Serdar Turgut: Şirket içi yazışmalar

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bizim gazete her bakımdan New York Times'a benziyor.

Hatta denebilirki bizim gazetenin etkinliği Times'tan daha fazla.

Örneğin, yurtdışında okunma oranımız ve etkinliğimiz o gazeteninkinden hayli yüksekte.

Öyle ki Alman makamlar ‘‘Hürriyet’’ adını duydukları zaman sakinleşebilmek için hemen aşı vurdurmaya gidiyorlar doktorlarına.

Gazetemizin NY Times'a benzerliği başka yönlerde de var. Alın örneğin iç işleyişimizi.

Times'ta üst yönetim ile gazetenin diğer çalışanları arasında sürekli bir iletişim vardır.

Memorandumlar aracılığı ile yaparlar bunu. Örneğin bir muhabir haberlerinin kullanım biçiminden şikáyetçiyse hemen bir ‘‘memo’’ hazırlar ve bunu üst yönetime yollar.

Üst yönetim de buna uygun bir cevap mutlaka verir.

Times'ın sahipleri güzel bir iş yapmışlar ve işi bir adım daha ileriye götürerek 100 küsur yıl boyunca bu şekilde yapılan yazışmaları bir arşivde biriktirmişler.

Şirket içi yazışmalar, gazetenin bir anlamda iç tarihini de oluşturur.

Richard F. Shepard'ın gazetenin arşivinde yaptığı çalışmadan sonra yazdığı ‘‘The Paper's Paper's’’ adlı kitabı okuyunca aklıma bir fikir geldi.

Benim aklıma bir fikir gelmesi öyle sık rastlanan olay değildir. Halley kuyrukluyıldızının dünyaya teğet geçme sıklığında olan bir şeydir bu. Onun için bu olağanüstü durumu boşa çıkartmayayım dedim ve fikrimi hayata geçirmeye karar verdim.

***

Fikrim şuydu: Aslında bizim gazetede de üst yönetim ile diğer insanlar arasında sürekli bir iletişim vardır. Ancak atalarımız göçer kabilelerden oluştuğundan olsa gerek bizde bu şirket işi fikir alışverişleri yazılı değil daha çok sözel yapılır.

Genellikle konuşan da üst düzey yönetici olur. Adam açar telefonu, ne diyecekse der ve de kapatır.

Aklıma yeni gelen fikre göre bu sağlıksız durumu değiştirmem gerekiyordu.

Bizde yeni bir konuyu öyle uzun anlatmaya, karşıdakini ikna etmeye filan çalışırsanız hapı yutarsınız.

Ulusal karakterimiz fiili duruma alışıktır. Ben de yapacağımı kimseye danışmadan yaptım ve şirket içi memorandum yazmaya başladım.

Gerçi sonuçları açısından bu yeni uygulamanın bana bir yararı olmayacak, bu bana gelen cevaplardan belli.

Ama hiç değilse yazılı olacak artık konuşmalar ve belki de ben gelecek sene emekli olduktan sonra arşivin başına da geçebileceğim.

***

Şimdi size ilk uygulamanın sonuçlarını aktarmak istiyorum.

İşte benim yazmış olduğum memo'lara üst düzey yönetimden gelen bazı cevaplar:

‘‘MEMORANDUM NO: 1

Sayın Serdar Turgut,

Abdullah Öcalan davasını izleyecek Hürriyet ekibi içinde yer alma talebiniz reddedilmiştir.

Dahası sizin bu mahkemeye gönderilmeniz için ileri sürdüğünüz gerekçeler de tarafımızca son derece sağlıksız bulunmuştur.

Yazınızda adaya gönderilir iseniz mahkeme salonuna girmeyeceğinizi, bunun yerine doğruca infazın olacağı alana gideceğinizi, orada beklemeye başlayacağınızı, böylelikle de Türk ve dünya basınını atlatacağınızı ve gazetemize önemli bir prestij kazandıracağınızı söylemişsiniz.

Sizi tanımasak, bu tavrınızla görülmekte olan mahkemeye gölge düşürmek istediğinizi sanacağız.

Gazetecilik yapmak heyecanı ile böylesine mantık dışı bir uygulamanın memleketimize ne kadar zarar vereceğini görmeye başlamanızı rica ediyoruz.

Hem sonra mahkeme bitinceye kadar boş kalması gereken bu alana sabit bir şekilde bakan şişman, şaşı, kısa boylu ve ilk bakışta aptal görünümlü bir gazetecinin memleketimizin dış itibarını ne kadar olumsuz etkileyeceği de aşikárdır.

İyi günler.

Üst yönetim.’’

***

İkinci memorandumu ise şirketimizin iç işleyişi ile ilgili yazdım.

İşte ona aldığım cevap:

‘‘MEMORANDUM NO: 2

Sayın Serdar Turgut,

Gazetede çalışanlara öğle yemeği verdiğimiz ve hatta akşam mesaisine kalanlara akşam yemeği de verdiğimiz doğrudur.

Ancak Hürriyet yönetimi, bunun, gazeteye gelmeyenlere yemeklerinin evlere servis yapılması hakkını verdiğini düşünmemektedir.

Kazanılmış hakkınız olduğunu iddia ettiğiniz öğle yemeklerinin her gün düzenli bir şekilde saat 12.35'te evinize servis aracı ile gönderilmesi talebiniz bu nedenle reddedilmiştir.

Ayrıca yine bu konuyla bağlantılı olarak mesai saati kavramınızı da yeniden sorgulamanız gerektiğini düşünüyoruz.

Yazınızda, saat 19.00'dan itibaren haberleri seyretmeye başladığınızı, haberler bakarken aklınıza yazı konularının geldiğini, dolayısıyla bu saatlerde de mesai yapmakta olduğunuzu belirterek, akşam yemek servisinin de eve getirilmesini istemişsiniz. Gazetecilik 24 saat süren ve aslında mesai saati kavramı olmaması gereken bir meslektir.

Evinizde ne yaptığınız bizi katiyen ilgilendirmez. Eğer akşam yemeği servisinden yararlanmak istiyorsanız buyrun gelin, akşam haberlerini gazetede izleyin. O zaman kazanılmış hakkınızı kullanmanıza kimse itiraz edemez.

İyi günler.

Üst yönetim.’’

***

Bir de New York'a atanmam konusunda yazdığım 20 küsur adet yazıya gelen ve hepsi de sadece ‘‘Hayır’’ cevabından oluşan yazışmalar var. Onlara ayrıca yer vermiyorum. Gördüğünüz gibi uygulama sürerse ileride gazetenin arşivi hayli ilginç yazışmalarla dolup taşacak.



Yazarın Tüm Yazıları