Serdar Turgut: Sinirli vatandaştan mektup-2

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Vatandaşlardan mektup yağıyor. Bunların yüzde 95'i değerli fikir adamı Serdar Amca'nın uzmanlık alanına giren, mutlaka onun cevaplandırması gereken konular.

Geri kalan yüzde 5'ini ise sinirli vatandaşların yazdıkları oluşturuyor.

Bunların hepsini yayınlamak mümkün değil, çünkü yüzde 5 bile büyük rakam oluşturuyor.

Dolayısıyla aralarından sadece gözüm kapalı olarak seçtiğim bazılarını yayınlamakla yetinmek zorundayım.

Bu nedenle genelde Türk halkından, Hürriyet üst yönetiminden, yavru vatan Kıbrıs'taki vatandaşlarımızdan, dış temsilciliklerimizden, gurbetçi Türkler'den, Türk oldukları halde henüz daha bu gerçeğin farkında olmayan dünya halklarından özür dilerim.

İşte son gelen mektuplardan bir tanesi:

*

‘‘Değerli bayım!

Bu ne rezalettir!

Bazı analizler yayınlanıyor.

Yok efendim bir kişinin oy verme süresi sekiz dakika sürecekmiş, bu nedenle sırada bekleme gücü olmayanlar zararlı çıkacakmış falan filan.

Bayım!

Ben eminim ki bu tür analizleri öne sürenler büyük ihtimalle vatan haini ve belki de komünisttirler.

Bu kişiler oy vermenin 8 dakika sürebileceğini belirterek aslında dolaylı biçimde Türk insanına geri zekálı demektedirler.

Ulan, Fermat'ın Teoremi mi ki bu, 8 dakika sürsün çözmesi be.

Bu vatan hainleri ya 8 dakikanın ne olduğunu bilmiyorlar ya da dayak yememişler.

Ha şu da var tabii. Oyunu değil sekiz dakikada, bir saat bile versen doğru atamayacak adamlar yok mu etrafta?

Tabii ki var. İşte zaten bu nedenle yıllardır oy verme hakkının herkese tanınmaması gerektiğini savunuyorum.

Bence oy verme sistemi değiştirilmeli ve iki kademeli yapılmalı.

İlk kademede ‘A' harfinin üzerinde (*) işareti bulunan şekilde telaffuz edilen HALK oy vermeli.

Onlar 7.00 ile 15.00 arasında oy versinler.

Zaten tarım işiyle meşgul olmayanlar dışında normal insanlar saat 7.00'de işbaşında olacak kadar erken uyanamazlar. Şehirde yaşamalarına rağmen hálá daha saat 7.00'de sokakta olacak şekilde uyanmakta ısrar edenler ise kırsal alan nostaljisiyle yaşayan, Ham Çökelek şarkısının bir sanat eseri olduğuna inanan ve de Çarkıfelek'te Mehmet Ali Beyyyyy, nolur yardım etseneeeeeeeeee' diye haykıran insanlardır.

Onlar erken gitsinler oy vermeye.

*

Halk oy verirken vatandaşlar ise 9.00 civarında uyanacaklar,

Zamanında Penthouse Dergisi'ni çıkardığı için Türk halkını en iyi anlayan aydınlar arasında yer alan Prof. Dr. Kurthan Fişek'in dün yazdığı gibi ilk önce neskahvelerini içecekler.

Sonra sucuklu yumurtalı kahvaltı yapılacak.

Kedilerin maması verilecek.

Sonra yürüyüşe çıkılacak.

Dostlarla telefon görüşmesi yapılacak.

Brunch alınmak için buluşulacak. Şampanya içilecek.

Gazetelerin pazar magazin ekleri karıştırılarak auto-erotik hayaller kurulacak.

Sonra bütün bunlar zamanında biterse oy vermek için gidilecek. Bitmezse de bir başka zaman ne yapayım yani, kendimi öldüremem ya!

*

Vatandaş için saat 15.00 ile 16.00 arası oy vermek için yeter de artar bile.

Çünkü:

1- Bu memlekette vatandaşın sayısı son derece az. Halk çok daha kalabalık.

2- Vatandaş için bütün oy işlemini bitirmesi taş çatlasa iki dakika alır. Halk bunu 8 dakikada bitiriyor. Sadece bu hesaptan yola çıkarak ‘‘zeká yaşı dağılımının seçim sandığı teoremini’’ oluşturabiliriz. Buna göre vatandaş, halka göre 4 misli daha akılllı, bilmem anlatabiliyor muyum?

*

Bayım!

Sonra başka bir rezalet daha var.

Oy sandığı bazı önemli insanların evine götürülmeli, onlar evlerinde bu işi bitirmeli. BU İNSALAR SIRA BEKLEMEMELİ

Örneğin, alın Ertuğrul Özkök'ü -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış bir kişidir-...

Şimdi onun herhangi bir nedenle sıra beklemesi mümkün değildir.

Bir keresinde Washington DC'de uçağa binerken sıraya girdi. Sonra birden kendini kaybetti, orada da genel yayın yönetmenliğinin geçerli olduğunu sandı ve sıranın başına gitti.

İşin tuhaf yanı, Amerikalılar ona bağırmadılar. Galiba böyle tuhaf davrandığına göre bildiği bir şey olmalı diye düşündüler. Onun evine götürülmeli seçim sandığı, bunun başka yolu yok.

*

Bayım!

Gerçi bu mektubu yazmadan önce sizinle yapmış olduğum telefon konuşmasında anlattıklarınıza bakılırsa son zamanlarda Genel Yayın Yönetmeni bir tuhaflaşmış.

Dediğinize göre sizinle meyhaneye gitmek gibi bir talebi bile olmuş anladığım kadarıyla.

İşte buna inanamam. Kalecik Karası'nı bile ‘‘pleb içkisi’’ diye yorumlayabilecek bir kişinin rakı içilen bir ortamda oturabileceğini hayal bile edemiyorum.

Üstelik Genel Yayın Yönetmeni, hayatında bir kez bile rakı içmemiş.

Türkiye'nin düştüğü hale bakın, Hürriyet'in başında rakı içmesini bilmeyen bir Genel Yayın Yönetmeni var. Olacak iş mi bu.

İlk önce bu meyhane olayı gerçekleştiği takdirde sizin zor durumda kalacağınızı düşünmüştüm.

Ancak sonra fikir değiştirdim.

Meyhaneye giderseniz onun sonsuz acı çekeceğine karar verdim.

Sizin dört duble rakıyı devirdikten sonra yapacağınız konuşmalara onun nasıl tahammül edebileceğini bilemiyorum.

Neyse, saygılar sunar, iyi günler dilerim.’’



Yazarın Tüm Yazıları