Paylaş
* OH AMAN TANRIM! O gerçekte Forrest Gump'mış.
* * *
Associated Press
Özel bülteni
Tarih: 17 Haziran 1999
Dün Paris'te başlaması gereken gelişmiş Batı ülkelerinin liderleri (G-7) zirvesi, gündemde katiyen bulunmayan bir sürpriz sorun nedeniyle bir gün ertelendi.
Toplantı aslında normal başlamıştı.
Toplantıya başkanlık eden Fransa Başbakanı gelenek olduğu üzere ilk sözü aldı ve toplantı gündemini okudu.
Bu toplantıda Brezilya'daki ekonomik çalkantı ile başlayan derin borsa krizine çareler, Kosova'daki durum ağırlıklı olarak tartışılacaktı.
Tam ciddi görüşmelere geçilecekken beklenmeyen şey oldu.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton aniden gündem dışı söz alarak bir konuya mutlaka açıklık getirilmesini istedi.
Başkan Clinton, Ürdün Kralı Hüseyin'in cenaze töreninde elini sıkıp uzun süre sohbet ettiği, belki de cenaze töreninin en şık giyinmiş kişisi olan devlet adamının kim olduğunu sordu.
Aynı kişiyi diğer devlet başkanları da net olarak hatırlıyorlardı.
Hepsinin o cenaze töreninde onunla ilgili yaşanmış tuhaf bir anısı vardı çünkü.
Bazıları, odada gizli görüşme yapılırken aniden kapıyı açıp içeriye giren üst düzey yetkili olarak hatırlıyorlardı onu.
İngiltere Başbakanı Tony Blair ise ‘‘Yaa ben de hatırlıyorum onu, şu anda dünyada çözüm bekleyen ne kadar karmaşık sorun varsa hepsiyle ilgili teorileri vardı ve üstelik de bana bunları anlattı’’ dedi. Blair, ilgili yetkilinin bütün bu sorunların nasıl çözüleceğini anlattıktan sonra kendisine sofrada durmakta olan çerkeztavuğunu da göstererek ‘‘Bakın bu bizim yemeğimiz’’ diye övündüğünü de hatırlattı.
Clinton, ‘‘CIA ve Ulusal Güvenlik Konseyi, dünya liderleri arasında yer alan, hem de cenazede ön plana çıkan bu kişiyi tanımlayamadılar. Bu bir önemli güvenlik sorunu olabilir’’ dedi.
Bunun üzerine toplantı, dünya liderlerinin hepsinden güzel giyinmesini bilen ve belki de son yüzyılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan, hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış olan bu kişinin kimlik tespitinin, ilgili gizli örgütler tarafından saptanmasına kadar ertelendi.
* * *
Sevgili okurlarım.
Size yemin ediyorum, bu yazı işleri ile konuşmama alışkanlığım tamamen aleyhime işlemeye başladı.
Önceki akşam biraz işim vardı. Haberleri kaçırdım.
Daha sonra yemek yedik, kafayı çektik ve hatta ben uyuklamaya bile başladım.
Gece haberlerinden bir tanesini yakaladım.
Ürdün Kralı'nın cenaze töreniyle ilgili görüntüler vardı ekranda.
Birden psikolojik durumumun tamamen iflas etmiş olduğuna karar verdim.
Ertuğrul Özkök'ü -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler listesine 11'inci sıradan, hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- tuhaf yerlerde, kesinlikle olmaması gereken yerlerde görmeye başlamıştım artık.
İnsan, Genel Yayın Yönetmeni'ni sevemeyeceğine göre bu olsa olsa nefretin alışılmadık kadar tuhaf bir tezahürüydü.
Onu öylesine yoğun olarak düşünüyordum ki gerçek yaşamda halüsinasyonlar yaşıyor, onu olmayacak yerde varmış gibi zannediyordum.
Süleyman Demirel, İsmail Cem ve yanlarında o.
Dünya hiyerarşisi içindeki yerini almış tabutun başında.
Rana o arada çizim yapıyordu. Bir ara gördüklerimi ona anlatayım dedim. Beni alıp doğruca akıl hastanesine götürür diye korktum.
Sustum. Gece sık sık ter içinde uyandım.
O halüsinasyon aklımdan bir türlü çıkmıyordu.
* * *
Sabah gazete eve geldi.
Fotoğrafta da halüsinasyon göremeyeceğime göre olay gerçekti.
Yazdıklarını da okudum.
Okurlarım, kardeşlerim.
Bu, Forrest Gump filminde olanların tıpatıp aynısı.
Hatırlayın bakın, o filmde de Gump karakteri, elinde olmadan, tamamen şans eseri bazı durumların içinde bulur kendisini.
Ve bütün bu istenmeden yaşanan olaylar onun önlenemez yükselişinin adımları olurlar.
Bu filmde yaşananlar ile gerçek yaşamda olanlar arasındaki tek fark, gerçek yaşamda olayın kahramanı olan kişinin zekâ yaşının Gump'inkinin on misli filan fazla olmasıydı.
O kişinin hem şanslı, hem de akıllı olması Türkiye'nin bir kaderiydi.
* * *
Orada gazeteci olarak bulunduğunu söylüyor.
Vallahi yalan, billahi yalan.
Nereden mi biliyorum. Bakın anlatayım.
Kendi yazısından öğrendiğimize göre önünde yürümekte olan Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Havel ezilme tehlikesi geçirmiş.
Genel Yayın Yönetmeni, hemen harekete geçip onu kurtarmış. ‘‘Onu kurtarmak için vücudumu öne çıkardım’’ diyerek itirafta bulunuyor.
Aynı şeyi Belçika Kraliçesi'ne de yapmış.
İşte bunlara bakarak, en azından o durumlarda gazeteci olduğunu unuttuğunu varsayabiliriz.
Çünkü normal gazeteci, ezilme tehlikesi geçirmekte olan bir devlet başkanı gördüğünde ‘‘Yaşasın adam ezilip geberecek, bir de fotoğrafını çektim mi harika haber olur’’ diye düşünür. Katiyen kurtarmaz onları.
* * *
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, artık iyi bir mizah yazarı olduğumu düşünmüyorum.
Çünkü dün Genel Yayın Yönetmeni'nin cenaze töreninde başına gelenleri anlattığı yazısı ve özellikle yazının üst katta olanlar bölümü bir mizah yazısı klasiğiydi.
Yazının o bölümünde, Genel Yayın Yönetmeni büyük ihtimalle, kendisine yasak olan sarayın üst katlarına çıkıp Peter Sellers'in filmdeki klasik dedektif karakteri gibi önüne gelen her kapıyı açıyor. Ve başına işler geliyor.
Paylaş