Star hezeyanları

Şu aralar Hollywood’a takmış durumdayım. Birbiri üstüne son derece ilginç üç yeni kitabı okudum. ‘Easy Riders, Raging Bulls’’ 1970’li yıllarda şöhret olmaya başlayan direktörlerin, oyuncuların yıllar içinde yaşadıklarının anlatıldığı çok iyi bir kitap.‘‘High Concept: Don Simpson and The Hollywood Culture Of Excess’’ ise genç yaşta ölen ünlü prodüktör Don Simpson’un, inanılmaz derecede hareketli olan yaşamını anlatıyor. Özellikle bu kitap Hollywood’da aslında ne trajediler yaşandığını insana çok iyi gösteriyor.‘‘Killer Instinc’’ adlı kitap ise prodüksiyon işine girmek isteyen iki gencin maceralarını yansıtıyor. Bunu da okuyunca hayatta bazen şansın iyi gitmesinin ne kadar da önemli olduğunu tekrar anlıyorsunuz. Çünkü bu iki gence bir genç adam bir senaryo getirir. Onlar da bunu çok ucuza satın alırlar. O gencin adı Quantin Tarantino’dur. Senaryo ise daha sonra Oliver Stone tarafından filmi yapılan ‘‘Natural Born Killers’’dır.Şimdi dördüncü bir kitaba daha başlayacağım. Ünlü sinema eleştirmeni Pauline Kael ile yapılan söyleşilerin toplandığı ‘‘Conversations With Pauline Kael’’ adlı kitap bu.Bunları kısa yoldan satın almak isterseniz tavsiyem internet’deki www. amazon.com., www. barnesandnoble.com veya www.borders.com adreslerine girip buradan işlemi bitirmenizdir.* * *Bu kitapları okurken bir şey dikkatimi çekti.Daha doğrusu Türkiye’de rastlamış olduğum bir tür davranış biçimini daha doğru bir perspektifle yorumlama imkanına kavuştum.Ben bir zamanlar arada bir televizyon programlarına katılıyordum.Bu programlara adeti olduğu üzere normal vakitten oldukça erken çağırıyorlar insanı.Böylece stüdyo civarında dolaşıp televizyon dünyasında insanların davranış biçimlerini izlemek imkanını buldum.Dikkatimi çeken şuydu: Özellikle ekrandan tanıdığımız, ünlü yüzler stüdyoda genellikle dayanılmaz derecede itici davranıyorlardı.Etrafa bağırıp çağırıyorlar, kaprisler yapıyorlar, bence çok lüzumsuz kavgalar çıkarıyorlardı.Buna ilk rastladığımda ‘‘Belki bu kanala özgü bir şeydir bu. Belki de en huysuz insanlar bu kanalda toplanmıştır, kimbilir’’ diye düşünüp meseleyi rasyonalize etmeye çalıştım.Ama başka stüdyolarda da aynı şey başıma geldi.* * *Açıkçası bunun bize özgü bir şımarıklık olduğunu düşünmeye başlamıştım.Yani kısa sürede meşhur olan insanların, meşhurlukla gelmesi gereken sorumluluktan yoksun olmaları gibi bir şey söz konusu sanmıştım.Ancak yukarda saydığım kitapları okuduktan sonra meselenin böyle olmadığı ortaya çıktı.Özellikle görüntüsel medyada çalışanlar ki buna film endüstrisi de dahil, çekilmez derecede megaloman oluyorlar.Adeta işin bir uluslararası kuralı bu.Televizyon starı veya ünlü bir film yıldızıysan mutlaka huysuz davranacaksın, kaprisli olacaksın ve bağırıp çağıracaksın.O zaman anladım ki bizim huysuzlar da uluslararası normlara göre davranıyorlarmış.* * *Barbara Streisand bir gün New York’a gitmiş.Kalacağı lüks otele geldiğinde kendisine açılmış olan muazzam odayı beğenmemiş.Menajeri çağırtmış ve otelde bundan daha büyük bir oda olup olmadığını sormuş.Menajer de ‘‘Var efendim, ama orada şu anda kalanlar var’’ deyince Streisand ‘‘Ne cesaretle benle böyle konuşuyorsun. Her kimse, çıkar onları oradan çabuk’’ diye bağırmış.Menajer bu kez de ‘‘Ama efendim, odada kalanlar ABD Başkanı Bill Clinton ile eşi Hillary’’ deyinceStreisand ‘‘Umrumda değil kim oldukları. Onları çıkart odadan çabuk’’ demiş.İşte gerçek süperstar diye ben buna derim.Gerçi menajer Clinton’ları odadan atmaya cesaret edememiş, ama olsun burada tavrın konulmuş olması önemli.
Yazarın Tüm Yazıları