Paylaş
ÖTEKİ Türkiye'yi anlatmaya başladığımda, ekonomik yapının sadece 6 milyon insan için çalıştığını, geri kalanların ise ‘olmasa da olur’ şekilde algılandığını...
Taş çatlasa 6 milyon insan için örgütlenmiş olan bu tuhaf sisteme acil mücadele edilmedikçe fiziksel olarak ‘yok sayılanların’ sayısının gittikçe hızlanan biçimde artacağını...
Çok büyük ümit bağlanan IMF politikalarının sadece yüzde 10'luk ekonomi yapısında yer alma şansına sahip insanları belki mutlu edebileceğini, bu politikaların yüzde 10'luk şanslı kesimdeki insan sayısını da azaltacağını, sonuçta mutsuz, umutsuz çoğunluğun her geçen gün sorunlarının daha da artacağını...
Enflasyonun radikal biçimde aşağıya çekilmesinin başarı olmadığını, çünkü üretmeyen ve her geçen gün fabrika, işyeri kapayan, insanları işsiz olarak sokağa, hiçbir güvence ve kurtuluş imkanı olmadan sokağa salan bir sistemde enflasyonun düşmesinin çok da doğal olduğunu.
Söylemiştim.
* * *
Ekonomi bilgileri kısıtlı olan, geceleri televizyonlarda ekonomik geyik muhabbeti yapan televoleci ekonomistler bu fikirlere çok kızmışlardı zamanında.
Kızmaları da doğaldı çünkü onların çıkarına hizmet eden ekonomik yapının değişmesi gerektiğini söylüyordum ben.
Onlar bu sisteme göbekten bağlılar. Faiz oranı değişince bunun hisse senedi değerine nasıl yansıyacağını kafalarında anında hesaplayabilirler.
Kendilerine göre tahminler yaparlar, bankacılara bu tahminleri satarlar, birbirlerinin tahminleri üzerine şakalaşıp, kahve muhabbetini televizyon programı olarak kakalarlar.
Muhasebe bilgileri mükemmeldir. Ancak ne yazık ki ekonomi-politikten haberleri yoktur. Ekonomi bilgisinin sonuçta insana hizmet eden bir bilgi olması gerektiğini bilmezler, bilenler ise çıkarları gereği bilmez gibi davranırlar.
Onlara göre fakirleşme de iyidir aslında çünkü fakirleşen insanlar ucuz işgücü demektir ve ucuz işgücü de yüzde 10'luk ‘esas insanların’ mutluluğuna mutluluk katacak bir olaydır.
Her türlü sosyolojik, tarihsel ve politik bilgiden yoksun olduklarından, bilgiyi bırakın bu tür konularda içgüdüsel bir hissiyatları bile oluşmadından kendi savundukları sistemin bir toplumu nasıl da adım adım felakete götürdüğünü de görmezler, görmek istemezler.
* * *
Aradan 7 ayı aşkın zaman geçti ilk ekonomi tartışmaları başladığından bu yana.
Dikkat edin, bunlar olacak, bunlar da olursa koskoca toplum geri dönüşü olmayan yola girebilir, herkes kendisine gelsin, diye o zamanlar sinyalini verdiğim bütün olumsuz gelişmeler maalesef yaşanmaya başladı.
Kitlesel işten çıkarmalar dönemi geldi.
İşini koruyabilenler ise -ki kimse kendisini aldatmasın buna gazeteciler de dahildir- şimdi korku içinde.
Çok eğitimli, altı ay önce keyifle para kazanıp, akşamları da televoleci muhabbetini televizyonda izleyip tiyolar alan insanlar bugün ya işsiz ya da işsizlik tehdidi altında.
Bankacılık sektöründe işini kaybedenlerin yakın gelecekte iş bulma şansları yok.
Aslında işini kaybeden kimsenin, hiçbir sektörde yeni iş bulma umudu pek yok çünkü Türkiye bilinçle, adeta toplumdan öç alır gibi uygulanan politikalar nedeniyle artık üretmiyor, bırakın üretmeyi üretmeye yarayan iş aletlerini neredeyse hurda yapıp satacak hale geldi.
Yine söylüyorum, hiç bıkmadan da söyleyeceğim. Bir büyük kalkınma stratejisi, planlı, programlı şekilde uygulanmaya başlanmadığı sürece içine düşülen bu korkunç durumdan kurtulma ihtimali katiyen yoktur.
* * *
Yazının başlığını neden ‘‘Öteki Türkiye'ye müjde’’ diye attığıma gelince.
Dün Hürriyet'in birinci sayfasında ‘‘Türkiye'de bu yıl felaket yok’’ başlığıyla yer alan haberde astroloji yazarı Yasemin Boran'ın ‘‘ekonomide temmuzda verimli bir dönem başlayacağını, halkın rahatlayacağını, sonraki aylarda ekonomik açıdan çıkış başlayacağını’’ tahmin ettiği yazıldı.
Sizi bilmem ama bu benim içimi acayip rahatlattı. Artık geleceğe umutla bakmamız için bir neden var. Yasemin Boran'ın tahmin yapma gücünün televoleci ekonomistlerin tahmin yapma becerisinden çok daha fazla olduğu da kesin olduğuna göre bakalım bekleyelim bari temmuz ayındaki mucizeyi.
Paylaş