Paylaş
Allah kahretsin, yine bilimsel damarım kabardı. Bugün sizlere tarihin derinliklerinde kalmış bir olayın gerçek yüzünü açıklayacağım. Bence konu çok önemli ve bunu da bir gönüllünün ele alıp incelemesi gerekiyordu.
O.K.CORRAL'da bundan 117 yıl önce yaşanan o ünlü düelloyu Türkiye'de kimsenin bilmediğini ilk kez 1995 yılında sıcak bir ilkbahar günü fark ettim.
O zamanlar yazı işleri toplantılarına katılıyordum.
Bu toplantılar çok ilginçtir.
Yazı işleri toplantılarından sadece genel yayın yönetmenleri keyif alır, çünkü bir tek onların herkesi eleştirmeye hakları vardır.
Türkiye'de genel yayın yönetmenlerinin yanlarında koruma ile dolaşmaları da terör örgütlerinden gelen tehdit nedeniyle değildir.
İstihbarat kaynakları, yazı işleri elemanlarının ilk fırsat buldukları uygun anda sırf yazı işleri sabah toplantısındaki işkence nedeniyle genel yayın yönetmenini öldüreceklerini bilmektedirler.
Korumaların işlevi onları bu tehlikeye karşı korumaktır işte.
Toplantıda durum böyle olduğundan sabah sabah herkesin sinirleri çok gergindir.
Ve bazen de sıkı kavgalar yaşanır bu toplantılarda.
Bir keresinde yine böyle bir sert tartışma oluyordu.
Ben ‘‘Ne güzel, tıpkı O.K.Corral'daki düelloya benziyor bugünkü halimiz’’ deyiverdim.
Aniden bir sessizlik oldu toplantı odasında.
Biraz önce birbirlerini boğacak kadar sinirli olanlar aniden omuz omuza verip bana cephe aldılar.
Bu toplantılara katılan insanlarda ve Ertuğrul Özkök'te -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- bana karşı bir önyargı vardı.
Hemen her an gündemin tamamen dışında kalan ve ilk bakışta anlamsız gelebilen yorumlar yapacağımı düşünmekteydiler.
Genel yayın yönetmeni bana karşı olan bu önyargısını daha da abartmıştı. Bir keresinde o konuşurken aniden bana bakmış ve tamamen sessiz durduğum halde ‘‘Ne diyorsun, söyleyeceksen söyle’’ diye bağırmıştı.
Böylece ben, konuşmadığı halde sadece düşünmesi muhtemel olan fikirlerinden dolayı azarlanan ilk yazı işleri elemanı olmuştum Babıali tarihinde.
* * *
O.K.Corral deyince de durum böyle oldu.
Genel yayın yönetmeni ‘‘Ne saçmalıyorsun yine’’ dedi.
Tek umudum Enis Berberoğlu'ndaydı. Son yıllarda ortaya net olarak çıktığı üzere Enis ateşli silahlar, çete ve ölüm olaylarında uzmandır.
O.K Corral'i o da bilmeyince hayattan bütün beklentilerim sona erdi.
Bence yazı işleri kadrosunun durumu ümitsizdi. Bir süre sonra dış haberler şefliğinden istifa edince bunu neden yaptığımı kimse anlamadı. Bugün açıklıyorum işte asıl nedeni. Yazı işlerinde kimsenin O.K.Corral'i duymamış olmasına kırılmıştım.
* * *
Neyse sonra ‘‘Wyatt Earp’’ filmi çekildi ve bizim memlekette de oynadı da gazeteciler konu hakkında hafif bir bilgiye kavuştular.
Genel kanıların aksine gazeteciler fazla kitap okumazlar. Gazete de okumazlar. Bunun için ne vakitleri vardır, ne de stres durumları müsaittir.
Ama film seyrederler. Genel yayın yönetmeni uyku uyuma gibi banal takıntılara sahip olmadığı için o haftada kırk film filan seyrediyor.
Wyatt Earp'i de gördükten sonra O.K.Corral düellosu hakkında gereken bütün bilimsel bilgiye ulaştığına karar verdi.
Ama yanılıyor, çünkü o düello konusunda filmde verilen mesaj tamamen gerçek dışı.
* * *
Bugün genelde memlekete, özelde ise Babıali'ye bir hizmette daha bulunacağım.
Ve O.K.Corral düellosunun perde arkasını yazacağım.
Bundan 117 yıl önce saat 14.37'de dört silahşör şu anda 80 numaralı otoyol haline dönüşmüş olan Freemont Caddesi'nde yürümeye başladılar.
Freemont Caddesi Arizona'nın Tombstone Kasabası'ndaydı.
Dört silahşör, O.K.Corral adlı alana kendilerini düelloya bekleyen kovboylarla vuruşmak için gidiyorlardı.
Dikkat ederseniz bu dörtlüye kovboy demedim. Bizde adet bütün bu insanlara kovboy diye hitap etmektir.
Ancak o zamanlar kovboy, inek çalan hırsızlara verilen addı. ‘‘Cow’’ İngilizce inek demektir ve ‘‘Cowboy’’ da inek hırsızlarına takılan addır.
* * *
Bu dört kişiden üçü kardeşti. Virgil, Wyatt ve Morgan Earp kardeşlerden Wyatt şerifliğe aday olmuştu.
Seçimi kazanması için seçmeni çekecek bir hareket yapması gerekiyordu.
Genel inanışın aksine Wyatt Earp o güne kadar bir tek kez bile silahıyla adam vurmuş bir insan değildi.
Hatta silahıyla ateş bile etmemişti hiç.
Dolayısıyla da düellodan en çok korkan oydu ama seçimi kazanmak için korkusunu göstermemesi gerekiyordu.
Kardeşlerin yanında bir de Georgia Eyaleti'nden gelmiş olan bir dişçi vardı.
Aynı zamanda profesyonel bir kumarbaz olan bu dişçinin adı da John Henry (Doc) Holliday'di.
Doc Halliday aynı zamanda veremdi.
O.K.Corral'a geldiklerinde karşılarında Ike ve Bily Clanton kardeşler ile Tom ve Frank Mclaury kardeşler adlı inek hırsızlarını buldular.
İlk olarak Virgil Earp konuştu ve ‘‘Çocuklar ellerinizi havaya kaldırın, silahlarınızı istiyorum’’ dedi.
Daha cümlesini tamamlayamadan iki adet silah sesi duyuldu.
Yaklaşık 30 saniye sonra Wyatt Earp'den başka canlı kalan yoktu alanda.
Hayatında tek bir kez bile ateş etmemiş bir kişinin bu arbededen sağ kurtulması gerçek bir mucizeydi.
İşte o gün de Wyatt Earp efsanesi doğdu. Amerikalılar onu kahraman ilan etti.
Keşke bu yazıyı 1994 yılında yazsaydım da yazı işleri toplantısında bu konu spekülasyonlara neden olmasaydı.
Paylaş