Paylaş
Ciddi olmaya tam teşekkülü girişimde bulunduğum geçen hafta boyunca Balkan Krizi hakkındaki fikirlerimi yazdım.
Tam yeni imajıma uyum sağlayacağım sırada, genel yayın yönetmeni telefon açtı ve ‘‘Demek senin de fikirlerin varmış ha!’’ diyerek, ciddi olma girişimimi yarıda kesti.
Neredeyse 14 yıldır birbirimizi tanıyoruz.
Bu 14 yılın bir gününde bile benim herhangi bir konuda fikrim olabileceğine ihtimal vermedi. Eh, ekmek parası ne yapayım ilk başlarda ‘fikirsiz’ olduğumu kabul eder gözükmek zorunda kaldım.
Ancak bir süre sonra bu rol olmaktan çıktı bende, alışkanlık haline geldi. Sonunda ‘fikirsiz’ olduğum görüşüne ben de yüzde 100 katılmaya başladım.
Bütün bunlara rağmen arada yine bir kriz dönemine giriyorum ve geçen hafta olduğu gibi belirli bir konuda fikirler belirtmeye başlıyorum.
Bu dönemim geldiğinde genel yayın yönetmeni her defasında panikler. Her defasında da Amerika'daki psikoloğuma telefon açar, yardım ister.
Bu kez de böyle olmuş. Onun yardım talebine cevap faksla gelmiş.
Hürriyet üst yönetimi, psikoloğumdan gelen bu mektubu yayınlarsam geçen hafta boyunca okuyucularıma çektirdiklerim için az da olsa özür dilemiş olacağımı söylediler.
(ÖNEMLİ NOT: Bu arada ‘‘Peki ama genel yayın yönetmeninin ruh sağlığı yerinde mi?’’ sorusuna verilebilecek cevabın neden katiyen EVET olamayacağı da üstteki satırlarda açıklanmış durumda. Düşünsenize, 14 yıldır beni kontrol etmeye çalışıyor. Olacak iş değil yani, bunu hatırlayınca gerçekten üzülmemek mümkün değil onun için.)
***
Psikoloğumdan mektup:
2 Nisan 1999-New York Upper East Side
‘‘Değerli Baylar...
Hastam Serdar Turgut ile ilgili gözlemleriniz doğru.
Fazla korkacak bir şey yok. Kısa süre içinde krizi sona erecek ve normal laubali kişiliğine hızla dönecektir.
Beni asıl üzen nokta Balkan krizi ile ilgili yazılarındaki yalancı duyarlı tavrı oldu.
Öyle bir hava yaratmış ki sanki kendisi ırkçılığa karşıymış gibi bir görünüm ortaya çıkıyor o yazılardan.
Size bir şey söyleyeyim. Bu adamı sayısız saatler boyunca dinlemek zorunda kaldım.
Ne yapacaksınız işte herkes kendine bir meslek seçiyor ve hayatta her meslekte böylesine riskli durumlar var. Yani bazı arkadaşlarım çok şanslılar, hayatlarında hep normal delilerle muhatap oluyorlar. Ben de buna çattım.
Dediğim gibi onu duymak zorunda kaldım. Çeşitli ırklar konusunda öyle konuştu ki yemin ediyorum Goebbels bile bunları duysa utanırdı.
***
Sadece konuşmakla yetinse bir dereceye kadar tahammül edilebilir belki.
Ancak vukuatları da hayli fazla.
Örneğin bu adama Washington'da çalışırken Pentagon'a giriş kartı verdiler. Amerikan ordusunun Vietnam'dan sonraki ikinci büyük hatası bence buydu.
Pentagon'a ilk girdiği gün kan ter içinde Türkiye masasındaki görevlinin yanına girmiş.
Başına bir şey geldiğini zannneden görevliler ona sakinleşmesi için bir bardak su vermişler.
Aniden ‘‘Ben de Amerika'yı güvenilir bir müttefik olarak bilirdim, pes doğrusu’’ diye bağırmış.
‘‘Yahu öyleyiz, yapma etme ne oldu ki’’ diye sorunca da ‘‘Daha ne olsun üçüncü katta dolaşırken zenci bir generalle karşılaştım, bu olacak iş mi yani’’ diye bu kez haykırmış.
Yetkililer onu susturmaya yeltenince de bu kez zencilerin antrenör ve basketbol koçu olamadıklarını, sadece oynayabildiklerini hatırlatarak, ‘‘Onlar sadece piyade eri olabilir, bakın şimdi general yapmışsınız, bu doğanın evrim yasalarına aykırıdır. Oynamayın düzenle böyle, yapmayın etmeyin, yazıktır’’ demiştir.
Bundan sonra olanlar ise Pentagon arşivlerinde yer alıyor, çünkü tıbbi vakaları kaydetmeleri zorunluluğu var.
Oradaki bir görevli ‘‘Ama Serdar bizim genelkurmay başkanımız da zenci, bunu unuttun galiba’’ deyince beyni bu ani şoku kaldıramamış, kendini yere fırlatıp bir süre balık gibi çırpındıktan sonra şak diye bayılmış.
Ayılması saatler sürmüş.
***
Bana gelen bir başka hastamın Ku Klux Klan'a üye babası varmış. O anlatıyor, Serdar bir kez bunların örgütlerine ziyarete gitmiş.
İlk önce örgüt üyelerini dinlemiş. sonra yapılması gerekenler konusunda kendi fikirlerini anlatmış.
Belki inanmayacaksınız ama FBI o gün Ku Klux Klan'dan sayısız ihbar telefonu almış. Örgüt üyeleri onun fikirlerini ‘haddinden fazla şiddete açık ve tehlikeli' bulmuşlar.
Sadece zencilerle ilgili değil düşünceleri.
Benim çıkarabildiğim kadarıyla kendisi dışında var olabilecek bütün insanlar aleyhine hisler taşıyor.
Duruma böyle bakıldığında Serdar dünyadaki ilk ve bence son Ayn Rand'ci ırkçıdır. Kendi ırkına bile karşı olduğu için bu öyledir.
İngilizlerden, Almanlardan, Hintlilerden ve Pakistanlılardan aynı anda nefret edebilen bir insanı açıklayabilmek imkánsızdır.
Bilmem farkında mısınız ama bu adam bir zamanlar gazetede yazdığı yazıda Etiler, Taksim ve Beşiktaş üçgeni dışında kalan ülke topraklarında yaşayan insanlara oy hakkı verilmemesi gerektiğini açıkça savunabilmiştir.
Özetle bu kişinin Balkanlar'da ırkçı akımlara karşı olabileceğini düşünmek kesinlikle imkánsızdır- Saygılarımla.’’
Paylaş