Türkiye'nin sorunlarına kesin çözüm

İSTESELER canımı verecek kadar sevdiğim müstesna köşe yazarlarının hemen hepsi memleket sorunlarına yüzeysel yaklaşıyorlar.

İktidar değişince veya o parti ile bu parti değil de şu parti ile öteki parti koalisyon yaparsa Türkiye'nin sorunlarının çözüleceğini zannediyorlar.

Halbuki onlar dışında hemen herkesin bildiği gibi Türkiye'nin sorunları çok daha derinde.

Ve eğer radikal olunmazsa, cesur kararlar alınmazsa bu derin sorunlar hiç bitmeyecek, onlar hep var olacak ve kısırdöngülerimiz hep aynı kalacak.

Bu nedenle bugün, genelde hiç göstermesem de sorumluluklarımın tamamen bilincinde olan bir yazar olarak, aziz memleketimin derin sorunlarına el atmaya başladım.

Şunu bilin ki bu önerilerim harfiyen uygulandığı takdirde Türkiye çağdaş medeniyetler düzeyine birkaç basamak birden atlayıp yükselecek, hatta o düzeye zıplayacak ve dahası Olimpiyat Stadı inşa ederken aynı zamanda bunun bir yolunun da mutlaka olması gerektiğini otomatikman idrak etmeye başlayacaktır.

* * *

İşte Türkiye'yi temel sorunlarından kurtaracak kesin çözüm önerilerim:

1- Memleketin resmi dini ‘‘Protestanlık’’ olarak ilan edilsin. Eğer ilk başta bunun tepki çekeceğinden korkuluyorsa ‘‘Şebinkarahisar formülüyle’’ yani gizli kararname çıkarma yoluyla yapılsın bu. Ben şuna inanıyorum ki Türk halkı her şeye alışır, gizli kararname ile dinlerinin değiştirilmesine de belki ilk önce tepki vereceklerdir ama orta vadede sorun çıkmayacağına eminim. Böyle bir adım atıldığında birkaç olumlu sonuç bir arada alınacaktır. Örneğin TSK'nın 28 Şubat türünden işlerle vakit kaybetmesi engellenecek, irtica tehlikesi kesin olarak ortadan kalkacak ve daha da önemlisi her Noel akşamı İstanbul'da kiliselere doluşan İstanbul sosyetesinin bu yaptıkları işe daha derin bir anlam katmaları için yol açılmış olacaktır. Gerçi Protestan olsak da bizim bu ülkede illa da huzursuz olmamızı sağlayacak yeni gelişmeler de olacaktır kaçınılmaz olarak, örneğin bu kez de Katoliklerin haklarını savunan bir terör örgütü mutlaka faaliyetine başlayacaktır, çünkü burası Türkiye, yok öyle! Ama olsun, bu risk var diye adım atmamaya da kalkışmayalım derim ben.

* * *

2- Avrupa Birliği'ne uyum yasalarının hepsini çıkardıktan sonra biz de onlardan bazı yasaları çıkarmalarını talep edelim. Bu da onların ‘‘Türklere uyum’’ yasaları olsun. Talep edilecek bu yasa değişikliği ile Avrupa ülkelerindeki Türkler ile Türkiye'deki Kürtleri değiş tokuş etmenin hukuki çerçevesi hazırlansın. Benim yıllardır yapmış olduğum gözlemlere göre Avrupa'da yaşamakta olan Türkler hallerinden hep şikáyetçiler, Türkiye'yi özlüyorlar. Türkiye'de yaşamakta olan Kürtler de hep şikáyetçiler. Bu arada Türk Devleti Avrupa'da yaşayan vatandaşlarını sevdiği iddiasında, Avrupa ülkeleri ise sürekli olarak bizdeki Kürtleri sevdiklerini iddia ediyorlar. Şimdi sevgili okurlar, ekonomi teorisinde marjinal fayda diye bilinen bir şey vardır. Atılan bir adım o adımın atılmasında rol oynayan aktörlerin hiçbir tanesinin aleyhine değilse, sadece tek bir tanesinin lehine bile olsa bu adımın marjinal faydası vardır. Görüleceği üzere insan mübadelesi önerisinin gerçekleşmesi halinde ise marjinalin çok ötesinde faydalar mevcuttur, çünkü böyle bir adım her tarafın hayattan beklentilerini yüzde 100 karşılayacak içeriktedir. Üstelik bir de joker fayda mevcuttur bu adımla ortaya çıkacak. Bu dediklerim yapıldığı takdire memleketin üst düzey yöneticilerini sürekli üzmekten başka bir işe yaramayan HADEP meselesi de nihayet kesin çözüme ulaştırılmış olacaktır. Ha, dediklerim yapıldıktan sonra olacak bir seçimde HADEP yine barajı aşarsa o zaman tamamen farklı ve son derece abuk başka sorunlarımız da var demektedir ki bunlara da zamanı geldiğinde el atmamızda sonsuz yararlar olacaktır.

