Medya

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Öcalan davası

Ertuğrul Özkök'ün Öcalan davasının üçüncü günü yayınlanan yazısı, önemli bir tesbit içeriyordu

‘Acaba böyle durumlarda yargı tarafsız mı olmalı’ diye soran Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni şöyle devam ediyordu:

‘Şehit feryatlarının bütün ülkeyi iklim gibi sardığı bir dönemde bu soruyu sormak çok zordur ve cesaret ister.’

....‘Kim ne derse desin, bir toplumun 30 bin cenaze üzerinde sağlıklı düşünmesi kolay değildir.’

Katılmamak mümkün değil bu arayış cümlelerine.

Ancak katılırken de bunu gazetecilerin toplumu yönlendirmedeki rolü üzerine tekrar düşünmeye bir çağrı olarak da değerlendirmekte yarar var.

*

Kalbimizden gelen sesi, beynimiz tarafından kontrol altına alamazsak, iyi gazetecilik yapabilmemiz mümkün değildir.

Toplumu sarsan, toplumsal hassasiyetlerin doruk noktasında olduğu durumlarda beynin soğukkanlı analiz yapma yeteneğini kalbin haykırışlarının üzerine çıkarmak hayli güçtür.

Ancak belirli meslekler, belirli toplumsal konumlar bunu yapabilen, bu tür insanlara gereksinim duyarlar.

Medya bu mesleklerin başında gelir.

Medyada beynin rasyonalitesini ön plana çıkarmayı başaran gazeteci sayısı ne kadar artarsa, mesleğin çok daha sağlıklı boyutlara geleceği kesindir.

*

Şehit anne ve babalarının muazzam acılarını yüreğinde hissetmeyen kişi insan olamaz.

Bir anne ve babaya olabilecek en büyük felaket evladını kaybetmektir. Onlar bu sonsuz acıyı yaşamaktadırlar.

Üstelik dava başladığından itibaren de hergün katil zanlısını karşılarında görerek yaşamak zorundadırlar.

Dolayısıyla mahkeme sürecinde onların tepkilerinin ne olacağı zaten bellidir. Katil zanlısının diyeceği hiçbir şey onların nefretini azaltamaz.

Sadece şehit anne ve babalarının değil bizim de bu memlekete yaptıklarından dolayı ona duyduğumuz nefret hisleri de mahkeme süresince değişemez.

*

İşte bu noktada medya zor olan işi yapmalı ve biraz da kalbinden gelen sesi bastırarak olayı soğukkanlı bir perspektife oturtmalıdır.

‘Bunu neden yapalım, sonuçta bir katil yargılanıyor’ şeklindeki tavır aslında beni de yüreğimde tatmin ediyor. Ancak bu tavrın mesleki açıdan doğru olmadığını düşünüyorum.

Çünkü olaya sadece şehit anne ve babalarının bizim de paylaştığımız acıları perspektifinden bakarsak, başlayan süreçte mahkemede ortaya çıkabilecek bir dizi önemli ipucunu, başlangıç noktalarını veya geleceğe yeni bakış fırsatlarını kaçıracağımız kesindir.

Ha bunlar önemli mi şu anda ben de bilmiyorum bunu.

Ancak bilimsel bir soğukkanlıkla yapılacak değerlendirme sonucunda olayı görebileceğimize inanıyorum, o kadar.

Bu fırsatı benim yüreğimin de zorladığı hissiyata gömerek kaçırmıyalım, bunu istiyorum

*

Ertuğrul Özkök'ün yazısında memleketi saran havadan bahsedildikten sonra ilginç bir tesbit de vardı: ‘Bakın Öcalan yargılanıyor. Sokaklarda en küçük bir taşkınlık yok.’

Evet genel yayın yönetmeninin bu tesbiti muhteşem bir gelişmeyi işaret ediyor aslında.

Türk insanı medyaya rağmen soğukkanlılığını koruyor.

Evet medyaya rağmen diyorum çünkü medya dava başlamadan önce de başladıktan sonra da olaya şehit anne ve babalarının perspektifinden bakmayı sürdürerek olayı bir ‘Öc Alma’ boyutuna istemeden olsa da indirgedi.

Halk ise acıyı yüreğine bastırıp, soğukkanlılığını sürdürüyor.

Gazetecilerden çok daha fazla şehit anne ve babalarının acısını anlayabilecek olan sıradan insanlar, meselenin bir öc alma ile bitmeyeceğini, olayın boyutlarının farklı olduğunu görüyor

*

Medya aslında halkın sergilediği soğukkanlı tutumu kendisi için bir eğitim klavuzu olarak almalı.

Mahkemenin ilk iki gününde ekranlara baktığımızda buna niyetin fazla olmadığı görülüyor.

ATV haber programı ortalama ilk 30 dakika boyunca ilk önce şehit anne ve babalarının tepkilerini verdikten sonra mahkemede olan biteni anlatmayı tercih etti.

Kanal D ilk gün başlarda Uğur Dündar'ın varlığı nedeniyle, gerçek bir gazetecinin soğukkanlılığı ile olayı verip, ATV'nin hissi olan ancak hissiyat boyutu arttıkça da haberciliği unutan durumuna düşmedi. Dündar'ın konuşması bitince onlar da aynı ATV'nin söylemine başladılar.

Bu arada Kanal 7 ilk iki günde de habercilik konusunda diğerlerine fark attı, çünkü diğerlerinde verilmeyen mahkeme gelişmeleri bu kanalda soğukkanlı bir şekilde yer alabildi.

*

Geçen haftanın en önemli sorusu medyadaki ideolojik tepkilerin doğal olarak önderi konumunda olan Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni tarafından soruldu:

(Şimdi bizim yapmamız gereken) ‘Sadece geçmişin intikamını mı almak, yoksa toprağa düşmemiş genç bedenlerin koruyucu hekimi mi olmak’ (Bu tarihi soruyu kendimize sorup, sağlıklı bir cevabını vermeliyiz)'.

Ertuğrul Özkök, bu soruyu davanın en sıcak gününde ortaya atarak son derece cesur ve önemli bir iş başlattı.

Diğer medya kuruluşlarının da bir an önce bu soruyu kendilerine sormaları gerekmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları