Paylaş
K ENDİ dinini ve tarihini ısrarla öğrenmemeye çalışan bir toplumu bekleyen en büyük tehlike, aidiyet duygusunun yok olmasıdır.
Milyonlarca insan açısından din ve yaşadığı toplumun tarihi, kendi kimliğini oluşturan en önemli faktörlerdir.
Özellikle dini duygularına atıfta bulunmadan aidiyet duygusunu, kimliğini oluşturmayı başaran insan sayısı her toplumda azınlıktadır.
Bu da çok normal birşeydir; çünkü özellikle dini duygulara atıfta bulunmadan kimlik oluşturma işi önemli bir bilgi birikimi, zihinsel faaliyet ve kendini yenilemeye açıklık gerektirir.
Yanlış anlaşılma olmasın diye hemen burada belirteyim. Gerçek dini bilgiye de, önemli bilgi birikimi olanlar, zihinsel faaliyetten ve kendini yenilemeye açık olmaktan korkmayan insanlar ulaşabilir bence.
Bu tür insanlar da azınlıktadır doğal olarak.
Toplumlarda bunlar dışında kalan çoğunluk hisleriyle hareket eder. Dini bilgisi de hisleriyle sınırlıdır, tarih bilgisi de.
Bir toplumu sağlıklı kılan, onu ayakta tutan, ilerleten, onu modern yapan tek şey, dini duygularına atıfta bulunmadan kimliğini oluşturabilmiş azınlık ile dini duygularına bilgi yoluyla ulaşmış azınlık arasında kurulacak diyalogdur.
Bu diyalog ne kadar sağlıklı olursa, ne kadar açık tartışma ortamı oluşursa, fikir alışverişi ne kadar engelsiz yaşanırsa, o toplumun yapısı da o kadar sağlamlaşacaktır.
* * *
Şimdi size belki, çok genel lafları didaktik bir üslupla anlatıyormuşum gibi geliyordur. Haklısınız, biraz formül yazar gibi oldu ilk satırlarım.
Ama dünya tarih bilginizi biraz yoklarsanız, bugün gelişmiş olarak nitelendirilen her ülkede benim yukarıda anlatmış olduğum sağlıklı diyalog ortamının bir süre önce başlatılıp sürdürüldüğünü görürsünüz.
Bir anlamda bu diyalog, gelişmenin, modernleşmenin olmazsa olmaz önkoşullarından bir tanesidir.
Onun için bugün Amerika'da yeni başkanın her türden dini örgütlenmeye toplum yaşamında daha çok rol tanınması için attığı somut adımlar, toplumda panik havasının yaratılmasına neden olmuyor.
Çünkü insanlar diyalog ortamının, söylem oluşturma ortamının sağlıklı işlediğini bildiklerinden, örneğin Katolik köktendincilerin devleti ele geçirip kendi ideolojilerini insanlara zorla empoze edeceğinden korkmuyorlar.
* * *
Türkiye'de bu diyalog ortamı özellikle son yıllarda iyice koptu. Eskiden de pek yoktu bu ortam ama son zamanlarda adeta bir uçurum açıldı iki taraf arasında.
Dini hislere bilgi yoluyla ulaşanlar ile dine atıfta bulunmadan kendi kimliğini oluşturan bilgili insanlar artık konuşmuyorlar birbirleriyle.
Üstelik dine atıfta bulunmadan kimlik oluşturanlarda bilgi üretme, zihinsel faaliyet de hayli azaldı son dönemlerde.
Çünkü resmi söylemler bu tür insanlara hep ‘‘karşı tarafla konuşmayın’’ diyor ve karşı tarafı belirli kategoriler içinde düşünmeyenlere de kızıyor.
Tarihimiz söz konusu olunca da durum böyle. ‘‘Bunlar şöyle olmuştur, bunun dışında söylenenler yalandır, bu böyle biline’’ deniliyor insanlara ve buna da inanmaları bekleniyor.
Eh durum böyle olunca, toplumda dine atıfta bulunmadan kimlik oluşturmaya çalışan insanlarda da zihinsel faaliyet ister istemez duruyor tabii ki.
Çünkü dini anlamak, tartışmak, tarihi anlamak, tartışmak, bazı şeyleri reddetmek için bile olsa tartışmak, zihinsel faaliyeti ateşleyen en önemli faktörler aslında.
Bu konuları tartışmak lüzumsuz ilan edilince de Türkiye'de çok ilginç bir durum ortaya çıkmış durumda.
Bugün bizim ülkemizde gerçek zihinsel faaliyet, bilgi üretimi ve sorgulama işi, aslında dine atıfta bulunarak kimliğini oluşturan insanlarca yapılıyor sadece.
* * *
Topluma hákim kılınan söylemde ‘‘dinci’’ olarak nitelendirilen kesimde müthiş bir öğrenme, bilgilenme, bilgilendirme ve sorgulama faaliyeti var.
Biz, yani dine atıfta bulunmadan yaşamaya çalışan insanlar bunun farkında değiliz aslında. Çünkü karşı tarafı bize ezberletilen şablonlarla değerlendirmenin rahatlığına alışmışız ve orayla ilgili yeni bir bilgiyi de yine elimizin tersiyle itiyoruz.
Bu çok vahim bir durum; çünkü Türkiye'de bugün bilgi üretme faaliyeti sadece tek bir tarafta toplanmıştır. Resmi söylem sorgulanmaya açık olmadığından öbür tarafta zihin faaliyeti yapmaya ‘‘gerek kalmamıştır’’ artık.
Yazının başında, bir toplumun sağlıklı olabilmesinin ancak iki taraf arasındaki diyaloğun sağlıklı olmasıyla sağlanabileceğini söylemiştim.
Bizi yönetenler bu diyaloğu kopardıklarından dolayı da bugün bilgi üretimi ‘‘Öteki Türkiye’’de. ‘‘Bizim Türkiye’’de büyük bir zihinsel ve ahlaki boşluk var; dolayısıyla da toplum maalesef intihar etme aşamasında.
Yarın devam etmek zorundayım.
Paylaş