Paylaş
Süpermarketlerde ‘‘her malın’’ bulunmaya başlamasının katiyen gelişmişlik göstergesi olamayacağı son bir hafta içinde daha da net olarak görüldü.
Daha doğrusu görüldüğünü umuyorum, çünkü biraz sonra değineceğim gelişmeler hakkında ses gelmesi gereken yerlerden ‘‘çıt’’ yok. Sanki olay yokmuş gibi davranıyorlar. Sessizliğe bakılırsa utanç verici bu gelişmelerden kimsenin haberi yok sanırsınız. Ben yine de iyi niyete dayanıp, herkesin olan biteni aslında bal gibi bildiğini, ama bazı nedenlerden dolayı sessiz kalmak zorunda olduklarını, ama sessizliklerinin utancını yüreklerinde yine de hissettiklerini ummak istiyorum. Bu memlekette utanma hissinin hálá daha var olduğunu, ama bunun bir şekilde baskı altında tutulduğunu düşünmek istiyorum. Kendi kendimi kandırıyor olabilirim, ama olsun, zira aksi takdirde geleceğe yönelik zaten hızla azalan umudum tamamen yok olacak.
***
İki aydın, Muzaffer İlhan Erdost ve Oral Çalışlar, düşündükleri ve yazdıkları için yakında hapse girecekler. Oral Çalışlar gazeteci olduğu için bir dönemde her gazetecinin fırsat bulduğu takdirde yapacağı ve yaptığı işi yaptı: Abdullah Öcalan ile görüştü. Onun dediklerini de kitap haline getirdi. Resmi makamlar bu memlekette gazeteciliğin bazı insanlar, bazı fikir sahibi insanlar tarafından yapılmasını sakıncalı buluyorlar. Bu da çok normal, çünkü Türkiye demokratik sistemi benimseyemedi. Kendimizi kandırmayalım, burada var olan sistem ile demokrasinin uzaktan yakından ilgisi bulunmamakta. Gazetecilerin doğal hakkı olan bir olayı, demokrasilerde katiyen sorgulanmayacak, sorgulanması akla bile getirilemeyecek bir olayı, bizimkiler namuslu bir gazeteci olan Oral Çalışlar'ı hapse tıkmak için fırsat bildiler.
Fikir adamına hapishanede bir şey olmaz. Türk aydınları bu konuda deneyimlidir. Ama ben bu kararın verilmesine olanak sağlayan siyaset adamlarına, kararı verenlere ve uygulayacak olanlara üzülüyorum. Çağın bu kadar gerisinde kalmayı başaran bir topluluk, acaba arada bir vicdan muhasebesi yapıyor mudur ve yapıyorsa kendisi hakkında ne düşünüyordur, bunu da merak ediyorum.
***
Yılların fikir emekçisi ve aydın Muzaffer İlhan Erdost'un hakkında verilen karar ise tam içler acısı. Bu kararı okuyan ve anlayan bir insanın, Türkiye'nin getirildiği geri konuma üzülmemesi ve hem gülüp hem de ağlamaması mümkün değil.
Muzaffer İlhan Erdost, 1996 yılında ‘‘Türkiye'nin Yeni Sevr'e Zorlanmasında Üç Sıvas' adlı kitabı yazdı. Dün Cumhuriyet Gazetesi'nde (ki bu olayın üstüne bir tek onlar gidiyorlar) Mahmut Tali Öngören'in yazdığı gibi Erdost bu kitabında ‘‘Türkiye üzerinde oynanan oyunları anlatıyor ve PKK'nın amacının Türkiye'yi bölmekle sınırlı olmadığını, esas amacın Türkiye'yi yok etmek olduğunu da’’ söylüyor. Kitapta ayrıca ‘‘Halklara özgürlük sloganı atarak Türkiye Cumhuriyeti'ni dağıtmaya kalkışanlar, emperyalizme, faşizme ve militarizme hizmet etmektedirler. Uluslararası güçlerden, yerel etnik ve dinsel gruplara kadar oluşturulan bir karanlık yelpazenin, laik cumhuriyetin ve onun önderi Atatürk'ün karşısında yer alarak bağımsızlıkçı ışığı karartmaya çalıştıkları’’ da söyleniyor ve çare demokratikleşmede görülüyor.
***
Muzaffer İlhan Erdost bu kitabı nedeniyle 12 ay hapse çarptırıldı. Şimdi ‘‘neden’’ diyeceksiniz doğal olarak. Ne var ki bu görüşlerde, resmi makamlar bu kadar çok kızdılar. Hiçbir şey yok tabii ki. (Kızsalar da yazan çizenin hapse girmemesi gerekir, ama tabii o aşamaya Türkiye'nin gelmesi hayal henüz.)
Şimdi sıkı durun. Muzaffer İlhan Erdost kitabında karşı çıktığı, eleştirdiği fikirleri incelerken onların savlarına da ‘‘tırnak içinde’’ yer vermiş. Onların görüşlerini aktardıktan sonra eleştiriye başlamış. Resmi makamlar KİTAPTA YER ALDIĞI İÇİN BU GÖRÜŞLERİN DE MUZAFFER İLHAN ERDOST'A AİT OLMASI GEREKTİĞİNE KARAR VEREREK onu şimdi hapse atacacaklar. 12 ayını çalacaklar bir aydının; buna rağmen OKUMAMIŞLAR BİLE KİTABI.
OKUMUŞSALAR DA ANLAMAMIŞLAR.
ANLADIYSALAR DA demek ki yapacak bir şey yok, zaten karar verilmiş onun hapse atılmasına. Utanç verici bir durum bu. Gülsek mi ağlasak mı diye insanı kararsız bıraktıracak bir olayla karşı karşıyayız. İnsan ülkesinde böyle olayları duyunca, yüreğinde sonsuz bir acı hissediyor. Türkiye'yi bu duruma düşüren insanlara kızmıyorsunuz da artık sadece acıyorsunuz onlara.
***
Bu yazıların aslında hiçbir anlamı olmadığını biliyorum. Birkaç kişi ne derse desin, bu gelişmelere ne kadar karşı çıkarsa çıksın hiçbir şey fark etmeyecek. Çünkü artık her şey zıvanadan çıktı.
Türkiye'de sistem çıldırdı. Düşünüyorum da aydınına bu şekilde davranarak Türkiye'yi gerileten insanlar ve mesleği gereği bu konularda yazması, konuşması gerektiği halde susan insanlar acaba kendileri hakkında ne düşünüyorlar? Acaba memnunlar mı düştükleri durumdan; gece yalnız kalıp vicdan muhasebesi yaptıklarında acaba gönül rahatlığıyla yaşamayı sürdürüyorlar mı?
Büyük ihtimalle bunun cevabı ‘‘evet’’, çünkü bize özgü olan siyasi sistem kendine layık insanları da yetiştirdi ve gelinen noktada çok küçük bir azınlık dışında kimse utanmıyor olan bitenden.
Yazıklar olsun!
Paylaş