Paylaş
Bu yazıyı sadece siz sevgili okuyucularımı düşünerek yazıyorum. Biliyorum hepiniz şimdi seçim sandığı başında sıra bekliyorsunuz. Beklerken canınız sıkılmasın diye bu konuyu seçtim, inşallah mahcup olmam.
Her şey o kitabı elime almamla başladı. ‘How Proust Can Change Your Life’ (‘Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir’) kitabın adı. Yazarı Alain de Botton.
Aslında alırken bunun sonucunun kötüye varacağını biliyordum.
Size daha önce de anlattım. Bir yazara, bir kitaba taktığım zaman onu mutlaka okumam gerekir.
1972 yılında Das Kapital'i okumam gerektiğine ikna ettim kendi kendimi. İlk cildin kapağını açtım, açış o açış. İki yıl sonra Kapital'in üç cildini iki kez okumuştum. Bununla yetinmeyip Grundrisse'yi bitirmiş, daha da kötüsü Kaital'in devamı olan Artık Değer teorilerini de sadece bir kez okuyabilmiştim. Onları ikinci kez okuyamadığım için de üç dört yıl vicdan azabı çekmiştim.
Daha da ileriye giderek Kapital'i daha güzel okumak için Almanca öğrenmeye kalkmış, ancak lisan öğrenme yeteneğim olmadığı için maalesef bunu başaramamıştım.
Bütün bu çılgınlık döneminin bana sağladığı tek yarar Almanca öğretmenini tavlamam olmuştu. Das Kapital'den işe başlayıp bu sonuca gelmek bence diyalektiğin garip bir cilvesiydi.
Bir keresinde de James Joyce'a takmıştım. 7 ay sonra delirmeye ramak kalmışken Ulysses'i tamamladım.
* * *
Tabii Proust'a takmanın sonucu çok ama çok daha vahim olabilirdi, bunu daha o kitabı alırken biliyordum.
Çünkü arkadaşlar biliyorsunuz ki o dünyanın en uzun kitabının yazarı. ‘Kaybedilmiş Zamanın Arayışı’ (A La Recherche du Temps Perdu) 1 milyon 250 bin kelimeden oluşuyor.
Sadece bu da önemli değil. Kitapta dünya rekoru sayılabilecek uzunlukta cümleler de var.
Bu konuda rekor tabii James Joyce'da. Üstelik o uzun cümlelerine noktalama işareti de koymuyor.
Ancak yapılan tespitlere göre Proust'un kitabında da uzunluğu dört metreyi bulan cümle var. Bu kitabın beşinci bölümündeymiş. Tabii daha henüz ben bu cümleyi okuma şerefine kavuşamadım çünkü anladığım kadarıyla beşinci bölüme gelmem 2017 yılını filan bulacak.
* * *
Konu sadece uzunluk ve uzun cümleler olsa da önemli değil.
Yani maşallah Tom Clancy'nin de Proust'dan farkı yok aslında. Adam yazmaya oturdu mu en kısa kitabı bin sayfa filan tutuyor.
Ama Tom Clancy ile Proust arasında birçok fark var. Bunların başında da Proust'da herhangi bir heyecanlı olay, bırakın heyecanlısını katiyen olay bile olmaması geliyor.
Bu meseleyi en net biçimde 1923 yılında Ollendorf adlı yayınevinin başında olan Alfred Humblot ortaya koymuş.
Bu yayınevince kitapları yayınlanan yazar Louis de Robert, Proust'un kitabının da yayınlanabilmesi için Humblot'a başvuruda bulunmuş, Proust'un çalışmasını ona okutmuş.
Humblot okuduktan sonra şu yorumda bulunmuş:
‘‘Sevgili dostum, ben aptal olabilirim. Ancak bir adamın uyumadan önce nasıl bir yandan o yana döndüğünü anlatmak için neden 30 sayfa yazı yazmaya ihtiyaç duyabileceğini anlamam mümkün değil.’’
Bu konuda tarihe geçmiş başka yorumlar da var. Örneğin şu görüş de Fasquelle adlı yayınevinin kitap seçicisi Jacques Madeleine'ye ait:
‘‘Müsveddeyi okumaya başladım. 720'nci sayfanın sonunda, katiyen anlaşılamayan bazı gelişmelerin sonucunda kitabın içinde boğulmuş ve katiyen de yüz üstüne çıkamayacağınızı anlamışken, o kadar sayfayı okumak zorunda kaldıktan sonra bile bu kitabın konusunun ne olduğu hakkında elinizde tek bir ipucu bile olmuyor. İşte o noktada bütün bunların anlamı ne ki diye soruyorsunuz?’’
Bekliyorsunuz ki bari ailesi arka çıksın Proust'a.
Onlar da bir alem, baksanıza kardeşi ne diyor kitap hakkında:
‘‘Üzücü olan nokta şu; kardeşimin kitabını okumaları için insanların ya çok hasta olarak yatakta yatmaları ya da bir ayaklarını kırmış olup yerlerinden kalkamamaları gerekiyor.’’
* * *
Ve evet tabii ki korktuğum başıma geldi.
Kitapları getirttim.
Ve Proust'u okumaya başladım.
Rana iyice delirmeye başladığımı düşünüyor.
Çünkü içime tuhaf bir sakinlik çöktü.
Yani belki de ‘Proust Hayatınızı Nasıl Değiştirebilir’ kitabının yazarı bendeki bu gelişmeyi kastediyordu, kimbilir.
Yani ben bilim aleminin benim Rana'ya sinirlenmemi engelleyecek herhangi bir güçlü sakinleştirici bulabileceğinden tamamen umudumu kesmişken, bunu Proust'un yapabilmesi gerçek bir mucize yemin ediyorum.
* * *
Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- Proust'u okuduğum müjdesini cuma günü sabah saatlerinde verdim.
Bu haberi duyunca telefonda uzun bir sessizlik oldu.
Sonra ‘‘Sen artık iyice kafayı yedin’’ dedi.
Belki de Proust'un insan yaşamını radikal olarak değiştirecek gücü gerçekten vardır kim bilir.
Örneğin bu kitabın toplamı o kadar ağır ki insan bunu rahatlıkla genel yayın yönetmenini öldürmek için kullanabilir.
Son derece orijinal olur bu cinayet. Düşünsenize, ertesi günkü Hürriyet Gazetesi'nin sürmanşetini: ‘Sapık Yazar Genel Yayın Yönetmenini Proust ile Öldürdü.’
Alt başlık ise muhtemelen şöyle olacaktır: Proust Genel Yayın Yönetmeni'ne ağır geldi. Polis kaynakları ‘cinayet silahı Tom Clancy olsaydı genel yayın yönetmeninin kurtulma ihtimali vardı. Ama Proust’tan kurtulmak kolay değil' dediler.
Evet evet Proust insanın hayatını kesinlikle değiştirecek potansiyele sahip. Bunu yüreğimde hissediyorum.
Paylaş