Paylaş
Gerçek demokrasilerde ‘‘aykırı’’ olmak aslında son derece zor bir iştir.
Toplumdaki genel geçer düşüncelerden ayrı bir şekilde tanımlamanız gerekir kendinizi ki ‘‘aykırılık’’ pozisyonunu yakalayabilesiniz.
Her türlü fikrin açıkça tartışıldığı, değişik fikirlerden korkulmadığı, bireyin özgürlüğüne önem veren ülkelerde bir insanın ‘‘aykırı’’ olabilmesi için o kişinin hayli çaba harcaması gerekir.
İşte bu nedenle o ülkelerde ‘‘aykırılar’’ hep tuhaf olmuşlardır doğal olarak.
Aykırının kendisine dikkat çekebilmesinin tek yolu da ne yazık ki ‘‘tuhaf’’ olmaktır o ülkelerde.
***
Türkiye'de durum farklı.
Burada ‘‘aykırı’’ olabilmek için yapacağınız şey, sadece resmen geçerli olandan farklı bir şey düşünmektir.
Kabul edilmeli ki bu da son derece kolay bir şey aslında.
Çünkü resmen geçerli olan düşünce, tanım gereği basit parametrelerden oluşur.
Basit parametrelerden oluşmaz ise toplumun çoğunluğuna onu anlatmak imkánsız olacağından ‘‘resmen geçerli olan düşünceler’’ dünyanın her yerinde kolaycıdır.
‘‘Resmen geçerli olanı’’ kabul etmek, insana hayatta büyük bir rahatlık kazandırır.
Çünkü hangi konuda, nerede ne tepki vereceğiniz, nasıl tavır koyacağınız artık belli olmuştur.
Parametreleri yeniden ele alıp düşünmek gereği de yoktur.
Dahası ‘‘resmen geçerli olan düşünceler’’ doğal olarak devletin himayesi altında olacağından, ‘‘kabul’’ eden insanın hayatı da kolaylaşır.
Bu tanım gereği böyledir, çünkü resmiyetin dışına çıkıldığı takdirde devletin isterse insana hayatını zehir edebileceği de kesindir.
***
Durum böyle olunca Türkiye'de aykırı olarak damgalanmak çok da kolay hale geliyor.
‘‘Farklı’’ düşünce olamayacağından bir tanesi hariç her düşüncenin ‘‘aykırı’’ olduğu tuhaf bir ortamdayız ne yazık ki.
Diyelim ki ‘‘türban’’ olayı tartışılıyor.
Siz son olayın temelinde bir ‘‘siyasi pozisyon alma’’ olduğunu da görüyorsunuz.
Ama olayı biraz da tartışmak gerektiğine inanıyorsunuz.
Bu türban meselesini son olaylardan soyutlayıp, birçok çağdaş kavram çerçevesinde yeniden düşünmek gerektiğine inanıyorsunuz.
‘‘Derinleştirelim’’ konuyu, üzerinde kafa patlatıp sadece ‘‘resmen geçerli olan düşüncenin’’ kolaycılığına, slogancılığına, en düşük ortak paydaya seslenmesine sığınmadan biraz konu hakkında fikir üretelim diyorsunuz.
Ve tartışma sonucunda gerekirse ‘‘resmen geçerli olanı’’ da yeniden tanıyalım istiyorsunuz.
Hayır imkánı yok. Katiyen izin verilmek istenmiyor böyle bir şeye.
Hakaretler başlıyor hemen köşe yazılarında. Resmi çevrelerde ‘‘ihanet’’ sözcükleri dolaşmaya başlıyor.
Korku yaratılıyor.
Suçluymuşsunuz gibi hissediyorsunuz kendinizi.
***
Tepkiler otomatik hep. Ve de hiç değişmiyor söylenenler.
Ben bazen bazı köşe yazarlarının bilgisayarlarında, her konuya otomatik tepkilerini içeren bir arşivleri olduğuna bile inanıyorum.
O gün hangi konu tartışılıyorsa, arşivlerini açıyorlar, ilgili konuyu buluyorlar, ona yıllar önce formüle edilmiş tepkilerini paragraf olarak alıp, o gün yazdıkları yeni yazının içine yerleştiriveriyorlar.
İş kolay. Yeniden düşünme yok. Meseleyi biraz daha derinleştirmek yok. Genel geçer ve basit tepkilere yazıda onay verildiği için işin bir de rahatlığı var.
***
Her konuda bu böyle.
‘‘HEP'li milletvekillerinin Meclis'ten polis zoru ile atılması cumhuriyet tarihinin en büyük yanlışıydı’’ diyorsunuz, ‘‘bölücü’’ olduğunuz yolunda kuşkular doğuyor.
‘‘Türban'ı şu son olaylardan soyutlayıp tartışmak zamanı çoktan geldi. Gelin şu işe laiklik, özgürlük, demokrasi ve bireysel hürriyetler çerçevesinde düşünelim biraz diyorsunuz’’ radikal dincilere çanak açmış oluyorsunuz.
‘‘İnsan hakları’’ diyorsunuz, bölücü katillere destek veriyorsuna dönüşüyor iş.
İnsanların cinsel tercihine saygı diyorsunuz, ahlaksız diyorlar.
***
Bir çılgınlık bu tabii ki ama son derece de tehlikeli bir çılgınlık.
Ben kendimi bildim bileli okudum ve düşünmeye alıştım. Değişik fikirlerden hiç korkmam. Hatta bana son derece ters gelen fikir iyi ifade edildiğinde onu dinlemekten de zevk alırım.
Yaşam biçimim belli. Dindar değilim. Hayata bakışım radikaldir. Her şeyin sorgulanmasını severim. Kural tanımazlık değil bu, kurallara uyarken onu sorgulamak ayrı bir şey.
‘‘Türban’’ı da sorguluyorum. Nedir bu? Bunu anlamaya çalışmam lazım, çünkü benim yaşam tarzıma aykırı. Değişik düşünceleri, insanları tanımam gerekiyor bunu anlayabilmem için.
Anlasam da kendi yaşam biçimimi değiştirmeyeceğim, ama yine de bilmek istiyorum.
Fakat imkánsız bu, çünkü toplumsal bir çılgınlık yaşanıyor ve ben ve benim gibi çoğunluğun histeri geçirdiği bu ortamda ne yazık ki yine umutsuzluğa itilmiş durumdayız.
Başardınız yine, kutlarım hepinizi.
Paylaş