* * *

Gerçi bu iki küçük adımın atılmasıyla Türkiye'nin meselelerinin yüzde 90'ına yakın bölümü bir anda çözülmüş olacaktır.

Ama tabii hayatta her şey mükemmel olamıyor, bu durumda da bazı sorunlar devam edecektir.

Örneğin memlekete yeni gelenler de eşit oy hakkı filan isteyecekler, hak ve özgürlüklerden bahsedeceklerdir.

Yüzde 100'ü has Türklerden oluşan bir coğrafi mekánda herkese eşit oy hakkı tanımanın şu hayatta tek bir sorunumuzu bile olumlu sonuca bağlamaya yaramadığı artık açık olmalıdır.

Bu nedenle seçim kanununda bir an önce değişiklik yapılarak ‘‘ağırlıklı oy’’ düzenlemesine gidilmelidir.

Ağırlıklı oy sisteminde atılan her bir oyun aslında kaç oy sayılacağı yasal düzenlemeyle yeniden tanımlanacaktır. Bu yeni sistemde oy ağırlıkları aşağıdaki gibi olmalıdır:

- Genel yayın yönetmenlerinin bir oyu eşittir 10 oy.

- Laila ve Reina'nın müdavimlerinin bir oyu eşittir 9 oy. (İstisna: İlhan Mansız. Onun temel özellikleri dikkate alınarak oyunun tek oy olarak sayılması için yasaya istisna hükmü konulmalıdır.)

- Hem genel yayın yönetmeni olup hem de Laila veya Reina'ya sık gidenlerin bir oyu eşittir 15 oy.

- Tirajı 50 binin üstünde olan bütün gazetelerde yazmakta olan köşe yazarlarının bir oyu eşittir 5 oy (genel yayın yönetmenleri ile onların oy ağırlıkları arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum). (İstisna: Serdar Turgut. Sadece tek bir oy hakkı olması bile sakıncalı olabilecek türden olduğundan bu adımın atılması gerekmektedir.)

- Türkbükü kıyısının sol tarafında denize girenler 8 oy, sağ tarafında denize girenler 2 oy, sağ tarafta bile denize giremeyenler bir oy.

- Tirajı 50 bini aşan gazetelerden en az üç köşe yazarını severek okuyanların bir oyu eşittir dört oy, iki köşe yazarını sevenin oyu eşittir 2 oy, hepsinden eşit derecede hoşlanmayanın oyu tek oy.

- Boş zamanlarını TEM otoyolunun yanındaki marjinal kırsal bölgede oturup gelen geçen arabaları seyrederek geçirenlerin tek oyu tek oy, arabayla otoyoldan geçerken onları görüp de ‘‘Bunlar da kim acaba’’ diye düşünenlerin oyları da 8 oy olarak sayılmalı.

Gerçi örnekleri uzatabilirim ama umarım yeni sistemin ana fikrini kavramışsızdır.

Ve ben eminim ki bu yeni sistem yürürlüğe konduğunda da Beyaz Türklerin ıslak rüyası gerçekleşecek ve İsmail Cem kesin başbakan olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları