Paylaş
BU köşeyi okuyorsanız, zaman zaman AIDS konusunda Türklerin vurdumduymazlığıyla alay ettiğimi bilirsiniz.
Genelde geçerli olan ideolojiye göre, nasıl ki bir Türk dünyaya bedelse, aynı zamanda Türkler AIDS de olmaz.
Bu bakış açısının temelinde, açıkça ifade edilmese de şu düşünce biçimi yatmaktaydı; aslında bu özelliğimiz sadece Türklerin dünyada biricik olmalarından değil sünnet gerçeğinden de kaynaklanmaktadır.
Sünnet olmuş bir erkeğin cinsel organı çeşitli virüslere ve hastalıklara karşı daha dayanıklı olmakta ve böylece sünnetli bir erkeğin AIDS virüsünü kapma olasılığı daha düşük hale gelmektedir.
* * *
Tabii tahmin edersiniz ki benim gibi bir adamın bu bakış açısını iyice bir gerip, bunu davul haline getirip sonra da bir güzel çalmamam düşünülemezdi.
Nitekim öyle de yaptım ve yıllardır bu bakış açısıyla alay ettim durdum.
Etmediğim hakaret kalmadı, yemin ediyorum bence son derece irrasyonel olan bu inançla ilgili olarak.
* * *
Bilin bakalım ne oldu?
Birleşmiş Milletler son olarak dünyada AIDS raporu yayınladı.
Ve bu raporda yer alan son derece çarpıcı bir gerçeği internette yayınlanan elektronik dergi SALON dışında başta New York Times olmak üzere bütün gazeteler bir güzel atladı.
Raporda AIDS ile sünnet gerçeği arasındaki bağlantı araştırılmış ve sünnetin yaygın olduğu ülkelerde AIDS vakalarının çok daha düşük olduğu istatistiksel olarak ortaya çıkarılmış.
Şimdi, hiçbir doktor bu iki olay arasında kesin bir bilimsel kanıt olduğunu ve bu bilimsel olayın ne olduğunu tam olarak söylemiyor.
Ancak rakamlar da ortada ve son derece çarpıcı.
Örneğin, Afrika ülkelerinde AIDS korkunç bir hızla artıyor.
Ancak artış hızı sadece sünnetin bulunmadığı ülkelerde çok fazla.
Örneğin, Zulu kabilesi geleneksel olarak sünneti reddeden ve bunu ‘‘erkekliğe’’ aykırı olarak gören bir inanışa sahip.
Son yıllarda Zulu kabilesi AIDS'ten kırılmış durumda.
Buna karşılık Nijerya'da sünnet geleneği bulunuyor ve bu ülkede AIDS, nüfusun yüzde 4'üyle Afrika ülkeleri arasında en düşük düzeyde kalmış.
* * *
Doğrusunu isterseniz raporda yer alan bilgileri okudukça ben de şaşırdım kaldım.
Böylesine çarpıcı bir bağlantının ortaya çıkabileceğini gerçekten düşünmemiştim.
Amerikalı antropolog Priscilla Reining, 1988'den bu yana Afrika'nın AIDS haritasını çıkarmış.
Onun çalışması, AIDS vakalarının yüksek olduğu bölgelerin sünnet geleneği olmayan yerler olduğunu gösteriyor.
Öylesine çarpıcı ki istatistiksel veriler, inanılacak gibi değil.
Birbirine çok yakın ve sosyal bağlantıları olan iki bölgede bile sünnet geleneği olan yerde AIDS çok düşük çıkarken, hemen yakındaki sünnet olmayan bölgede müthiş bir AIDS patlaması yaşanabiliyor.
* * *
Bu tür verilerin Amerikan bilim adamlarından gelmeye başlaması da çok ilginç; çünkü Amerikalılar yıllardır sünnet olayı ile daha sağlıklı bir yaşam arasında bağlantı olabileceği gerçeğini ısrarla reddettiler.
1971 yılında Amerikan Pediatri Birliği, bebeklerin sünnet edilmesiyle onların daha sağlıklı yaşamları olacağı görüşünün tamamen gerçek dışı olduğunu açıkladı.
Amerikalılar o tarihten bu yana sünnet olayının sağlıkla ilgili bağlantısına hiç sıcak bakmadılar.
Ancak son yıllarda, AIDS olayları ile sünnet arasındaki çarpıcı ilişkiyle ilgili veriler gelmeye başlayınca Amerikan bilim adamlarının bile bakış açısı hızla olumlu olmaya başladı.
Bilim adamları şimdi, sünnet edilmemiş bir cinsel organın çeşitli virüsleri çok daha uzun dönemde stoklama ihtimali üzerinde son derece ciddi araştırmalar yapıyorlar.
* * *
Chicago'daki Illinois Üniversitesi'nde antropolog olan Robert Bailey, istatistiksel veriler üzerine yaptığı uzun çalışmadan sonra, her beş erkekten sadece bir tanesinin sünnet olduğu ülkelerde, sünnetsiz olma halinin AIDS vakalarının yüzde 55'inde en önemli neden olduğunu söylüyor.
Bu çok büyük bir rakam. Düşünsenize, o ülkede tüm erkekler sünnetli olsaydı AIDS vakaları da yüzde 55 az olacaktı demek oluyor bu.
Bence bu çok önemli bir tespit ve doğal olarak önümüzdeki günlerde bu konuda çok hararetli tartışmalar olacağı da kesin.
Çünkü işin içinde sadece bilim yok. İşin içinde politika var, kültürel tavırlar var, İslam'a karşı tavırlar ve ideolojiler de var.
Ancak ne olursa olsun, bu işin üzerine gidilmeli ve bilimsel çalışmalar yoğunlaştırılmalı.
Paylaş