbian Burjuvazi gibi abuk bir terimin bir sosyal gerçekliği anlatır olması bile beni katiyen heyecanlandırmıyordu.
Ve Yunan otoriteleriyle ilk görüşmemiz yelkenlimiz kıyıya yaklaşmadan önce gerçekleşti.
Kendisini Yunanlı bir gangsteri oynayan Al Pacino zanneden kısa boylu bir adam geldi kıyıya.
Biraz sonra sünnet olacakmış gibi beyaz elbiseler giymişti.
Bize nereden geldiğimizi sordu. Elinin körü, nereden geleceğiz, tabii ki Türkiye'den geldik. Elinin körü kısmını atlayarak bunu söyledik.
‘‘Türkiye'den gelen tekneler arka taraftaki gümrük alanına girecek, oradan polisten geçerseniz bu tarafa park edersiniz’’ dedi.
Ve bunu dediği an bende antenler yukarı fırladı.
Bela görülmüştü ufukta ve ben belanın çıkmasını bütün kalbimle de istiyordum.
Arkadaşım bizim pasaportları topladı gitti.
Yaklaşık yarım saat sonra da geri geldi. Polis beni de görmek istemiş.
Yarım saat beklemek yerine Türkiye'ye dönseydik, ufukta Cunda gözükürdü ve ben Ada Restoran'a bağırarak yemek siparişlerimi bile verebilirdim.
Ama yok, şimdi sırf Rana Midilli'yi istiyor diye bir de Yunan polisi tarafından sorguya çekilmek gibi son derece absürd bir olayı da yaşamak zorundayım.
Haydi buyrun bakalım.
* * *
Gittim içeriye.
Sağ tarafta bir adam oturuyor. Yunanlı olduğunu bilmesem mutlaka Diyarbakırlı filan diyeceğim.
Onun önünde biraz sonra sünnet olacak adam var.
Solda ise ne iş yaptığı belli olmayan bir başka adam daha var. Hepsi aynı anda sigara içiyorlar ve birbirleriyle bağırarak konuşuyorlar.
Ben sağdaki adama İngilizce ‘‘Ne istiyorsunuz’’ dedim.
Doğal olarak İngilizce bilmiyordu. Ortadaki adam tercüme etti.
Sorun şuymuş. Benim bir yıllık Schengen vizemde Avrupa'da toplam 90 gün kalabileceğim yazıyormuş.
Ben geçen aylarda çok kez Avrupa'ya gitmişim. Şimdi bu Yunanlı dallama benim bütün Avrupa'da kalışlarımın toplamının 90 günü aşmadığını nasıl bilecekmiş.
Ya ben mazallah Avrupa'da 92 gün kalmışsam Yunanlı beni iki günlüğüne üstelik de sadece para harcamam için nasıl o güzel yurduna alarak riske atacak vatanını ki değil mi ama?
Ben de ona gittiğim ülkeleri tek tek saydım, bir Türk'ün Yunanistan'a girerken risk sayılabilmesi için onun Avrupa'ya kaçmasından başka bir risk faktörü olamayacağını anlattım. Benim kadar Avrupa'ya girip çıkmış bir insanın bunların hiçbirisinden iltica talebinde bulunmadan, sonunda bir yelkenli ile üstelik karımı da yanıma alarak iltica talep etmemin tek kelime ile manasızlık olacağını, bunun Yunan otoritelerince bile görülebileceğini söyledim.
Bunu da göremiyorlarsa pasaportları hemen geri vermelerini, çünkü benim asıl amacımın geceyi Cunda'da geçirmek olduğunu, ülkelerine gelmeyi başından beri istemediğimi, bunu bana Rana'nın empoze ettiğini, zaten Cunda'ya döner dönmez de onu boşayacağımı söyledim.
Son olarak da mevzuat gereği benim Avrupa'da toplam 90 günden az kaldığımı illa da kontrol etmek istiyorsa bunu bizzat kendisinin yapması gerektiğini, bunun tek yolunun da Portekiz, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya hükümetlerini tek tek arayarak benim seyahat programım hakkında bilgi alması olduğunu da belirttim.
Ve pasaportumu geri almak için umutla elimi uzattım.
Adam pasaportumu vermek yerine elimi sıktı, damgaları vurdu. Bu arada gece nerede ucuza yemek yememiz gerektiğini, oraya nasıl gideceğimizi, taksi fiyatlarını ve neler yememiz gerektiğini de anlattı.
Bir ara telefonu açtı ve birisiyle acayip kavga etti. Bütün bunlar olurken üç adam altı adet sigara içtiler.
Odaya bir kız girip çıktı. Onun da masası vardı ama kimse onunla konuşmadı.
Böylece ne yazık ki Midilli limanına demir attık.
Bu tabii ki bir dizi olacak, yapılacak bir şey ne yazık ki yok.
Paylaş