Paylaş
Şimdi eminim ki başlığı ilgi çekici olsun diye attığımı düşünüyorsunuzdur.
Haklısınız. İlgi çekici katiyen olmasın diye başlık atılması rasyonel olmayacağına göre burada da böyle bir durum söz konusu.
Ancak olayın bir de başka yönü var. Yaklaşık iki aydır gazeteleri yeniden okumaya başladım.
Ve kısa süre içinde şunu gördüm ki gazetelerde okudukları üzerine kafa yoran bir insanın iflah olması mümkün değil.
Üstelik bu insanın sinirlerinin sağlam kalması da mümkün değil.
Konuya bu açıdan bakıldığında gazete tirajlarının düşük olmasının memleketin geleceği açısından hayırlı olduğu da söylenebilir.
Ama tabii yazılı basının açığını televizyon fazlasıyla kapattığı için çok da fazla sevinmeye gerek yok.
Şimdi size gazete okumalarından aldığım bazı notları aktarıyorum.
***
En basitinden başlayayım işe.
Dün bir haber vardı. Orangutanların nüfus sayımı yapılacakmış.
Yetkililer o bölgedeki orangutanların nüfusunun 27 binden 15 bine düştüğünü söyleyerek, zeplinlerle bölgede uçup sayım yapacaklarını söylemişler.
Bu olay ile geçmişte Babıali'de yaşanan gerçek bir olay arasında büyük benzerlikler var.
Bir arkadaşımızı genel yayın yönetmeni dış göreve göndermişti.
Bu genel yayın yönetmeni halen bir büyük gazetede köşe yazarı.
Arkadaşımız gemiyle Süveyş Kanalı'ndan geçecek ve gördüklerini anlatacaktı.
Oldukça yüklü bir para aldı dış gezi için ve bürodan ayrıldı.
Sonra harika haberler gelmeye başladı. Çok canlı yazıyordu gördüklerini, heyecan damlıyordu kaleminden.
Ne yazık ki bu rüya kısa sürdü, çünkü arkadaş Ankara'dan ve hatta mahallesinden çıkmadan o yazıları yazmaktaymış, bu tesadüf eseri ortaya çıktı.
Harcama yapmamak için gitmemiş yani, bilmem anlatabiliyor muyum?
Ben yıllardır bir gün genel yayın yönetmeni olacağım günü hep hayal etmişimdir. O zaman yapacağım ilk iş bu arkadaşı yardımcım olarak göreve almak, çünkü Allahı var adam becerikli.
Şimdi gelelim iki olay arasındaki benzerliğe. Yahu orangutanların sayısı 15 bin ise neden yeniden nüfus sayımı yapılacak ki?
Herhalde bir cingöz Birleşmiş Milletler'den para aldı, göz boyamak için sayım yapacağım filan diyor. Parayı cukka edip evde keyif çatarken yazacak raporlarını.
(Not: Bu sayımı yapan kişinin Türk olma ihtimali büyük. Haberci arkadaşların bu konuya eğilmelerinde büyük yarar var.)
***
Şu aralar büyük gazetelerden bir tanesi kimlik değiştiriyor.
Yeni çizgilerini sol-arabesk olarak tayin etmişler anladığım kadarıyla. Öyle popülist ki haberler, insan sabah sabah ağlamadan edemiyor.
Her gün yeni bir acıklı şey buluyorlar büyütmek için.
Yakın zamanda her sabah gazete ile birlikte birer kaset de dağıtacaklar eminim. Ve biz gazeteyi okurken o kasette yer alan İbrahim Sadri sendromlu şiirleri de dinleyeceğiz. Haberin efekti böylece daha sağlam olacak.
Bu gazete geçen gün emeklilerin bankada sıra bekleme çilesini haber haline getirdi.
İlginç bir detay vardı haberde.
Emekliler bankaya hücum etmişler ancak para yokmuş bankamatiklerde.
Her zaman olduğu gibi isyan etmişler.
Yine banka bekleme sırasında bir kişi kalpten ölmüş.
Gazete buna veryansın ediyor.
Ancak bir detay atlanıyor.
Bütün bu olaylar sabaha karşı 4.00 ile 9.00 arasında yaşanıyor.
Yani saat 4.00'te bankamatikte para kalmadığını görünce isyan etmiş emekliler.
Üstelik haberin içinde bankamatiklere paranın 9.00'da geldiği de yazıyor.
Yani tabii ki 9.00'da para açılacak. Ne bekleniyordu ki bilemiyorum? İhtiyarlar az uyuyorlar, sahura kalkıyorlar ve bir an önce paramızı alalım, ne olur olmaz belki devlet son anda vermekten vazgeçer diye korkuyorlar diye sabah beşte bankalara hücüm ederlerse...
Degil bizim banka şubeleri, Amerikan merkez bankası bile bu şoka zor dayanır vallahi billahi.
***
Bazı köşe yazarları da gerçekleri tam yazmıyorlar.
Örneğin alın dünkü Ertuğrul Özkök'ün -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler listesine on birinci sıradan hem de Antonio Bandares'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- pazar yazısını.
16 yaşında -yani bundan yaklaşık 35 yıl önce- başından geçen bir olayı anlatıyor.
İlk sevgilisiyle parka gitmiş.
Yan yana oturmuşlar.
İşte tam o anda çalıların arasından çıkan bir bekçi ‘‘Ne yapıyorsunuz orada’’ deyip onları kovalamış.
Genel Yayın Yönetmeni bunu ‘‘Doğmadan ölmüş bir aşk’’ olarak yorumluyor.
Neyin doğmadan öldüğünü bilemem ama en azından bu olayda bunun aşk olmadığı kesin.
Bırakın 35 yıl önceyi, bekçiler cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman sadece yan yana oturmakta olan iki kişiyi kovalamadılar.
Kovalanmayı hak etmiş olmak için başka gelişmelerin olması gerekiyor ama yazıda bu detaylar katiyen yok.
Şu bilinmeli ki okuyucu kitlelerine saygı gerçeğin bütün açıklığıyla yazılmasını gerektirir.
***
Ana gazetelerde durum böyle olunca insanın magazin eklerine kızması mümkün olmuyor tabii ki.
Örneğin bunlardan bir tanesinde dün büyük bir haber vardı. Kamuya açık yerlerde elbise giymek gibi banal şeylerden hoşlanmayan bir bayan kızımız ‘‘Ben erkeğimi kendim seçerim’’ diye beyanat vermiş, bu da manşet olmuş.
Ana gazetede durum fevkalade iyi olsaydı ben bu kıza da kızabilir, ‘‘Yok babaannen mi seçecekti’’ diye bağırabilirdim ama bunu yapmıyorum şimdi.
(Not: Yazı işleri üst düzey yetkililerine. En azından pazar günleri Haluk Kırcı'nın fotoğrafını yayınlamayın. Sizden istirham ediyorum-Teşekkürler.)
Paylaş