Tartışma üslubu

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Birkaç kitabı aynı andan okuma adetim var.

Halen okumakta oldum kitaplardan bir tanesi de New York Times'ın 1986-1994 arasında genel yayın yönetmenliğini yapmış olan Max Frankel'in yeni kitabı.

Adı: The Times of My Life (and My Life With The Times).

Hayatı ilginç Max Frankel'in. Nazi Almanyası'ndan kaçış, Amerika'daki ilk günler.

Gazeteci olmak için savaşması. New York Times'a ilk adımını attığında hissettikleri.

Dış muhabir olarak başından geçenler.

İş yerinde yaşanan aşklar, dedikodular.

Hepsi ilginç.

Ama bana daha da ilginç geleni meslek içi çekişmeler, kavgalar ile ilgili bölümü oldu kitabın.

Şu dikkatimi çekti.

Nasıl ki mesleğimizin kuralları evrensel.

Yani en azından kuralların evrensel olması gerektiğini söylüyor teori.

Gazeteci kişiliği de evrensel olmuş aynen.

Gazetecilerin meslek içi çekişmeleri, dedikoduları, kavgaları, ayak kaydırmaları, kötülükleri da evrensel karaktere bürünmüş.

Yani ben yarın bir mucize olsa da New York Times'da yazarlığa başlasam, içinde bulunacağım ortamı katiyen yadırgamam.

O derece aynı herşey, orada da burada da.

*

Farklı olan nokta var tabii ki.

O da gazetecinin kendi mesleğine olan tavrı ile ilgili.

Kitabı okurken dikkatimi çekti, New York Times'ın stajyer muhabirinden en üst yönetimine kadar her çalışanının hayatta tek bir hedefi var: Gazeteci olmak.

Yani haber yazarken, fikir yazısı yazarken katiyen ‘‘gazetecilik yapmak’’ dışında ikinci bir hedefleri yok.

Farklılık da burada.

Çünkü bizim meslekte ne yazık ki gazetecilik mesleğini sanki ikinci işiymiş gibi yapanlar türedi son yıllarda.

Bunlar gazeteciden, yazardan çok hem savcı, hem hakim hem de polisler.

Hayata karşı tavırları da son derede tuhaf bunların.

Daima çok sinirliler. Düşman yaratmadan yaşıyamıyorlar.

Rasyonel eleştiri, düşünerek yazı yazma bunlara tamamen yabancı.

Kendileri, beğenmedikleri insanlar, olaylar hakkında ağızlarına ilk gelen şeyi hemen yazıyorlar.

Ama kendileri biraz eleştirildiklerinde de inanılmaz derecede daha da saldırganlaşıyorlar.

*

Bu neden böyle, bunun araştırılması gerekiyor.

Çünkü Amerika'da da tartışma konuları oradaki gazetecilere göre son derece kritik.

Ağır eleştiri getiriliyor yazılarda, ancak bunlar hemen hiç bir durumda kişisel değil. Fikir eleştiriliyor, buna cevap gelmesi de normal karşılanıyor.

Üzücü nokta şu: Son yıllarda sayısı artmaya başlayan bu yazar türünün üslubuna alıştı Türkiye'de okuyucu.

Toplumsal hissiyatın tabloidleşmesi ile birlikte küfürbaz-kaba tavırlı yazılar okuyucusunu buldu.

Sevinilecek yan ise şu: Allah'tan yazarların, muhabirlerin büyük bölümü aynen New York Times'daki meslektaşları gibi mesleklerine saygılılar.

Kısa vadeli prim getiren, en alt düzeydeki hissiyatları devamlı gıdıklayarak prim yapmaya çalışan zihniyeti bu meslektaşlar benimsemedi.

Bu da mesleğin ilerideki geleceğinin garantisi olacak tahmin ediyorum.

Çünkü okuyucu da yavaş yavaş kaba tavırlı, maço hissiyatlı, fazla düşünmeye gerek görmeden ağzına ilk geleni söylemeyi marifet sayan gazeteci tipinin aslında birer kocaman ‘‘sıfır’’ olduklarının farkına varmaya başladı.

Türk insanının içgüdüleri her zaman doğru çıkmıştır, ben buna inanırım.

Yazarın Tüm Yazıları