Paylaş
Futbol milliyetçiliği
Bazı gazeteciler acaba yazdıkları yazıları gazete yayınlandıktan sonra bir kez daha okuyorlar mı, bilemiyorum.
Televizyonlarda haberleri oluşturan editörlerin kendi programlarını seyretmeye vakit buldukları da şüpheli.
Eğer kendi yazdıklarını, izleyiciye gösterdikleri görüntüleri dikkatlice okuyup, izleselerdi ortaya koymuş oldukları üründen mutlaka utanırlardı.
Finlandiya maçından sonra bazı yazarlar ve televizyonlar olayı ‘PKK’ya vurulmuş bir tokat', ‘Türkiye düşmanlarına karşı kazanılan bir zafer’ ve son dönemde moda olduğu üzere ‘şehit analarına bir armağan’ olarak yorumladılar.
Hemen hepsinde bu ideoloji hakimdi.
Gerçi Kanal D, haberlerini düzeltme yolunda son iki haftada olağanüstü adımlar attı. Bakın izleyin, nasıl olayların ele alınışını değiştirdiler. Sanki yayın saatinin 19.30'a alınmasıyla birlikte haberlerin ciddiyeti de artıverdi bir anda.
Star Televizyonu ise ‘abuklukta mükemmeli’ aradı Finlandiya maçı sonrasında. Aradıklarını da buldular, mükemmeliyete ulaştılar. Stadın dışında bir kavga olmuş.
Bir Türk genci dazlak kafasıyla bir ırkçı olduğu belli olan bir Finlandiyalı gence tak diye yumruğu çakıyor.
Finlandiya galibiyetini bölücü teröre vurulan bir darbe olarak yorumlayan Star, bir gol gösteriyor bir yumruk.
Bir gol, bir yumruk. Dört gol var ya dört kez tekrarlanıyor bu olay.
*
Medya üç yıldır Türkiye'de ‘Milliyetçiliğin futbol tezahüratına dönüşmüş şeklini’ büyük bir heyecanla destekliyor.
Özellikle spor sayfaları genelde genel yayın yönetmenlerinin gazete basılmadan önce en az dikkat ettikleri bölümdür.
Bütün dünyada bu durum böyledir.
Spor editörlerinin gazetelerde başka hiç bir editörde olmadığı kadar bağımsızlıkları vardır.
Bunun nedeni de sporun özel ihtisas isteyen bir dal olduğu varsayımıdır.
Öyledir de zaten. Bu yüzden New York Times'ın 20 küsur yıl editörlüğünü yapmış olan efsanevi isim A.M.Rosenthal'in gazetesinin spor sayfalarını okumadığı da bilinir.
Ancak memleketimizde ‘fanatik’ futbol izleyicisinin büyük bölümünde olağanüstü bir cehalet hakim.
Olaylara sağlıklı bakan seyirci kitlesi neredeyse stadyumlara gitmekten korkar hale gelmiş.
Her maç bir iç savaş, her milli maç ise dış düşmanlara ve bölücü teröre karşı verilen bir ulusal kurtuluş savaşı olarak yorumlanıyor az gelişmiş beyinlerce.
Medya genellikle spor sayfalarında bu hissiyata hem destek veriyor, hem de bunu körüklüyor.
Genel yayın yönetmenleri de bazen farkında olmadan birinci sayfadan maçlar konusunda atılan manşetlerdeki kullanılan dille yangının üstüne mazot atıyorlar.
Sonra da seçimde aşırı milliyetçi hissiyatlarda olan patlama da aynı medyayı şaşırtıyor. Nasıl şaşırabilirler anlamak mümkün değil çünkü sonuçta gelinen noktada medyanın suçu büyük.
*
Öyle bir duruma geldik ki şehit veren anne ve babanın yüreklerindeki acının yaşanmasını bile deforme etmeye başladık.
Seyircisi kadar bile beynini çalıştırmayı beceremeyen bir futbolcu milli maç sonrasında kalkıp ‘zaferi şehit anne babalarına armağan ediyorum’ dediğinde tek bir gazeteci de kalkıp ‘Kardeşim sen ne saçmalıyorsun, ne alakası var bunun o işle’ demeyi akıl etmiyor.
Aksine bu konuşmanın görüntüleri birbiri ardına ekranlara getiriliyor.
O gece milli takım Finlandiya'dan dönerken bir şehit anne babası takımı karşılıyor.
Bu lafları söyleyen futbolcu anne babaya sarılıyor, onların ellerini öpüyor.
Şu ‘tesadüfe’ bakın. Ben eminim ki futbolcunun bu şekilde konuştuğunu haber alan gazeteciler bir şehit anne babasını alana götürerek mizansen hazırladılar.
Yapmayın arkadaşlar. Bu memleket için evlatlarını şehit veren anne ve babaları bile televoleci zihniyetinize alet etmeyin.
‘Futbol milliyetçiliği’ eğitim düzeyinin bizim gibi düşük olduğu ülkelerde son derece tehlikelidir, bunu da unutmayın.
Paylaş