Paylaş
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış olan kişidir- pazar yazıları çok önemlidir.
Bence sonuçları açısından bu yazılar hafta içinde yazdığı siyasi yazılardan çok daha etkilidir de.
Örneğin şu anda Kral TV'de şarkıları yayınlanan en azından 30 kişi bu pazar yazıları olmasaydı halen çarşıda hıyar satarak yaşamlarını sürdürmek zorunda olacaklardı.
Genel Yayın Yönetmeni'nin hafta içi yazıları ise normalde hıyar satmaları gereken ancak Türkiye şartları nedeniyle bir şekilde siyasetçi olan kişileri düzeltmek amacına yönelik ve tabii bu da imkánsız olduğundan bunlar pazar yazıları gibi etkili olamıyor.
Ama ne yazık ki o bu hafta içi yazılarını yazmaya mahkûm, çünkü sonuçta o bir genel yayın yönetmeni ve genel yayın yönetmenlerinin en azından haftanın beş günü ciddi görünmeleri gerektiği de kontratlarında bir madde olarak yer alıyor.
***
Kendisinin son pazar yazısı üst düzey yöneticilerde var olduğu açıklanan seks bağımlılığı ile ilgiliydi.
Yeni teoriye göre büyük kuruluşlarda yönetim görevini üstlenen güçlü pozisyonlarındaki kişiler aşırı seks bağımlısı oluyorlarmış.
Amerika bunu bir hastalık olarak kabul etmiş ve seks bağımlılarını tedavi eden enstitüler açılmaya başlanmış.
***
Bu yazıyı okurken kafama en azından altı ayrı yazı konusu geldi.
Bunların beşini telefon açıp kendisine anlattım.
Diğerini ise şimdi yazacağım.
Neden böyle davrandın derseniz onu da açıklayayım.
Ona anlattıklarım aslında çok daha komik boyutlar içeriyordu. Kendisi de güldü bunlara.
Ama sonuçta ben bir bordro mahkumuyum.
Atılırsam iki ay içinde para sorunları yaşarım.
45 yaşına girerken işsiz kalmak istemiyorum.
Bunca yıllık deneyimimden sonra üst düzey yöneticilerle dalga geçmenin fazla hoş olmayacak sonuçları olabileceğinin bilincine varmış durumdayım.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
(Böyle durumlarda kendi çıkardığım bir gazetede aynı zamanda başyazar olduğumu hayal edip tuhaf tuhaf gülümsüyorum hep.)
***
Genel Yayın Yönetmeni'nin ilginç sosyolojik tespitlerde bulunduğu -örneğin bu tedavinin masraflarının sigorta tarafından ödenmediğini yazdığı- makalesinde seks bağımlılığının Türkiye'de henüz hastalık olarak kabul edilmediği de belirtiliyor.
Bence çok da iyi olmuş.
Amerika'da bu hastalığın tedavisi son derece ilginç.
Adamları bir yere kapıyorlar, kitap okutuyorlar, onları konuşturuyorlar ve etrafta da tek bir kadın bulunmuyor. Böylece tedavi olmuş varsayılıyorlar.
Onlar enstitüden çıkar çıkmaz neler olduğu konusunda kimsenin en ufak bir fikri yok ama olsun en azından orada gözetim altındayken kimsede tık yok.
Şimdi bu bağımlılık Türkiye'de de tedavi edilecek olsaydı bu Amerikan tedavi yöntemi ile bizimkileri durdurmak mümkün olmazdı.
Son dönemde etrafa bakıyorum da maşallah insanların gözü dönmüş durumda.
‘Zincirleme seksüel birleşim vakaları’ yaşanıyor.
Şimdi bunları öyle konuşmakla, kitap okutmakla tedavi etmek mümkün değil.
Proust'u ya baştan sona iki kez okusalar bile tedavi olmazlar.
Onları gözetim altındayken bile deli gömleği giydirip üstelik bir de halatla yatağa bağlamak gerekecek.
Ya da çok ciddi -örneğin günde beş veya altı seans- elektrik şok tedavisi yapılacak.
Bizimkiler başka türlü normale dönemezler.
Onun için diyorum ki iyi ki Türk doktorları başlarına böyle bir bela almamış durumdalar. (Ayrıca benim tanıdığım bazı doktorlar var, onları kim tedavi edecek bunu da sormak gerekiyor.)
***
Benim neden hayatta hiçbir zaman üst düzey yönetici olamadığım da sonunda anlaşıldı.
Kuruluşlarda bazı insanlar seçilirler adeta ve onlar birden yükselmeye başlar.
Ben ise istikrarlı bir şekilde aşağıya doğru gidiyorum.
Hatta artık gazeteye gitmemi bile isteyen kalmadı.
Son pazar yazısından sonra bunun nedenlerini kavramış durumdayım.
1- Diyelim ki üst düzey yönetici oldum. Amerika'da olan her şeyi biz de uygulayacağız ya, normlar zedelenmesin diye benim de seks bağımlısı olmam gerekecek.
Ancak burada bir sorun var. Üst düzey yöneticilerin aynı zamanda yakışıklı ve zayıf olmaları şartı olmadığından benim o makama gelmem durumunda hoş olamayan bir durum ortaya çıkacak.
Seks bağımlılığımı doya doya yaşayabilmem için gerekli olan karşı cinsten insanların sırf benim yöneticiliğimin şartları yerine gelsin diye kendilerinden bu kadar fazla taviz vermelerini istemek ne insan haklarına uyar, ne de doğa kanunlarına. O zaman da doğanın normal diyalektik gelişim sürecinde aksama olacak, üst düzey yöneticilik kavramı da ağır bir darbe yiyecek.
2- Diyelim ki bütün fiziksel karşı argümanlara rağmen hálá daha bazı karşı cinsten insanlar sırf üst düzey yöneticiliğin raconu bozulmasın diye kendilerini kurban etmeye karar verdiler.
O zaman da benim üst düzey yöneticiliğim çok kısa sürecek demektir, çünkü Rana beni o an öldürür. Bunu kesin olarak bildiğimden üst düzey yöneticilik hedefimi yıllar önce kafamdan bir güzel sildim.
Paylaş