Ne karteli yahu?

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Basın açısından son derece ilginç bir seçim propaganda dönemini geride bıraktık.

Bir kısım siyasetçiler bizim çalışmakta olduğumuz medya kuruluşlarına yönelik son derece ağır eleştiriler getirdiler.

Onların oluşturmaya çalıştığı havaya bakılırsa bu ve birkaç gazetede daha bütün kararlar hiyerarşik olarak veriliyor.

Her sabah bir direktif geliyor önümüze ve hepimiz buna göre yazılarımızı yazıyoruz, haberleri bu direktifin işaret ettiği şekilde yazıyoruz.

Dikkatli okuyucu tabii ki bu iddianın gülünçlüğünü her gün görmektedir.

Elinizdeki gazetenin baştan sona dikkatli bir okunması bile bu idddiayı öne süren siyasetçilerin yalan söylemekte olduğunu ortaya koyar.

*

Ancak bununla yetinmemeli, konuyu ele alıp açmalıyız.

Çünkü ortaya sadece bizlerin mesleki ahlakı değil, kişisel onuru da getirildi bu yalanla.

Öyle ya, uğraşmışız didinmişiz.

İyi sayılabilecek eğitimlerden geçmişiz.

Annemiz babamız bize boyun eğmemeyi öğretmiş. Bireysel onurun önemini herşeyden üstün tutmamızı öğütlemişler.

Yaşımız da az buz değil.

Şimdi kalkmış birileri bana diyor ki ‘‘Sen fikir kölesisin, patronun ne derse onu yaparsın, sen aslında bir hiçsin.’’

Yok öyle, buna cevap verilmeli.

*

Bu gazetede çalışmaktan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. Hürriyet gibi bir kurumda güzel bir yere gelebilmiş olmanın gururunu hep taşıdım.

Her zaman söylerim bugün medya içinde az da olsa bir başarım varsa bu sadece benim kalemimle bağlantılı olan bir şey değil.

Yazılarımın bu büyük gazetede yer alıyor olması da en büyük etken.

Kendine her zaman güvenen bir insanın rahatlığı içinde bunu açıkça söyleyebiliyorum.

Bir noktadan direktifle yazı yazdığımızı söyleyenler var ya, onlar dünyadan haberdar değil.

Ben patronum Aydın Doğan'ı hayatımda sadece iki kez gördüm.

Onu her gördüğümde belki beni hatırlamaz diye her defasında kendimi tanıttım.

Her gördüğümde sadece benle şakalaştı ve ‘‘Bak oğlum, Ertuğrul'a (Özkök) durmadan bulaşıyorsun. Arada bana da yönelmekte olduğunu hissediyorum. Bunu da yap birşey diyemem ama, zam zamanı ben de bunu hatırlarım ha’’ diye şaka yaptı, gülüştük.

Bunun dışında bir gün bile onun sesini telefonda duymadım.

Bizim basında şikayet için patronu arama adeti vardır. Bazıları bunu sık sık yaparlar.

Hayatımda bir kez bile bunu yapmadım, bir şikayetim olursa Ertuğrul Özkök'e iletirim, o uygun görürse patrona söyler.

*

Genel Yayın Yönetmenim benim bir çok yazımı gazete basıldıktan sonra gördü.

Şikayeti, memnun olmadığı yanlar olmadı mı?

Tabii ki oldu, ancak bunu yazı basıldıktan sonra söylemesi bence tam bir centilmenlik örneğidir.

Hiç unutmam, uzunca bir zaman önce Kardak krizi sırasında Hürriyet'in birinci sayfadaki tutumuyla hayli dalga geçen bir mizahi yazı yazmıştım.

Gazete daha basılmadan Genel Yayın Yönetmeni aradı. Hayli sinirliydi. Sinirli olmakta da haklıydı, ancak ben de kendi tavrımın haklı olduğunu düşünüyordum.

‘‘İsterseniz yazıyı koymayın, buna tabii ki karışamam’’ dedim.

Verdiği cevabı unutmam. ‘‘Beni eleştiriyorsun diye senin yazını sansürleyeceğimi düşünme bile’’ dedi.

Yazı aynen çıktı.

Birkaç kez yazım yayınlanmadı. Ancak bundan önce Genel Yayın Yönetmeni arayıp, yazıyı neden yayınlamayacağını bana anlattı.

Açıkça söyleyeyim bunların hiçbiri de katiyen siyasi yazılar değildi.

Bazen ikna oldum bazen olmadım ama editörün bu hakkına da hep saygı duydum. Sonradan kendi kendime söylendim o kadar.

*

Bu gazetede hemen her konuda birbirinden farklı düşünen insanlar yazıyor.

Sağdan sola bir yelpaze sunuyoruz okuyucuya.

Bu noktaya kolay gelinmedi.

Patronundan, genel yayın yönetmenine, stajyer muhabirinden star gazetecisine hepimiz Hürriyet'in değişiminde rol aldık.

Bu süreçte tabii ki hatalar yapıldı.

Hiç birimiz köşe yazarı, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni, muhabir, medya patronu olarak doğmadık.

Bazen insanları kıran davranışlar oldu. Bazı yazar arkadaşlarımız kendilerine haksızlık yapıldığını hissettiler. Haklıydılar da çoğu zaman.

Ancak bazı yanlışlar o evrim sürecinde olan bir şeydi. Yeni bir şey deniyordu gazete, yeni bir Hürriyet, ülke büyük bir çalkantıdan geçirilirken yaratılıyordu.

O hatalardan herkes öğrendi.

Bence patronum Aydın Doğan'ın televizyonda saldırgan siyasetçilere cevap verirken anlattığı güzel dengeler sonunda kurulmuş durumda.

Zor işi başarmak üzereyken siyasetçilerin anlamsız saldırıları insana sadece gülümseme hissi veriyor, o kadar.

Yazarın Tüm Yazıları