YAZI yazarak memleket sorunlarını çözebilmenin mümkün olmadığını ben biliyorum.
O yüzden en azından bugün kendi sorunlarım üzerine yazmaya karar verdim.
Aslında kendi sorunlarımı da yazarak çözmem mümkün değil, bu da kesin.
Ama en azından kendi sorunlarım üzerine yazarsam biraz rahatlıyorum.
Memleket meseleleri üzerine yazdığımda ise hem boşa yazdığımı biliyorum, hem de yazarken sinirleniyorum.
Stresim daha da artıyor, ki bu hiç de hoş bir şey değil yani!
* * *
Rana'nın ilginç bir ádeti var.
Hazırladığı salataların yüksekliği her defasında salatanın içinde bulunduğu kaptan daha fazla oluyor.
Yanlış anlamayın, sadece bir defaya özgü bir şey olsaydı bu, bunu burada mesele etmezdim.
Ama birlikteliğimiz boyunca diyelim ki 1000 adet salata hazırladı, bunların istisnasız hepsi içinde bulundukları salata kabından daha yüksekte duruyorlardı.
Şimdi diyeceksiniz ki bunun sende stres yaratan yanı ne olabilir ki!
Sevgili okurlar bizim evde işbölümleri var.
Son derece adil bir dağılım yapmış durumdayız bu konuda.
İşlerin makul olanlarını Rana üstleniyor, makullükten en uzak, en abuk, ne bileyim ben, şimdi yazarken sinirlendim yine işte, aralarında en acımasız olanlarını da ben üstleniyorum.
Örneğin yazının gidişatından anlamışsınızdır Rana salata yapma işini üstlenmiş durumda.
Ama bunu karıştırma işini de bana verdi yıllardır.
Ve ben yıllardır, sanki üzerimde yeterli düzeyde başka stres yokmuş gibi, başka belaya ihtiyacım varmış gibi, üstüne üstlük bir de içinde bulunduğu kaptan daha yüksekte duran salataları DÖKMEDEN karıştırmaya çalışmak gibi inanılmaz derecede imkánsız bir işe soyundurulmuş durumdayım.
* * *
Bunu nasıl olup da başarıyor ya, anlamıyorum?
İlk başlarda evdeki salata kabının küçük olduğunu söyleyerek oyaladı beni.
Sonra yıllar geçtikçe baktım ki İstanbul, Ankara, Bodrum, İzmir ve New York'ta Rana'nın salatalarını rahatlıkla alacak derecede büyük bir kap bulunamıyor.
Satın aldığımız kap ne kadar büyürse büyüsün içinde duran salata ondan daha yükseğe çıkınca bu işin içinde bir kötü niyet olması ihtimali de aklıma gelmedi değil.
Ancak artık iş işten geçti, bu işin tedbiri 10 yıl önce alınmalıydı, bu saatten sonra olaya getirebileceğim yeni bir boyut yok ve bu yüzden de hemen her gece imkánsız işe girişerek o salatayı karıştırmaya soyunuyorum
* * *
Meseleyi asıl sinir bozucu yapan nokta, karıştırma esnasında yere dökülen her bir parçayı Rana'nın önemli bir mesele haline getirmesinde yatıyor.
Bir insanın makul çözümü olmayan bir meseleyi kendi başına yaratıp sonra da bir başkasından bu konuda makul çözüm beklemesi, doğal olarak da makul çözüm gelmeyince bunu eleştiri konusu yapması dünyadaki ve belki de kainattaki en sinir bozucu şey yemin ediyorum.
Salatayı dökmeden karıştırma konusunda her türlü yöntemi denedim.
Hatta bugüne kadar keşfedilmemiş birkaç yeni sistem bile geliştirdim.
Ama nafile.
Bir keresinde evden gizlice çıkıp daha büyük bir salata kabı satın aldım, eve geldim salatayı onun içine aktardım ve karıştırdım.
Telefon geldi, konuştum birkaç dakika, mutfağa döndüğümdeyse salata yine kabından daha yüksekte duruyordu.
Rana, kabından daha alçakta duran salatalara alışık olmadığından, dayanamayıp yediğimi zannederek, yeni kaptaki salataya eklemeler yapmıştı ve bunu tekrar karıştırmamı istedi.
İlahi kısırdöngü tekrar başladı.
Uzun zamandır salata döküldü diye maraza çıkmasın diye gizlice salatanın fazla bölümünü yiyorum karıştırmadan önce.
Dünyada ineklerden daha fazla otlamayı başaran tek ve son insan benim bunu da bilin.
Zorunlu rejim yapıyorsun, iyi oluyordur diyenlere de bir çift sözüm olacak ve bu sözle yazımı noktalayacağım.
Otlayarak zayıflanır mı be, siz hiç zayıf ineğe rastladınız mı hayatınızda ki!