Paylaş
Belki bazılarınız fark etmiştir, dün yazım yayınlanmadı.
Yazı yazmıştım, hatta tahmin ediyorum gazetenin taşra baskılarında çıktı da yazı.
Ancak akşam genel yayın yönetmenimizi aradım ve yazıyı çıkarttırmasını kendisinden rica ettim.
Çünkü yazıdan dolayı utanmıştım.
Dünkü çıkmayan yazım İngilizler üzerineydi.
Bunca yıllık deneyimime rağmen daha hálá bazı meslektaşlara güvenmekte ısrar ettiğimden...
Hálá onların okuduklarını anlama kapasiteleri olduğunu düşündüğümden...
Yine bir yanlış yapmış, onların haberlerine, manşetlerine dayanarak İngilizlere vermiş veriştirmiştim.
Hata bende kabul ediyorum. Onlara katiyen güvenilmemesi gerektiğini bildiğim için araştırmamı yapıp sonra yazmam gerekiyordu.
Gecikmiş gelen araştırma ise çarpıcı ve bence son derece acıklı bir sonuç ortaya çıkarıyordu.
İngiliz The Times Gazetesi'nde Simon Jenkins tarafından yazılan ve uğruna Türk insanına protesto cihadı çağrıları yapılan yazı aslında Türkiye lehine bir yazıydı.
Yazı mizahi bir üslupla ele alınmıştı. Bir kara mizahtı ve temel fikri Apo meselesinde Türkiye'nin içişlerine katiyen karışılmaması üzerineydi.
Sevgili okuyucularım.
Anlayacağınız birileri ya bunu tam okumadan...
Ya da okuduğunu anlamadan harekete geçmiş ve sonuç itibariyle Türk basınını ve ona uyarak protesto faksları çeken Türk insanını ‘anlama özürlü’ konumuna düşürecek bir büyük gaf yapmıştı.
***
Utandım olan bitenden...
İnsanların bizlerle alay etmesine fırsat verecek cahilliklere ne bu basın ne de bize güvenen okuyucular layık.
Hem utandım, hem de öfkelendim.
Son yıllarda bir gazeteci türü ve bir gazetecilik anlayışı hızlı bir yükseliş içinde.
Bunlar değer yargılarında olabilecek en düşük ortak paydalara sesleniyorlar durmadan.
‘Değer yargılarında olabilecek en düşük ortak paydalar’ ise aslında destek verilmesi gereken bir şey değil.
Çünkü ‘düşük’ olduğu için bunlar büyük yanlışlar içeriyorlar kendi içlerinde.
Bu gazeteciler ise sürekli bu ‘düşük değer yargılarını’ kaşıyorlar.
Fırsat buldukça onları ayaklandırıyorlar.
Bu görevleri uğruna her fırsatı da kaçırmadan kullanıyorlar maşallah.
Bunu yaparken de ‘ahlak’, ‘yurtseverlik’ gibi değerlerin sadece kendi tekellerinde olduğunu ilan ediyorlar.
Belki yaptıklarına gerçekten inanıyorlar. Belki de okuyucu sayısıyla ölçülen reyting uğruna yapıyorlar bunu bilemem.
Ama sonuçta onların davranışları, yazıları memlekette herhangi bir konuda rasyonel tartışma ortamının daha doğmadan ölmesine yol açıyor.
‘Değer yargılarında en düşük ortak payda’, üzerinde çalışılması gereken bir olgudur.
Bu paylaşılan değerlerin daha üst düzeye çekilmesi Türkiye'nin geleceğinin güzel olması için gerekmektedir.
‘Ahlak’ kavramını kendi tekelinde gören ve yazılarında bu nedenle sürekli yanlış yapan meslektaşlarımız, aynı zamanda etkili de olduklarından maalesef düzeyin daha da ve güçlü biçimde aşağıya çekilmesine yol açıyorlar.
***
Olay sadece okuduğunu anlamayan gazeteciler olayı olsa üzerinde belki de çok durulmaya deymez.
Ama Apo'nun memlekete getirilişi sonrasında Türkiye'de kaçınılmaz ve bence çok da güzel olan bir dizi tartışma başlatıldı.
Hukuk, adalet, devlet tavrı, uluslararası kamuoyu gibi çözümü zor kavramlar masaya yatırıldı.
Şu ana kadar ‘değer yargılarında en düşük ortak paydalara’ hitap eden basının büyük bölümü ne yazık ki bu süreçte bile iyi bir sınav veremiyor.
‘Bu süreçte BİLE’ dedim, çünkü basının bu kritik dönemde aldığı tavır Türkiye'nin gelecekte nasıl bir ülke olacağını tayin edecek düzeye geldi.
Alın DGM'ler olayını.
Şimdi Türkiye'nin en önde gelen hukukçu bilim adamları bu konuda ortak sonuca vardılar.
Sağ ve sol fikirden bilim insanları bu konuda anlaştılar.
Ve Apo'nun DGM'de yargılanmasının Türkiye'nin başına hukuki sorun yaratabileceğine dikkat çektiler.
Bu onların görevi. Burada bir değer yargısı söz konusu değil. Bilim bu sonucu işaret ediyor.
Ancak bu tespiti kabul etmek istemeyen gazeteciler, neredeyse bu hocalarımızı vatan haini konumuna düşürecek yayınlar yapıyorlar.
‘Milliyetçilik’ de sadece onların tahakkümünde olduğundan, bu fikri savunan insanlar da gayet tabii ‘düşman’ oluverdiler bir anda.
Her konuda bu tavır çıkıyor karşımıza.
Alın Apo'nun avukatları meselesini.
Demokrasinin tartışılmayacak bir temel ilkesi de avukatların savundukları suçlanan kişiyle katiyen özdeşleştirilemeyecekleri ilkesidir.
İster tek kişiyi öldüren katil, ister Apo gibi terör örgütü başı, ister hırsız olsun sanık, bu ilke değişmez, değiştirilemez.
Ama bizim basında ‘‘Bakalım Apo'yu da hangi avukatlar savunacak, merak ediyoruz’’ türünden yazı çıkıyor.
Avukatlar ortaya çıkınca da ‘‘Bebek katilini bunlar savunacak’’ deniliyor.
Gayet tabii bunun sonunda da halk avukatlara ‘katiller’ diye saldırıyor.
***
Bugün Türkiye'de en çok ihtiyaç duyulan şey soğukkanlılıktır.
Değer yargılarında en düşük ortak paydayı paylaşan insanlar soğukkanlı olamaz.
Basında demokrasi cahilliği, demokrasi ve hukuk nosyonundan uzaklık, reyting uğruna cehaleti pompalama egemen kültür haline geldikçe Türkiye bu dönemi kendine yakışan bir şekilde atlatamayacak. Lütfen biraz rasyonel ve soğukkanlı olalım.
Paylaş